SON DAKİKA
Hava Durumu

Ötekileşmemek

Yazının Giriş Tarihi: 28.11.2014 09:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.11.2014 09:32

Tüm bu soruların kökeninde, "bir şeyin kendisi ve öteki" vardır. Kökleşmiş bir şeyin yanı başında ya da yakınındaki bir varlık "yaban"dır, "yabancı"dır" ya da "öteki"dir.

Kökleşmiş bir şeyin üyesi olduğu halde, bütününe aykırı duran, aykırı davranan "yabancılaşır" ötekilere, hatta bazen kendine.

Ne zaman ki kendini alır gider onların arasından, köklerini bırakarak cıs cıbıldak taşır kendini ötelere... geldiği yerler için de yabandır, yabancıdır, yersiz yurtsuzdur; kendine göre de bu eller yabandır.

Amma insan ne attır, ne ottur ki yabanı olsun!

Bilincidir insanı insan eden. Farkında oluşlarıdır. Köklerinin sağlıklı nüvesinden farklı yerlerde, gerekirse başka sağlıklı nüvelerle bütünleşerek, filizlenmeyi başarabilendir insan.

Göze almayı bilen bir insan için ne yaban vardır, ne yabancı!

Ya göze aldığı nedir?

Kökleşmişin toprağında sürgün vermeyi bilmektir.

Yaban diye yaşatılmak istenen ezaların, cefaların, itip, kakmaların "ötekileştirenin" tek silahı olduğunu bilir de o, bu korku sahiplerini anadan üryan izler.

Değil dünyaya evrene açmıştır bağrını, böğrünü. Tenler, cinsler, dinler... her ne haltsa araya sokuşturulmak istenen nifak, umrunda bile değildir onun. Sadece ayağını bastığı değil, basmadığı topraklardaki canların da bir değer olduğunu bilir. Kutsalı canlardır onun; hatta nefes alıp veren kadar nefes alıp verdirten her şey.

Düşüncesinin aydınlığında ne yaban bilir ne ırak.

Derim ki sözü daha da anlaşılır kılmak için bir Türkiyeli üzerinden örnekleyelim ...

Tereyağlı şehriyeli bulgur pilavının yanına, yumruklayıp böldüğü soğanı katık etmeyi Allahın İngilizi bilmeyebilir; Allahın Prag'ında köz üstünde domuz çevirme gördüğünde içi bulanır da kendi toprağının kuzusunu o köz üzerinde hayal edebilir; Golden Gate manzaralı bir restoranda yediği balık, Boğaziçi'ne bakan bir salaş lokantada yediği balığın lezzetini vermeyebilir; çaydanlık üzerinde kaynayan demliğin fokurtusunu, o demlikte demlenen çayın buruk tadını özleyebilir; eskittiği kaldırımlar, doğduğu toprağa özgü börtü böcek kimi zaman gözünün aradığı, kulağının duymak istediği olabilir... 

Ancak tüm bunların bir alışkanlıktan öte bir şey olmadığını da bilir. Ve kendisinin de Allahın insanı olduğunu.

Doğduğu yerin de sevmediği nice şeyleri olduğunun farkındadır. Onun için "doğduğun yer değil, doyduğun yer" diye bir şey de yoktur. Yaşadığı her yer onundur, ondandır ve o oradandır.

Kültürlerin, alışkanlıkların, "insan olma değeri"nden farklı bir şey olduğunu bilir. İnsan denilen değerin dünya yüzeyinde hiçbir yerde farklılık taşımadığını bildiğinden, gittiği yerlerde kendini ne yaban hisseder ne yabancı ne de yersiz yurtsuz ...

Doğduğu yerdeki köklerin de inkarında değildir; ama bu köklerin insanlık kökleriyle bağlı olduğunun o farkındadır da farkında olmayanlar, hezeyanla yarattıkları "ötekiler"le kavga verir, can yitirir.

twitter.com/zuhalinkalemi

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.