SON DAKİKA
Hava Durumu

Kuraklık raporu: Suyun metalaştığı Türkiye’de felaketin anatomisi

Yazının Giriş Tarihi: 17.07.2025 23:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.07.2025 09:22

Türkiye 21. Yüzyıl'ın çevresel krizlerinden biri olan sukrizi ile son günlerde her zamankinden daha açık şekilde yüzleşmektedir. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kuraklık haritaları ile bilimsel su projeksiyonları bir araya getirildiğinde, ülkenin dönemsel bir kuraklıktan ziyade yapısal ve kalıcı bir su krizine doğru ilerlediği görülmektedir.

9 Temmuz 2025 tarihli güncel Standart Yağış İndeksi (SPI) ve Normalin Yüzdesi İndeksi (PNI) haritaları, Türkiye genelinde özellikle Marmara, İç Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde şiddetli ve olağanüstü meteorolojik kuraklık yaşandığını belgelemektedir. Aynı zamanda World Resources Institute (WRI)’ye ait Aqueduct Su Risk Atlası’nda Türkiye için su stresi ana havzalarda 4-5 aralığında belirtilmiştir. Bu veri, ülkede kullanılan tatlı su miktarının, yenilenebilir su kaynaklarına oranı üzerinden hesaplanmaktadır yani Türkiye, yenilenebilir suyunun yüzde 80’inden fazlasını kullanan ülkeler grubuna bazı havzaları ile dahildir. Bu nedenle küresel sıralamada “çok yüksek stres” kategorisinde değerlendirilmektedir.

Normalin Yüzdesi Metoduna Göre (PNI – Percent of Normal Index) 2025 Haziran Ayı Meteorolojik Kuraklık Durumu

Marmara’da Tekirdağ, İstanbul, Balıkesir, Bursa ve Bilecik şiddetli kuraklık içinde; İç Anadolu’da Ankara, Konya, Eskişehir, Sivas ve Niğde olağanüstü kuraklık koşullarında; Ege ve Akdeniz’de İzmir, Aydın, Muğla, Mersin, Hatay ve Antalya çevreleri kritik su eksikliği sınırındadır. Güneydoğu Anadolu’da Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kahramanmaraş çevresinde yüzey akışları dramatik biçimde azalmaktadır. Bu meteorolojik verilere göre, Türkiye topraklarının yaklaşık yüzde 70-80’i kuraklık riski altındadır. Kuraklık yağış eksikliği olarak nitelendirilse de ekolojik dengenin bozulması ve doğa tahribatının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Kentsel su kesintileri sıklaşmakta; halk salgın hastalıklar, ishal, solunum yolu enfeksiyonları ve hijyen kaynaklı risklerle karşı karşıya kalmaktadır. Deprem sonrası altyapısı çöken bölgelerde kirli su kullanımı, halk sağlığını tehdit etmektedir. Yüzey sularına yaz aylarında basılan yeraltı suyu arıtımına su kanalizasyon idarelerince dikkat edilmelidir.

Üretim ve kuraklığın işçiye maliyeti

IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporu ve Türkiye’ye yönelik ulusal iklim projeksiyonları ortalama sıcaklıkların 2-2,5 °C artması, yağışlarda yüzde 15–20 azalma, toprak neminde yüzde 25’e varan düşüş, buharlaşmada yüzde 30 artış beklendiğini ortaya koymaktadır. Ekosistemlerdeki bu çözülme, aynı zamanda tarımsal üretkenliği ve kırsal dayanıklılığı da etkilemektedir. Deprem bölgelerinde bu durum daha da vahimdir. Hatay’da sadece 50 günlük su rezervi kaldığı, kuyulardan kum geldiği ve acil eylem planının uygulanmaya başlandığı açıklanmıştır. Kuraklıkla birlikte özellikle mevsimlik çalışanlar, ürün kaybı ve toprağın işlemeye uygun olmaması nedeniyle işsizlikle karşı karşıya kalmaktadır. Güneydoğu Anadolu ve Ege’de binlerce tarım işçisi, su krizinin etkisiyle göç etmekte, sosyal güvenceden yoksun biçimde başka işlerde çalışmaya zorlanmaktadır. Sanayide suya bağlı üretimin sekteye uğraması ise işten çıkarmalar, ücretsiz izinler ve güvencesiz çalışma biçimlerini beraberinde getirmektedir.

Geri dönüşü olmayan kayıplar

2025 Mayıs ayı tarihteki en sıcak ikinci mayıs olarak kaydedilmiştir. Kuraklık, buharlaşmayı artırmakta, suyun döngüsünü değiştirmektedir. İklim göçleri, çoğu zaman su varlıklarının özelleştirildiği, tarım alanlarının şirketlere devredildiği ve yerel halkların yaşam alanlarının enerji ve madencilik projeleriyle gasp edildiği bölgelerden gerçekleşmiştir. Gıda güvencesizliği, çocuk yetersiz beslenmesi, halk sağlığı sorunları ve kadınların suya erişimde yaşadığı cinsiyet temelli zorluklar bu krizin derinleşen yönleridir.

Göller Bölgesi’nde yaşanan çekilmeler, göçmen kuş rotalarının değişmesine neden olmuş ve Burdur Gölü’nün daralmasıyla flamingo ve yaban ördeği popülasyonu azalmıştır. Akarsuların kuruması, alabalık gibi endemik türlerin varlığını tehlikeye atmaktadır. Kuruyan deltalar, tuzlanma ve çölleşmeyi tetiklemekte, mikroklimatik dengenin çökmesine neden olmaktadır. Sanayi üretimi, özellikle otomotiv ve tekstil sektörlerinde suya bağımlıdır. Bursa gibi üretim merkezlerinde su krizinin derinleşmesi üretim maliyetlerini artırmakta, atıksu arıtma yükünü büyütmekte, küçük ölçekli üreticileri zor durumda bırakmaktadır. Suyun kesintili rejime alınması, ırmak ekolojisini tahrip ederek geri döndürülemez zararlara yol açmaktadır.

2025 yılı itibarıyla Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM), Batı Akdeniz, Büyük Menderes ve Kuzey Ege havzaları için hazırladığı Sektörel Su Tahsis Planı (SSTP) ve eş zamanlı eylem planlarını Haziran ayında Cumhurbaşkanlığı kararıyla yürürlüğe koymuştur. Eylem planları baraj inşası, gölet, su transferi gibi altyapı yatırımlarını öne çıkartıyor. Bu yaklaşım, ekosistemleri değiştirebilir, akış düzenini bozabilir ve yerelden karar alma yetkisini zayıflatabilir. Tüm havza genelinde yapılan planlamalarda yerel flora, fauna, sulak alan ekosistemi detayları yeterince görünmüyor. Baraj ve transfer odaklı çözümler, sürdürülemez kaynak çıkarımını cesaretlendirebilir; yapısal bağımlılıklar yaratabilir. İklim krizi bağlamında su yönetiminde talep kontrolü, yeniden kullanım, yerel koruma gibi öncelikli önlemler eksik kalabilir.

Su, bir haktır ve de müşterektir. Özel mülk haline getirilmesi, yaşamın kendisinin gaspıdır. Kaçak kuyuların tespiti su tüketimi kadar oluşan atıksu kirliliğindeki kaçakların tespitinde de işaretleyici olacaktır. Bugün yaşadığımız su krizi, doğanın metalaştırılmasının, müştereklerin gasp edilmesinin ve ekolojik adaletsizliğin sonucudur. Su, ne pazarlanabilir bir ürün ne de yalnızca bir verimlilik girdisidir. Unutmayalım!

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.