SON DAKİKA
Hava Durumu

Kırılma noktası ODTÜ

Yazının Giriş Tarihi: 28.12.2012 01:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.12.2012 01:00

Başbakan'a bakılırsa yaşanan olaylarda polisin ve polisi toplumsal gösterilerde orantısız güç kullanmaya yönlendiren AKP iktidarının hiç sorumluluğu yok. Başbakan her zamanki üslubuyla açıyor ağzını veriyor veriştiriyor. Şimdi hedef tahtasında ise ODTÜ'nün hocaları üzerinden biat etmeyen üniversiteler var.

Başbakan'ın son birkaç yıldır izlediği siyaset, takındığı tavırlar, 'niyet okuyorsunuz' diye suçlananları haklı çıkaran cinsten. Aslında ortada kimsenin 'niyet okuması' falan yok, iktidarın izlediği politikalar niyetini zaten ortaya koyuyor. Son ODTÜ olayı da üniversiteler üzerinden yürütülmek istenen bir biat ettirme çabasından ibaret. Farklılığa, muhalefete, protestoya tahammülsüzlük.

Ülkenin başbakanı gerilimi düşürecek yaklaşımlar sergilemek yerine aksine tırmandıran bir üslupla demagoji yapıyor, muhalif gördüğü ya da muhalefet potansiyeli taşıyan herkese ağır sözlerle yükleniyor.

Dün yine ODTÜ'yü hedef alan Erdoğan, kantarın topuzunu iyice kaçırdı. ODTÜ Rektörlüğü'nün açıklamasında olayların başlamasında polisin öğrencilere yönelik müdahalesinin fitili ateşlediği ifade edilirken, Başbakan üniversite yönetimine yine ağır sözler söyledi. Başbakan, "Merak ediyorum, bu okulun yönetimi, akademisyenleri bu öğrencilere bu işi mi öğrettiler? Nasıl sapan kullanılır, hangi cins kullanılır veya araba lastikleri ne zaman, hangi ortamda nasıl yakılır veyahutta molotof nasıl yapılır, kimlere nasıl atılır. Bu mu öğretildi bunlara" diyor.

Bu çıkışı nasıl yorumlamalı? Hangi akademisyen öğrencilere şiddete ilişkin şeyler öğütler? ODTÜ'den hangi akademisyen şiddeti onaylayan bir açıklama yaptı? Orada dikkat çekilen öğrencilerin protesto gösterilerinin 3 bin polis tarafından engellenmek istenmesi sonucu olayların başladığı.

Ama Başbakan inadına bir tavırla hala akademisyenlere, CHP'ye ve medyaya yükleniyor ancak İçişleri Bakanı Şahin'in bile 'orantısız' dediği polisin tavrına ilişkin tek kelime etmiyor.

Protesto edilmekten hiç hoşlanmayan Erdoğan, birçok yere polis ordusuyla gidiyor ve ortalık savaş alanına dönüyor. Halbuki demokrasilerde bir başbakan protesto edilebilir, polis de o gösterilerde güvenliği sağlar. Eğer şiddet varsa o zaman polis gereğini yapar. Ama polis şiddet yoksa gidip de Başbakan protesto ediliyor diye göstericilere yüzlerce gaz bombası atmaz.

Oysa yasalarda serbest olan toplantı ve gösteri yürüyüşleri ülkemizde yanlış uygulanarak ortalık savaş alanına dönüyor. Burada sorumluluk iktidarın ancak kendisine yönelik protestolar hiç hoşuna gitmiyor.

Artık, AKP iktidarının 3-5 yıl öncesine kadar kullanıp sonradan vazgeçtiği demokrasi ve özgürlük makyajı dökülüyor, altından baskıcı, kendisi gibi düşünmeyenlere tahammülsüz anlayış ortaya çıkıyor. İktidara gelene kadar devlete demediğini bırakmayanlar devlet olunca devletin o soğuk, tekçi ceberut anlayışını da sahiplenmiş durumdalar.

Erdoğan'ın CHP'ye yüklenirken sıklıkla İsmet İnönü dönemini hatırlatmasının arkasında gizil bir 'tek tes, tek adam, tek parti' hayranlığı olduğunu düşünüyorum! Tek adamlığa heves eden Başbakan, o dönemi, sistemin nasıl işlediğini en ince ayrıntılarına kadar inceliyor sanırım!

Başbakan ve kurmaylarının, 'eğip bükmeyin' diye düzeltmeye çalıştığı 'kuvvetler ayrılığı' şikayeti de 'otoriter tek adam' hevesinin bir tezahürü aslında. Çünkü 'tek adam'lar yargının verdiği kararları hazzetmezler, o kararları da kendilerinin vermesini isterler.

'Tek adam'ların hazzetmediği şeylerin başında muhalefet gelir. Muhalefet, protesto, onların canını sıkar, keyfini kaçırır. Meclis'teki muhalefetin iktidar için bir sorun olmadığını bilen Erdoğan, Meclis dışında büyümekte olan toplumsal muhalefetten rahatsız aslında. Birçok üniversiteden yükselen sesler de bu muhalefetin bir parçası.

Aslında ODTÜ süreci de gösterdi ki, geçmişte darbecilere saygıda kusur etmeyen resmi ideoloji savunucusu üniversiteler bugün sırayla AKP iktidarına bağlılıklarını ifade eden açıklamalar yapıyor, meslektaşlarını kınıyorlar. Kınama metinlerinde polisin tutumuna ilişkin ise tek bir kelime yok.

Çankaya planları yapan Erdoğan için AKP kurmaylarının tasarlayıp, 'Türk usülü başkanlık' diye adlandırdıkları sistem Erdoğan'ın Çankaya'da 'tek adam' olmasını amaçlıyor. Biliyor ki bu şekilde Çankaya'ya çıkarsa keyfince yönetemeyecek Türkiye'yi.

Başbakan ile Cumhurbaşkanı arasında son zamanlarda iyice belirginleşen temelinde de bu tek adam hevesi yatıyor. Bu durum 2014'te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça daha da belirginleşecek gibi görünüyor.

Gül ve Erdoğan arasındaki ayrışma AKP'de çatırdamayı beraberinde getirecek. Bu ayrışma kamuoyuna yansımasa da içten içe alevleniyor aslında.

Erdoğan'ın ODTÜ üzerinden bu denli hırçın tavırlar sergilemesinin arka planında AKP'de yaşanması muhtemel bir çatlama ve Suriye'de Esad rejiminin 'ha bugün ha yarın' derken hala düşmemesi de yatıyor olabilir. Erdoğan'ı Roboski'de 34 vatandaşın yaşamını yitirdiği katliamın hesabının sorulmasına ilişkin ısrar da muhtemelen rahatsız ediyor.

Öyle görünüyor ki, bu iktidarın sonunu yine iktidarın kendisi, Erdoğan'ın izlediği politikalar getirecek. Bu ülkenin Erdoğan'ın giydirmeye çalıştığı otoriter baskıcı elbiseyi giymesi çok zor. Türkiye'nin toplumsal yapısı ve güdük demokrasisi buna izin vermez. ODTÜ'de yaşananlar bu sürecin önemli bir kilometre taşı olacak.

twitter.com/zaferopsar
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.