2025 yılı orman yangınlarının sıklığı ve şiddeti bakımından son yılların kritik dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. NASA verilerine göre Türkiye genelinde bu yıl en az 235 orman yangını meydana gelmiş ve yaklaşık 80000 hektarlık ormanlık alan zarar görmüştür. Bu yangınların büyük kısmı İzmir, Muğla, Edirne, Bursa, Bilecik, Eskişehir, Hatay ve Diyarbakır’da gerçekleşmiştir. Yangınların büyümesine neden olan düşük bağıl nem, kuru rüzgarlar ve 40°C’yi aşan sıcaklık değerleri, eğilimli araziler, yanıcı alt örtü yoğunluğu ve çam türü iğne yapraklı ormanlar gibi yapısal faktörler de yangınların hızla yayılmasına neden olmuştur.
2025 Temmuz ayındaki yangınlar sırasında ölçülen hava kalitesi parametre değerleri, birçok şehirde Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) limitlerinin 3- 4 katına kadar çıkmıştır (DSÖ’nün güncel hava kalitesi kılavuzlarına göre günlük ortalama PM2.5 sınır değeri 15 µg/m³, yıllık ortalama sınırı ise 5 µg/m³ olarak belirlenmiştir). Bozüyük’te ölçülen 24 saatlik ortalama PM2.5 değeri 60 µg/m³ olup bu değer DSÖ günlük sınırının 4 katına, yıllık sınırın ise 12 katına eşittir. Eskişehir-Seyitgazi bölgesinde benzer şekilde PM2.5 seviyesi 55 µg/m³ olarak tespit edilmiştir. İzmir’de yangına en yakın mahallelerde günlük PM2.5 ortalamaları 42 µg/m³, Bursa’da ise 20 µg/m³ civarında seyretmiştir. Bu ölçümler, özellikle çocuklar, yaşlılar, astım ve KOAH gibi solunum yolu hastalıkları olan bireyler için ciddi sağlık riski oluşturmaktadır. Değerler çevre kentlerde de benzer yükseklikte olup risk taşımaktadır.
Birçok bölgede, yangınlar sırasında AQI (hava kalitesi indeksi) “Sağlıksız” (Unhealthy) kategorisine ulaşmış, bazı kırsal alanlarda bu değer “Çok Sağlıksız” (Very Unhealthy) seviyesine yaklaşmıştır. Bozüyük ilçesinde 24 Temmuz 2025 günü AQI değeri 166 olarak ölçülmüştür ve bu da solunum yolu rahatsızlığı olan bireyler için dış ortamın tehlikeli hale geldiği anlamına gelmektedir.
IQair Map (E.T: 24.07.2025)
Türkiye genelinde hava kalitesi izleme ağı hâlâ kent merkezleri odaklıdır ve yangınların yoğunlaştığı kırsal ve ormanlık alanlarda yeterli izleme istasyonu bulunmamaktadır. Bu durum, maruz kalma analizlerinin yerel bazda yapılamamasına ve sağlık risklerinin tam olarak saptanamamasına yol açmaktadır. Ayrıca yangın anlarında mobil hava izleme sistemlerinin eksikliği, karar alıcıların anlık ve yerel müdahale planlarını uygulamasını da zorlaştırmaktadır.
Orman yangınları sonrası çevresel bozulmanın en belirgin izlerinden biri, toprak yapısında meydana gelen kimyasal ve fiziksel değişimlerdir. Yüksek sıcaklık, toprağın üst katmanında bulunan organik maddeyi yakarak biyolojik aktivitenin kaybına yol açar. Bu durum, özellikle humus tabakasında yer alan mikroorganizmaların yok olmasıyla birlikte, toprak verimliliğinin ciddi şekilde azalmasına neden olur. Aynı zamanda toprağın su tutma kapasitesi düşer, agregat yapısı bozulur ve geçirgenlik azalır. Yanmış alanlarda yüzeyde oluşan hidrofobik tabaka, suyun sızmasını engelleyerek sel ve yüzey akışı riskini artırır. Bu etki, özellikle eğimli arazilerde erozyon ve heyelan tehlikesini tetikler.
Toprakta meydana gelen bu bozulmalar fiziksel ve kimyasal düzeyde önemli sonuçlar doğurur. Yangın sonrası açığa çıkan ağır metaller ve kalıcı organik kirleticiler (KOK) toprakta çökerek biyolojik birikim oluşturabilir. Bu kirleticiler hem tarımsal üretimi hem de ekosistem sağlığını tehdit eder. Yangın sonrası yapılacak toprak analizleri, bu toksik bileşenlerin konsantrasyonlarını belirlemek için zorunludur ve tarımsal faaliyetlerin güvenli şekilde devam edebilmesi için kritik önemdedir.
Yangınların su kaynaklarına etkisi de çok katmanlıdır. Yüzey akışı ile taşınan kül, yanmış organik maddeler ve ağır metaller, nehirler, göletler ve yer altı su kaynaklarına taşınabilir. Bu durum, hem içme suyu kalitesini hem de tarımsal sulama suyu kalitesini düşürür. Yangın sonrası artan sediment yükü, yüzey su kaynaklarında bulanıklığı artırırken, suda çözünmüş oksijen seviyesinin azalmasına ve ekosistem dengesinin bozulmasına yol açar. İçme suyu arıtma tesisleri bu gibi durumlarda yüksek yük altında çalışmak zorunda kalır ve bazı durumlarda biyolojik arıtma süreçleri geçici olarak yetersiz hale gelebilir. Ayrıca yer altı suyuna sızan kimyasal kalıntılar uzun vadeli kirlilik riskini beraberinde getirir. Su ve toprak kaynaklarının yangın sonrası korunabilmesi için afet sonrası çevresel izleme sistemlerinin hızla devreye girmesi gerekir. Yüzey suyu ve toprakta düzenli örnekleme yapılmalı, ağır metal, PAH ve diğer toksik bileşikler izlenmelidir.
Orman Yangınlarından Kaynaklı Kirleticilere İşçilerin Maruziyeti
Orman yangınları sırasında görev yapan yangın işçileri ve gönüllü müdahale ekipleri, çevresel felaketin en ön saflarında yer almakta ve yangının neden olduğu fiziksel, kimyasal ve psikososyal risklere yoğun şekilde maruz kalmaktadır. Bu gruplar genellikle yüksek sıcaklık, duman, toksik gazlar, yorgunluk ve koordinasyon bozukluğu gibi etken ile aynı anda karşılaşmaktadır. En yaygın risklerin başında termal stres gelmektedir. Alev sıcaklıklarına yakın çalışmak, yüksek ortam sıcaklığına (40 °C üzeri) maruz kalmak ve nem eksikliği ve dehidratasyon gibi durumlara neden olmaktadır. Aynı zamanda, duman içinde bulunan ince partikül maddeler (PM2.5), karbon monoksit (CO), ozon (O₃), akrolein, benzen ve formaldehit gibi toksik gazlar solunum yoluyla alınmakta; bu durum akut solunum sıkıntısına, hipoksemiye ve uzun vadede akciğer fonksiyonlarının kalıcı bozulmasına yol açmaktadır.
Fiziksel maruziyetin yanı sıra yangın işçileri ağır iş yükü altında çalışmakta ve kas-iskelet sistemleri yoğun biçimde zorlanmaktadır. Engebeli, dik yamaçlarda taşınan ekipmanlar ve yangınla doğrudan temaslı fiziksel mücadele, bel fıtığı, diz travmaları ve kas yorgunluğu gibi problemleri artırmaktadır. Aynı zamanda sürekli değişen rüzgar yönü, düşük görüş mesafesi ve iletişim eksikliği gibi faktörler, müdahale sırasında ciddi kazaların yaşanmasına zemin hazırlamaktadır. Psikososyal açıdan ise yangın ortamı, yoğun stres, karar baskısı ve tükenmişlik hissini beraberinde getirmektedir. Özellikle yangın sırasında ölüm ya da mahsur kalma gibi travmatik olaylara tanıklık eden işçilerde akut stres bozukluğu ve uzun vadede travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) görülme olasılığı artmaktadır. Buna rağmen birçok bölgede psikolojik destek mekanizmaları yetersiz ya da tamamen yoktur.
Ne yazık ki bu etkenler bilinse de Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde meydana gelen büyük orman yangını sırasında 11 yangın işçisi yaşamını yitirmiş, 18’den fazla işçi ve gönüllü çeşitli derecelerde yaralanmıştır. Bu nedenle yangınlarda işçilere gerekli kişisel koruyucular tedarik edilmeli, hava kalitesi acil eylem planları uygulanmalı, uyarı sistemleri devrede olmalı, sağlık hizmetleri etkinleşmeli; yangın sonrası toprak, su ve gıda analizleri yapılarak halk bilgilendirilmelidir.
Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Yeşil Finans Mekanizmalarının örtülü maliyetleri işçileri nasıl etkileyecek? Türkiye, karbon yoğun sektörlerin bulunduğu endüstriyel gölge yapılanmasıyla ve ihracattaki yeri ile Emisyon Ticaret Sisteminden (ETS) etkilenecek ülkeler arasında yer almaktadır. İklim Kan
2022 yılında başlayan küresel plastik anlaşması süreci üç yıl boyunca devam eden görüşmelerin ardından 2025 itibarıyla sonuçsuzlukla karşı karşıya. Cenevre’de başlayan ve 14 Ağustos Perşembe akşamı sona ermesi beklenen 184 taraf ülkenin katıldığı müzakerelerde; temel tanımlar, anlaşmanın kapsamı ve
Kent sokaklarından geçerken yerin altını düşünmek gibi bir alışkanlığınız yoktur değil mi? Oysa biz çevre mühendisleri için durum çok farklı, bir kentin sağlığı görülmeyen altyapısında saklı.. İçme suyu şebekesi gibi sistemler, gündelik yaşamda görünmeyen ama yaşamın sürekliliği için vazgeçilmez ola
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ile Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayımlanan Tarım Görünümü 2025–2034 raporunda tarım emtia fiyatlarında düşüş beklentisi, düşük gelirli ülkelerde süregelen beslenme eşitsizlikleri, hayvansal üretimin yoğunlaştırılmasına dayalı büyüme modelleri ve
2025 yılı orman yangınlarının sıklığı ve şiddeti bakımından son yılların kritik dönemlerinden biri olarak kayıtlara geçmiştir. NASA verilerine göre Türkiye genelinde bu yıl en az 235 orman yangını meydana gelmiş ve yaklaşık 80000 hektarlık ormanlık alan zarar görmüştür. Bu yangınların büyük kısmı İz
Ramsar Sulak Alanlar Sözleşmesi’nin 15. Taraflar Konferansı, 23–31 Temmuz 2025 tarihleri arasında Zimbabve’de gerçekleşecek. 1970’ten bu yana, küresel sulak alanların üçte birinden fazlası yok oldu. Üstelik bu kayıp, ormanların yok oluş hızının da üç katı. Ramsar Sözleşmesi’nin araştırmalarına göre
Türkiye 21. Yüzyıl'ın çevresel krizlerinden biri olan sukrizi ile son günlerde her zamankinden daha açık şekilde yüzleşmektedir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kuraklık haritaları ile bilimsel su projeksiyonları bir araya getirildiğinde, ülkenin dönemsel bir kuraklıktan ziyade yapısal ve kalıcı bir