SON DAKİKA
Hava Durumu

Ak Parti; Nereden nereye (Büyük başarı mı, başarısızlık mı?) (4)

Yazının Giriş Tarihi: 17.10.2020 00:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.10.2020 00:50

Hukuk yerlerde sürünüyor

Adalet içinde kalkınma iddiası ile yola çıkılmasına rağmen, hukuk sistemimiz önce Gülen Cemaati denilen, sonra da FethullahçıTerörör Örgütü (FETÖ) olduğu anlaşılan yapıya teslim edildi. Daha sonra da tek adam rejiminin etkisinde, hukuk siyasetin boyunduruğu altına alındı. Sağlam bir hukuk sistemi kurulamayınca, hem içerde hem dışarıda adalete olan güven tamamen sarsıldı ve bu durumun ekonomiye faturası ağır oldu.

Geçmişte şiir okuma yüzünden Erdoğan'ın hapse atılmasında olduğu gibi, bagajı dolu olan hukuk düzenimiz, 2007'de Anayasa Mahkemesi'nin "367 kararı" ile adeta katliama uğradı. Bu durumları düzeltme iddiası ile yapılan 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu ile hukuk sistemimiz daha büyük hukuksuzluklara sürüklendi. FETÖ kumpasları ile zıvanadan çıkarılan hukuk sistemi nihayet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte adeta çöktü.

Siyaset kurumu açıktan hukuka talimatlar veriyor, ya da mesajını iletiyor, hemen akabinde hukuk görevlileri o kişi ya da kurumla ilgili talimatı yerine getiriyor.

Nihayet gelinen noktada, hukukun tamamen siyasallaştığı, adalet kurumuna güvenin yerlerde süründüğü, birey hukukunun ayaklar altına alındığı, temel hak ve özgürlüklerin hiçe sayıldığı, evrensel hukuk ilkelerinin ıskalandığı bir sürece girildi.

Saygın hukukçularımızdan Prof. Dr. Kemal Gözler, 2019'da yayınlanan 'Hukuk Nereye Gidiyor' adlı kitabında, "Temel hak ve hürriyetleri korumak amacıyla tasarlanan anayasal ve hukuki mekanizmalar, temel hak ve hürriyetlere müdahale etme aracına dönüştü" ve "Hakimler, temel hak ve hürriyetleri koruyan değil, tersine temel hak ve hürriyetlere müdahale eden görevliler haline geldi" (sf.1) diyor.

Yine Gözler Hoca, "Belirli bir davada Anayasa Mahkemesi'nin ne yönde karar vereceğini anayasa hukuku profesörleri değil, gazeteciler daha iyi tahmin ediyorlar" (sf.2) diyor. Bu tespitler hukukun siyasallaştığının açık göstergesi konumundadır.

Kamu idaresi daha da merkeziyetçi hale geldi

Kamu yönetiminde ve siyasette liyakat esası önemsenmedi ve buna dayalı bir sistem kurma yerine, ahbap çavuş ilişkilerine dayalı kayırmacı bir anlayışla yola devam edildi. Biz ve onlar ayrımı üzerinden ideolojik esaslı bir kadrolaşmaya girişilerek, kamu yönetimi tarumar edildi. Halbuki liyakatin olmadığı yerde adalet olmaz, üretim olmaz, verim olmaz;  adaletin, üretimin, verimin olmadığı yerde de, kalkınma ve gelişme olmazdı.

Düşünebiliyor musunuz, SGK başkanlığını bir ilahiyat mezunu yapmaktadır. O ilahiyat mezunu arkadaşımız insani vasıfları çok yüksek, iyi bir insan olabilir. Ancak emekli çalışan dengesi, sosyoekonomik dengeler, sistemdeki mali dengeler, aktüeryal dengeler gibi tamamen uzmanlık isteyen konularda ilahiyat mezunu bir arkadaş neyi bilebilir?

Öte yandan Türkiye'nin en temel sorunlarından biri kamu idaresinin merkeziyetçi bürokratik yapısı, buna bağlı olarak hantallığı ve çözüm üretmedeki zorluğudur. Yıllardır söylenen bu durum Ak Parti program ve seçim beyannamesinde yer almış, iktidarın ilk yıllarında da bu yönde bazı olumlu adımlar atılmıştı.  Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün kapatılması, 2005'te çıkarılan 5393 sayılı belediye kanunundaki yenilikler gibi. Ancak bu kabil reform çalışmalarında, ilerleyen zamanlarda samimi olunmadığı da görüldü.

Mesela 12.11.2012 tarih ve 6360 sayılı kanunla, 14 büyükşehirde köyler mahalleye çevrilerek ve de ilçe belediyelerinin yetkileri budanarak güya yeni bir reform yapılmıştır. Oysa yapılan, köylerin seçimde büyükşehir için oy kullanmasını sağlayıp, İzmir, Eskişehir ve Diyarbakır gibi illerde, kırsaldan daha çok oy alan Ak Parti'nin büyükşehir belediyelerini kazanmasını sağlamaktı.

Ancak bu numaracı uygulamadan Ak Parti açısından istenen sonuç alınamadığı gibi, büyükşehir belediye sistemi de berbat edildi.

Yine kamuda israf 90'lı yılları aratmayacak düzeydedir. 2002'de kamu çalışanı sayısı 2 milyonun biraz üzerindeyken, bugün 5 milyona yaklaşmış vaziyettedir. Yine 2002'de kamudaki makam aracı sayısı 85 bin civarındayken, bugün 115 binin üzerine çıkmıştır.

Oysa bizimle aynı nüfusa sahip olan Almanya'da 20 bin, İtalya'da 29 bin ve Fransa'da 2 bin civarında kamuda makam aracı vardır.

Dış politika

Dış politikada, 'komşularla sıfır sorun' gibi güzel bir hedefle yola çıkıldı, ancak çok geçmeden Arap Baharı tuzağına düşülerek, bu havzada İslam topluluklarının lideri olma hevesine kapılındı. Suriye politikasında bu yüzden büyük yanlışlar yapıldı ve batağa saplanıldı. Akılcı politikalarla yönetilmesi gereken Suriye göçü, Arapçı politikalar nedeniyle doğru yönetilemedi ve ülkemizin demografik dengelerini alt üst eden, iç güvenliğini tehdit eden bir boyuta sürüklendi. Ülkemiz tarihte büyük göçlerle yıkılan medeniyetler gibi, halen Suriye göçü nedeni ile büyük bir tehdit altındadır. Suriyeli göçmenler için harcanan 40 milyar dolar civarındaki para da cabası.

Hülasa Siyasal İslam üzerinden dış politikada da ümmet liderliği gibi bir ham hayale kapılarak, ülkeye çok zarar verildi. Üstelik başka örneklerde de çoktan iflas etmiş olan Siyasal İslam tutkusu, hem uluslararası alandaki itibarımıza, hem iç dengelerimize, eğitimimize ve ekonomimize, hem de İslam Dinine büyük zarar verdi.

Oysa Türkiye Cumhuriyet devleti, geçmiş yönetimlerin bütün yanlışlarına rağmen, bazı önemli kurumsal yapıları geliştirmeyi başarmıştı. Bunlardan birisi de, dışişleri bakanlığı bürokrasisiydi. Dışişleri Bakanlığı'nda, alt düzey memur olarak bile çalıştırılmayacak kapasitedeki kişiler, bazen intikamcı bir tutumla, bazen ahbap çavuş ilişkileri ile, bazen partizanlıkla, bazen de sadece dil bilmeleri saikiyle büyükelçi olarak atandılar.

Yine dış politikada meydan okumaya dayalı bir hamaset egemen kılınmış, bilinçaltları büyük devlet geçmişi ile dolu insanlarımızın bu duyguları kaşınarak, dış politik mesajların tamamı iç politikaya meze yapılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi

Türkiye koca bir siyasal sistem değişikliğini, parlamenter sistemden sözde başkanlık sistemine geçişi, televizyonlarda vasatın çok altında kişilerle tartıştı. Konunun gerçek uzmanları, ciddi anayasa hukukçuları tv'lere çıkartılmadı, konuşturulmadı. Toplum konuyu enine boyuna öğrenemedi. Parti tercihleri öne çıktığı için bu ucube sistem, referandumda az bir fakla kabul edildi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi büyük bir yapısal değişikliğin doğru dürüst hazırlığı yapılmadan, devletin yönetim aygıtının kamu idaresi tecrübesi çöpe atıldı. Mesela yılların deneyim birikimi ve devlet etme tecrübesi olan 'Müsteşarlık' makamı ortadan kaldırıldı. Devlet Planlama Teşkilatı gibi kapsayıcı devlet kurumları kapatılırken(Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden önce kapatılmıştı), Emlak Konut gibi sömürücü kurumların önü açıldı.

Öte yandan yapılan değişiklik, bir başkanlık sistemi de değildi. Otoriterleşmeyi egemen kılacak bir tek adam rejimiydi. İlginç olan, güya koalisyonlardan kurtulmak için değiştirilen sistem bugün bir koalisyonla, Ak Parti-MHP koalisyonu ile yürümektedir.

Sistem değişikliği, o zaman başbakan olan sayın Erdoğan'ın deyimi ile ülkeyi uçuracak, döviz ve enflasyon düşecek, milli gelir, ihracat, üretim gibi önemli ekonomik göstergeler büyüyecekti. Maalesef bütün bu sayısal görünümler çok daha kötüye gitmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye yeniden döviz darboğazı sarmalına girmiş, Merkez Bankası net döviz rezervi altın dahil eksiye gerilemiş vaziyettedir.

Yargı bağımsızlığı bütünü ile ortadan kalkmıştır. Halbuki bir ülkede demokrasinin derinliği, temel hak ve özgürlüklerin tesisi, yönetimdeki karmaşanın giderilmesi, adaletin sağlanması, kuvvetler ayrılığı dediğimiz yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirinden bağımsız çalışması ile sağlanabilir. Ak Parti de kuruluş aşamasında bunları söylüyordu.

Nihayet manzara şudur: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tek adam rejimine geçilerek, Türkiye'nin 1950'den bu yana biriktirdiği demokrasi deneyiminin tamamı buharlaştırılmıştır. Ortak akıl ortadan kaldırılarak, her şeyin tek merkezden, tek kişi tarafından yönetildiği bir rejime geçilmiştir. Meclisin bütçe yapma yetkisi ve denge denetleme sisteminin olmaması, bir yandan meclisi adeta noter konumuna düşürürken, diğer taraftan milletin taleplerinin devlete taşıyıcısı olan milletvekillerinin, halk adına bütçe yapma yetkileri ellerinden alınmıştır.

Hülasa bu sistemde, hukuk başta olmak üzere, kamu idaresinin bütün dengeleri tamamen iktidarın denetimine geçmiştir. TBMM bypass edilerek, kuvvetler ayrılığı ortadan kaldırılmıştır.

Dönemin propaganda silahı çok güçlü

Dönemin en dikkat çekici yanlarından biri, her alanı kuşatan, güneş altında söylenmedik güzel ve kıymetli söz bırakılmamasıdır. Sözün güzeli söylenmiş, eylem sözün tam zıddı olarak icra edilmiştir.

"Yaradılanı severiz yaradandan ötürü" denilmiş, ancak Gezi Parkı olaylarında vicdandan ari bir tutumla, Berkin Elvan adlı çocuk yaşta bir civan öldürülmüş, öldürenlerden hesap sorulmamış, üstüne üstlük annesi miting alanında yuhalattırılmıştır.

Medyanın merkezde ve yerelde büyük bölümü kontrol altına alınarak, devasa bir propaganda makinesine dönüştürüldü. Bir kısım medya yönetimle organik bağlar geliştirdi, bir kısım medya mensupları geçim derdi nedeni ile havlu attı, boyun eğdirmeye çalıştıkları az sayıdaki muhalif medya ise şimdilik zor koşullara rağmen direniyor.

Bunca büyük yanlışa, kötü gidişe rağmen hamasete yenik düşen bir grup insan, köprü ve yollar aldatmacası ile kandırılmaya devam ediyor.Yollarla ilgili Karayolları Genel Müdürlüğü sitesinden aldığım rakamları da burada açıklamak isterim. 2000 yılında 1774 km otoyol, 31.397 km devlet yolu, 29.693 km il yolu olmak üzere toplam 62.864 km yol ağı mevcutken, 2020 yılında, 3.095 km otoyol, 31.006 km devlet yolu ve 34.165 km il yolu olmak üzere toplam 68.266 km'ye ulaşmıştır. Yani toplam yol ağı uzunluğunda 18 yılda 5.402 km'lik bir artış olmuştur. (kgm.gov.tr)

Oysa Anavatan Partisi döneminde sadece 8 yılda 1500 km otoyol, hem de devlet bütçesinden yapılmışken, 18 yıllık Ak parti iktidarı döneminde 1321 km otoyol, üstelik yap işlet devret modeli ile ve hazine garantisi verilerek yapılabilmiştir.

Öte yandan bölünmüş yol miktarı 2003 yılına kadar, 6101 km iken, Nisan 2020 itibarı ile 21.115 km daha ilave edilerek 27.216 km'ye ulaşmıştır(kgm.gov.tr). Bu arada bölünmüş yollardan bir bölümü zaten mevcut olan yolların genişletilmesi ile yapılmış olduğundan, yukarıdaki 5.402 km.lik artışla bir çelişki söz konusu değildir. Hatta yolların bakım ve iyileştirilmesi de bölünmüş yol yapımına ilave edilmiştir.

Bu verileri sosyal medyada paylaştığımda, eli kalem tutan bazı arkadaşlardan da tepki almıştım. Oysa benim paylaştığım veriler, Ulaştırma Bakanlığı'nın birimi olan Karayolları Genel Müdürlüğü'nün sitesinden aldığım verilerdi.

Ancak insanların duygusal refleksleri ve gördüğü bazı iyi yollar, beyin yıkama propagandaları ile birleşince, devletin verilerine inanmayıp beni suçlamaya kalkmaları, toplumsal psikolojinin ne hale getirildiğinin açık göstergesi durumundadır.

Ak Parti; Nereden nereye (1)

Ak Parti; Nereden nereye (2)

Ak Parti; Nereden nereye (3)

Ak Parti; Nereden nereye (5)

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.