SON DAKİKA

Araf dönemden çıkış: Neoliberal labirentten yeni sol ufka

Yazının Giriş Tarihi: 12.08.2025 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.08.2025 00:01

Dünya, tarihin en huzursuz “bekleme odasında”.

Kapitalizmin kalbini oluşturan “neoliberalizm” ölüm döşeğinde, fakat yerine geçecek yeni düzen hâlâ doğmadı.

Antonio Gramsci’nin neredeyse bir asır önce söylediği, “Eskinin ölmekte olduğu ama yeninin henüz doğamadığı bir dönem vardır; bu aralıkta birçok hastalıklı belirti ortaya çıkar” sözü bugün sokaklardan, ekranlardan, hatta doğanın/iklimin kendisinden yankılanıyor.

Otoriterliğin yükselişi, derinleşen eşitsizlikler, iklim felaketleri ve toplumsal umutsuzluk…

Hepsi, bu “ara dönemin” ateşli semptomları.

Şimdi soru şu: “Bu sancılar, yeni bir dünyanın doğum ağrıları mı, yoksa karanlığın kalıcılaşmasının işaretleri mi?”

GRAMSCİ’DEN BUGÜNE: BELİRSİZLİK ÇAĞI

Ünlü İtalyan düşünür Antonio Gramsci, 1930’larda faşizmin yükseldiği, kapitalizmin krizlerle sarsıldığı bir dünyada, tarihin keskin dönüş noktalarına dair derin bir gözlem yapmıştı: “Eskinin ölmekte olduğu ama yeninin henüz doğamadığı bir dönem vardır; bu aralıkta birçok hastalıklı belirti ortaya çıkar.”

Dünyanın dört bir yanında yükselen “otoriterlik, ekonomik eşitsizlik, iklim felaketleri ve siyasal umutsuzluk”, Gramsci’nin sözlerinin neredeyse bugüne dair birebir karşılığını oluşturuyor.

Mevcut düzenin adı hâlâ “kapitalizm” ama güncellenmiş siyasi ideolojisi “neoliberalizm”.

1947’de büyük bir ideolojik mücadeleyle başlayan ve hegemonik hal aldığı 1970’lerden beri “piyasa mutlakiyetçiliği, özelleştirme, deregülasyon ve finansallaşma” üzerinden şekillenen neoliberalizm, artık hem “ekonomik” hem de “ideolojik” meşruiyetini yitirdi.

“Yapı” yıkıldı, “enkaz” ortada duruyor; “beden” ölüm döşeğinde, yoğun bakımda çaresizlik içinde “fişinin çekilmesini” bekliyor!

Çünkü tıpkı Gramsci’nin tarif ettiği gibi, “yeni” henüz doğmuş değil; yerine neyin geçeceği üzerine “küresel bir kavga” sürüyor.

ÇÖKÜŞÜN ANATOMİSİ: YIKILAN TAPINAK

Kapitalizm ve neoliberalizm üzerine yaptığı eleştirel çalışmalarla bilinen İngiliz akademisyen David Harvey’in işaret ettiği gibi neoliberalizm, başlangıçta sermayenin krizine karşı bir yeniden yapılanma stratejisiydi. Ancak zamanla bu strateji, yalnızca eşitsizlikleri derinleştiren “bir sınıf projesine” dönüştü. Bugün dünyanın en zengin yüzde 1’i, geri kalan insanlığın yarısından daha fazla servete sahip. (Bu konuda ayrıntılar için bir önceki, "Batsın bu dünya, yıkılsın bu düzen" başlıklı yazımı okumanızı öneririm.

2008 finans krizi (mortgage krizi), neoliberalizmin ekonomik rasyonalitesine ağır bir darbe indirdi. Aslında neoliberalizm 1947’den beri inşa edilmeye başlanan tüm ideolojik “kavram, teori ve uygulamalarıyla” birlikte tartışma götürmeyecek bir netlikle 2008’de yıkıldı.

Yıllarca devleti ve tüm müdahalelerini reddederek yeni bir zihniyet yaratan ve hegemonya kuran ve yerküre üzerinde istedikleri gibi at oynatan, tüm kamu kaynaklarını talan eden bir ideolojinin safsatadan ibaret olduğu ortaya çıktı.

Batan finans sermayesini kurtarmak için devlet bütçesinden milyarlarca dolar transfer edilirken, buna karşı çıkan bir “neoliberal havari” çıkmadı; bilâkis yoksulların vergileriyle oluşan devlet bütçesiyle kurtarılmayı “coşkuyla ve özel ayinlerle” karşıladılar! Orta ve yoksul sınıflara ise neoliberalizmin tarihi boyunca olduğu gibi bir kez daha “açlık ve derin bir güvencesizlik” düştü.

Kriz sonrası toparlanma vaatleri (sermayenin toparlanması), kemer sıkma politikaları (yoksulların ödeyeceği bedeller) ve iş güvencesinin yok edilmesiyle yerini geniş kitlelerin öfkesi aldı. (Buna ilişkin ayrıntıları da bir önceki yazımda bulabilirsiniz)

Kaçınılmaz olarak, kapitalizm üzerine derin analizleriyle tanınan İngiliz düşünür Mark Fisher’ın “kapitalist gerçekçilik” dediği, “başka bir sistemin mümkün olmadığı” algısı, 2008’den sonra zaman geçtikçe ve kriz “kalıcılaşıp, kurumsallaştıkça” çatırdamaya başladı.

HASTALIKLI BELİRTİLER: POPÜLİZM, OTORİTERLİK, UMUTSUZLUK

Yine Gramsci’ye dönüp tarif ettiği ara dönemin “hastalıklı belirtilerine” baktığımızda, bugün farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor:

Sağ popülizmin yükselişi: Trump (ABD), Bolsonaro (Brezilya), Orbán (Macaristan) gibi liderler, sistemin krizini “yeni” bir umutla değil, “otoriter milliyetçilikle” yönetiyor. Zaten temsil ettikleri sermaye sınıfıyla bağları dikkate alındığında başka bir halin mümkün olmayacağı anlaşılabilir.

Demokratik gerileme: Belçikalı filozof Chantal Mouffe’un vurguladığı gibi neoliberal demokrasinin “merkez” siyaseti (sağ/sol birlikte), halkın taleplerini temsil edemeyerek sağcı popülizme alan açtı. Her yerde aşırı sağ/faşist partiler yükselirken, neoliberalizmin işgali altındaki merkez partiler (sağ/sol) birlikte çöktüler.

Toplumsal umutsuzluk: Genç kuşaklar başta olmak üzere toplumun genelinde geleceğe dair beklenti, yerini borç, güvencesizlik ve iklim kaygısına bıraktı.

Teknoloji tekelleri: Nick Srnicek ve Alex Williams’ın “platform kapitalizmi” analizinde dikkat çektikleri gibi, yeni ekonomi tekelleri (Google, Amazon, Meta, OpenAI vb.) neoliberalizmi daha da derinleştiren teknoloji kapitalizmiyle dijital bir tahakküm inşa ettiler.

YENİ NESİL SOL ARAYIŞ: UFUK NEREDE?

ABD’li filozof ve akademisyen Nancy Fraser de, son dönemdeki yazılarımda da sıklıkla vurgulamaya çalıştığım gibi, neoliberalizmin yalnızca “ekonomik” değil, aynı zamanda “toplumsal-kültürel” bir hegemonya kurduğunu vurguluyor. Bu yüzden yeni bir sol, yalnızca piyasa karşıtlığı üzerinden değil; “toplumsal cinsiyet, ırk, ekoloji” gibi alanlarda da radikal bir program (yani yeni bir sol hegemonya) geliştirmesi gerekiyor.

Chantal Mouffe da, “sol popülizm” önerisiyle, halkın ortak taleplerini kapsayan bir “karşı-hegemonya” inşa edilmesi gerektiğini savunuyor. Mouffe’u destekleyen Srnicek ve Williams ise ortak imzalarını taşıyan “Geleceği İcat Et” kitabında, solun savunmacı pozisyondan çıkıp “cesur, teknolojiyi toplumsallaştıran, post-kapitalist” bir vizyon ortaya koyması gerektiğini belirtiyor.

Bu arayışlar, “yeni”nin doğumu için farklı yollar önerse de uzun yıllar boyunca neoliberalizmin yok ettiği ortak bir hedefe sahip: “Eşitlikçi, demokratik ve sürdürülebilir bir toplumsal düzen”.

YEREL SEMPTOMLAR, KÜRESEL HASTALIK

Türkiye’de de neoliberal politikalar, 24 Ocak 1980 kararlarıyla başlayan bir süreçle ekonomiyi ve siyaseti şekillendirdi. “Özelleştirmeler, inşaat temelli büyüme, güvencesiz iş piyasası ve demokratik kurumların zayıflatılması”, bugün yaşadığımız çoklu krizlerin zeminini hazırladı.

Bu nedenle, Türkiye’de de neoliberalizme karşı yeni sol arayışın, “küresel adalet, eşitlik ve ekoloji” gündemini yerel ihtiyaçlarla harmanlayarak ilerletilmesi gerekiyor.

İklim adaleti, yerel demokrasi, sosyal devletin yeniden inşası, emek hakları ve dijital ekonominin demokratikleştirilmesi bu vizyonun temel taşları olabilir.

DOĞUM SANCISINDAN KURTULUŞA

Özetle, aslında Gramsci’nin “ara dönemi”, “karanlık ve umut” arasında bir salınımı ifade ediyor. Bu dönemden çıkabilmek için, yalnızca “eskiden” kopmak yeterli değil, eş zamanlı olarak “yeninin” tasarlanması da zorunlu.

Eğer yeni sol, neoliberalizmin küllerinden doğacaksa, Srnicek ve Williams’ın dediği gibi “savunma” değil, “saldırı” stratejisi izlenmeli; Harvey’in vurguladığı gibi sermaye mantığı kökünden sorgulanmalı; Fraser’ın önerdiği gibi “ekonomik adalet” ile “toplumsal adalet” birleştirilmeli.

Özcesi anlamamız gereken şu: “Neoliberalizmin çöküşü, kendiliğinden özgürlük ve eşitlik getirmeyecek”.

Bu “ara dönem”, ya “otoriterliğin karanlığında boğulacak” ya da “yeni bir sol ufukla” aydınlanacak.

“Seçim”, yalnızca “siyasetçilerin” değil, “tüm toplumun” elinde. Bu da yalnızca bir seçim günü sandığa atılacak oylar, basit bir iktidar değişimiyle sağlanabilecek bir seçimde değil; kültürde ve toplumsal tahayyül, algılar ve neyin mümkün olduğuna ilişkin ideolojik hegemonya alanındaki büyük mücadelede yatıyor.

Bu yüzden bir süredir ısrarla bu konulara odaklanıyor ve yazılarımla bu ayrıntıya dikkat çekmeye çalışıyorum.

NOT: Bu konuda “Neoliberalizm insan zihnini ve dünyayı nasıl ele geçirdi?” başlığıyla 5 bölümlük (günlük) bir yazı dizisi yayınlayacağım. Belki okuyucu için bu yazılar güncel siyasi, sosyal tartışmaların ötesinde “teorik yazılar” gibi gözükebilir. Gündem, toplum için çok sıcak ve yakıcı, biliyorum! Ama bu yazıların yazarının da zaten temel derdi ve buna bağlı olarak dikkat çekmek istediği şey, yıllardır bir döngüye dönüşen bu “karanlık çağdan” çıkışın “temeline ve kökeni” inmek. O da şu: Neoliberalizm zihnimizi, ruhumuzu işgal etti ve neyin mümkün olacağını, neyin mümkün olmayacağını “bireylere ve sisteme” kodladı. Dünyayı daha adil ve yaşanabilir bir gezegene dönüştürmek istiyorsak, önce “zihnimizi ve ruhlarımızı” bu “kodlardan ve işgalden” kurtarmamız gerekiyor; sonra da bu yeni tahayyülü hayata geçirecek “siyasi kadroları ve hareketleri” ortaya çıkarabilmek.

Kamusal Alanın Ölümü: Devlet Nasıl Piyasanın Hizmetkârı Oldu? (3)

18.08.2025 00:21

“Devlet sorun değil, çözümdür diye düşünenler yanılıyor. Devlet sorunun ta kendisidir.” (Ronald Reagan, 1981 Başkanlık Yemin Töreni) ABD Başkanı Ronald Reagan’ın bu sözleri sadece göreve yeni başlayan bir başkanın görüşü değil, “kamusal alanın” sistematik yıkımının ilan edilişiydi. Reagan'ın dudak

Piyasa Öznesinin İnşası: Birey Nasıl Şirket Haline Geldi? (2)

17.08.2025 09:49

"Kendine yatırım yap, en iyi şirketin sensin." (Sosyal medyada viral olan bir motivasyon hesabının paylaşımı) Bu slogan, neoliberalizmin insan zihnindeki en derin dönüşümü özetliyor. Sömürüyü “özgürlük”, güvencesizliği “fırsat”, yalnızlığı “girişimcilik ruhu” olarak paketleme sanatı. Peki, bu dönü

Neoliberalizmin Doğuşu ve İdeolojik Temelleri (1)

15.08.2025 08:14

"Toplum diye bir şey yoktur. Yalnızca bireyler ve onların aileleri vardır." (Margaret Thatcher, 1987) Bu sözler sadece bir İngiliz başbakanın kişisel görüşü değildi. 1980'lerde dünyayı kasıp kavuran bir devrimin manifestosuydu. Thatcher'ın dudaklarından dökülen bu cümleler, aslında yarım asırdır s

Araf dönemden çıkış: Neoliberal labirentten yeni sol ufka

12.08.2025 00:05

Dünya, tarihin en huzursuz “bekleme odasında”. Kapitalizmin kalbini oluşturan “neoliberalizm” ölüm döşeğinde, fakat yerine geçecek yeni düzen hâlâ doğmadı. Antonio Gramsci’nin neredeyse bir asır önce söylediği, “Eskinin ölmekte olduğu ama yeninin henüz doğamadığı bir dönem vardır; bu aralıkta birç

Batsın bu dünya, yıkılsın bu düzen!

06.08.2025 00:23

Memleketin haline ve süregelen tartışmalara bakınca içimiz kararıyor: “Parayla satılan sahte diplomalar, gerçek diploması iptal edilen belediye başkanı, aylardır süren delilsiz, temelsiz belediyelere yönelik operasyonlar, yanan ve her yanı saran liyakatsizlikle söndürülemeyen ormanlar, LGS soruları

Sadece sandık değil, gönülleri ve zihinleri kazanma zamanı!

03.08.2025 01:41

“Eğer bir ulusun iktisat kitaplarını ben yazacaksam, o ulusun yasalarını kimin yazdığı ya da üst düzey hukuk metinlerini kimin tasarladığı umrumda bile olmaz.” ABD’li ünlü iktisat profesörü Paul Samuelson’un bu düşüncesi dünyanın son 75 yılına damga vurdu ve tam da dediği gibi oldu… 1945’te Mont P

CHP komisyonla tuzağa mı çekiliyor?

01.08.2025 00:08

CHP, iktidarın “terörsüz Türkiye” olarak tanımladığı sürecin bir parçası olarak TBMM’de kurulması kararlaştırılan komisyona, nitelikli çoğunlukla karar alınması şartının kabul edilmesi üzerine üye vereceğini açıkladı. CHP lideri Özgür Özel, komisyona “evet” derken derin şüphe duyan başta CHP içinde

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Bursaport.com En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.