SON DAKİKA
Hava Durumu

Moskova'da Nazım dolu iki gün

Yazının Giriş Tarihi: 09.06.2025 23:10
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.06.2025 09:36

1980 öncesinde sağ, muhafazakar ve ülkücülerin solculara karşı sık kullandığı sloganlardan biriydi, "Komünistler Moskova'ya". AP Genel Başkanı Demirel de benzer şekilde meydanlarda CHP'ye, Ecevit'e karşı zaman zaman kullanmıştır, “Ortanın solu Moskova yolu” diyerek. İsmet İnönü 60’larda CHP’nin siyasi yelpazedeki yerini bir soruya verdiği yanıtta “ortanın solu” diye tanımladığı için Demirel de bunu seçim meydanlarında oy uğruna istismar etmişti.

Çocukluk yıllarımda Moskova adını sık sık böyle duyardık. Nazım Hikmet’i de yine o yıllarda benzer şekilde tanıdım. Bizim kasabada bir arkadaşımla şalgam aldığımız sırada Abdi İpekçi’nin Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülmesini konuşurken, solun her rengine öfke duyduğu belli olan şalgamcının bize dönerek hiddetli bir ifadeyle, “O (Abdi İpekçi), Nazım Hikmet’ten daha komünisttir” şeklinde tepki dolu sözleri dikkatimi çekmişti. Şalgamcı Nazım Hikmet’e, Abdi İpekçi’ye öyle öfke doluydu ki, onları böyle suçluyordu.

Aslında öyle komünizm tehlikesi falan yoktu (Celal Bayar da zaman zaman "Bu kış komünizm gelebilir" derdi!), herkesin kendine yakın bulduğu partiye ilişkin bir görüşü vardı, CHP de kendini ortanın solunda tanımlıyor sosyal demokrat politikalara ağırlık veriyor, kamucu ekonomiyi savunuyordu. Sosyalist solda birbiri ile kavgalı epeyce bir fraksiyon vardı ama bunların ülkede öyle devrim yapacak gücü yoktu.

Ama İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra başlayan soğuk savaşın en çetin yıllarıydı ve ABD emperyalizmi NATO üyesi ülkelerdeki kontrgerilla yapılanmaları ile Sovyetler Birliği’ne karşı cephe oluşturuyor bunu da o ülkelerde daha çok “dinci-milliyetçi” yapıları kullanarak yapıyordu. Kontrgerillanın sol-sosyalist cenahta kullandığı unsurlar da vardı elbette.

Neyse bu faslı uzatmadan bugüne geleyim. Gel zaman git zaman aradan geçen sürede Sovyetler Birliği’ndeki reel sosyalizmin çöküşü ile Doğu Bloku ülkeleri de dağıldı ve her birinden sayısız devlet çıktı, hepsi de kapitalizmle, piyasa ekonomisi ile tanıştı. Kimisinde hukuk ve demokrasi yerleşip halkın refahı, mutluluğu artıp özgürlükler yaşanırken, kimisinde ise demokrasisi sadece seçimden ibaret olan baskıcı rejimler hüküm sürer hale geldi.

İşte Moskova ve Nazım Hikmet isimleriyle tanışmamdan sonra büyük şairi ve Moskova’yı hep merak etmişimdir. Nazım Hikmet’i okuduk, yaşamını, verdiği mücadeleyi öğrendik ama komünizmin düştüğü Moskova’yı, St. Petersburg’u görmek bugünlere, 46 yıl sonrasına kısmet oldu.

Gezimizin Nazım Hikmet’in 62. ölüm yıldönümü anma etkinliklerine denk gelmesi büyük bir şans oldu. Figen, Erkan, Gamze ve turdaki ekibimizle gezimizin ilk durağı olan Moskova’da çok anlamlı, duygu yüklü, Nazım Hikmet dolu iki gün yaşadık.

Her devrim önce kendi evlatlarını yermiş, aslında Nazım Hikmet de devrimin yediği evlatlardan biri. Cumhuriyet’in ilk yıllarında birçok yurtsever-aydın gibi Nazım Hikmet’in de başına benzer şeyler geldi, Demokrat Parti’nin iktidara gelişi ile de “vatan hainliği” ile yaftalanarak, vatandaşlıktan çıkarıldı.

Bursa Cezaevi’nde geçen 13 yılın ardından Demokrat Parti’nin iktidara geldikten sonra çıkardığı aftan yararlanarak özgürlüğüne kavuşan Nazım Hikmet, Deniz Harp Okulu’ndaki öğrenciliğinin askerlikten sayılması gerekirken tekrar vatani göreve çağrılması ile başına gelecekleri anladı ve Türkiye’yi terk ederek Moskova’ya gitti.

İşte o dönemin iktidarının “vatan hainliği” ile yaftaladığı Nazım Hikmet’i, bugün birçok aydın, yazar ve sanatçıyı çeşitli suçlamalarla “vatan hainliği” ile yaftalayan, ülkesinden kopmasına neden olan iktidar Moskova’da bir süredir resmi törenle anıyor. Üstelik bu iktidarın ilk yıllarında AB ile süren görüşmelerin de etkisiyle Nazım Hikmet’e vatandaşlığı iade edilmişti. Ne ilginç bir paradoks değil mi?

Türkiye'de iktidarlar neden aydın ve sanatçısına öldükten sonra verdiği değeri yaşarken vermiyor? Biz ne zaman demokrasi kültürü ile yoğrulacak ne zaman özgürlüklerden, haktan, hukuktan korkmayacağız?

Peki bugün bu resmi anmaya karşı mıyım? Değilim elbette, yıllar sonra bile olsa bu anmaların yapılması iki ülkenin ilişkilerine halkların birbirini yakından tanımasına vesile oluyor. Nazım Hikmet de Rusya ve Türkiye arasındaki sağlam köprülerden birisi. Bunu hem Moskova Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı hem de Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi konuşmalarında dile getirdiler.

Gezimizin ikinci gününde Moskova Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nda buluştuk tur ekibimizle. Büyük şairin Moskova’da yaşadığı yıllarda uğradığı küçük kütüphanenin bulunduğu bina Moskova Belediyesi tarafından vakfa tahsis edilmiş ve açılışı da geçen yıl yapılmış.

Geniş bir kütüphanesi, konferans salonu bulunan vakıf binasında Nazım Hikmet’in bazı özel eşyaları ve şiirlerinin yazılı olduğu fotoğraflarının sergilendiği bir küçük müze ve çalışma masalarının olduğu kafeterya bulunuyor. Vakfın bulunduğu sokağa da büyük şairin adı verilmiş.

Konferans salonunda Nazım Hikmet’i anma törenlerine gelen yönetmen Nebil Özgentürk’ün hazırladığı “Nazım Aramızda” belgeselinin kısaltılmış halini izledik ardından da Özgentürk’ün Nazım’ın yakın çevresinden dinlediği anılarını dinledik. Usta yönetmen daha sonra kitaplarını imzaladı. 2 Haziran akşamı da Cem Adrian’ın anma etkinlikleri kapsamında verdiği konseri izledik. 2 bin kişilik salonun dolduğu konseri Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç, Moskova Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Onursal Başkanı Zülfü Livaneli, Vakıf Başkanı Ali Galip Savaşır, yönetmen Nebil Özgentürk ile Nazım dostu Ruslar ve Türkler izledi.

Gecede Nazım Hikmet Dostluk Ödülü de sahibini buldu. Ödül bu yıl, Nâzım Hikmet’in hapisten kurtarılması için yapılan gösteri ve faaliyetlere aktif olarak katıldığı için Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ve İstanbul’da başladığı hukuk öğrenimine Paris Sorbonne Üniversitesi’nde devam ederken Nâzım Hikmet’in önerisi üzerine Budapeşte Radyosu’nun yeni başlayan Türkçe yayınlarında çalışmak için 1950’li yılların başlarında Macaristan’a yerleşen Gün Benderli’ye verildi. Geceye video kayıt ile katılan 95 yaşındaki Benderli’nin ödülünü torunu Tolgay Benderli aldı.

Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Tanju Bilgiç

Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü olan 3 Haziran’da şairin Moskova'daki Novodevichy Mezarlığı'ndaki kabri başında yapılan anmaya da geniş katılım oldu. Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği’nin organize ettiği anmada konuşan Büyükelçi Tanju Bilgiç, “Türkçe'nin büyük şairi Nazım Hikmet birkaç ömre sığacak hayat yaşarken ardında ölümsüz eserler bıraktı. Nazım Hikmet'in yaşamı hep tartışmalara konu olsa da sesi Latin Amerika’dan Asya’ya, Avrupa’dan Afrika’ya ulaştı. Gönlündeki insan sevgisini vatan aşkını, sevdayı, tutkularını ve diğer tüm evrensel duyguları bize aktardı. Yazılarıyla, şiirleriyle Türkleri Ruslara, Rusları da Türklere anlatarak dostluk köprüleri kurdu. Nazım’ın kurduğu gönül ve dostluk köprüleri bugün bile bizleri birbirimize bağlamaya devam ediyor. Nazım Hikmet Türk-Rus kültür hayatının en önemli bileşeni olmaya devam ediyor" dedi.

Novodevichy Mezarlığı'nda çoğunluğu aydın sanatçı çok sayıda ünlü isim yatıyor

Moskova Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Onursal Başkanı Zülfü Livaneli de konuşmasında, “Burada her yıl Nazım dostlarını görmek çok güzel. Nazım birleştirici bir insan" dedi. Novodevichy Mezarlığı'nda çok önemli şair, yazar ve sanatçıların yattığın belirten Livaneli, şunları söyledi:

"Bu mezarlıkta 900 heykel var. Bunların çoğu kültür insanı. Bizim de en büyük kültür insanlarımızdan birinin burada yatıyor olması bizim için büyük gurur kaynağı. Türkçe’nin büyük şairi sözü çok doğru, çünkü bir terzinin elinde kumaş neyse bir sanatçının yazarın elinde de dil odur. Nazım Hikmet,Türkçe'yi Yunus Emreler'den alıp günümüze taşıdı ona yeni imkanlar kazandırdı.”

Konuşmaların ardından Büyükelçi Tanju Bilgiç, mezara çelenk bırakırken, Nazım dostları da kabri karanfil yağmuruna tuttu, hatıra fotoğrafı çektirdi.

Novodevichy Mezarlığı demişken, Nazım Hikmet’in ölmeden önce vatan hasretiyle yazdığı şiir aklıma geldi. Ne diyordu 1953 yılında yazdığı Vasiyet şiirinde Nazım;

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
-öyle gibi de görünüyor-
Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani.

Not: Moskova-St. Petersburg gezisine ilişkin notlara devam edeceğim

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.