İklim değişikliği, küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın iklim sistemi üzerindeki etkilerini ifade eder. İklim değişikliği, dünyanın iklim sisteminde meydana gelen değişikliklerin bütününü tanımlamaktadır.
Bu yaz ilk defa iklim değişikliğinin ne anlama geldiğini hepimiz hissetmeye başladık. Hatta kimi otoriteler, bu yaz sıcaklığının gelecek 50 yılın en soğuk yazı olduğunu söylemektedirler.
İklim değişikliği insanlığın en büyük sorunu olarak karşımızda durmaktadır. Uzaydan minik parlayan bir bilye gibi gözüken dünyamız, iklim değişikliği nedeniyle maalesef büyük bir tehdit altındadır. Okyanuslar ısınıyor, okyanuslardaki asit oranları artıyor ve deniz seviyesi her geçen gün yükseliyor.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) iklim değişikliğini, 21. Yüzyıl'da küresel sağlığa yönelik en büyük tehdit olarak nitelendirmektedir.
Gelecekteki küresel ısınmayı en aza indirme çabaları başarılı olsa bile, bazı etkiler yüzyıllar boyunca devam edecektir. Bunlar arasında okyanusların ısınması, okyanus asitlenmesi ve deniz seviyesinin yükselmesi yer almaktadır.
Öte yandan iklim değişikliği, insanlığı gıda ve su kıtlığı, aşırı sıcaklar, daha fazla hastalık ve buna bağlı ekonomik kayıplarla tehdit etmektedir. Kitlesel göçler, bölgesel ve uluslararası çatışmalar da cabası...
Bu kötü gidişin esas nedeni fosil yakıtların (kömür, petrol, doğal gaz) kullanılmasıdır. Fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma ve bazı tarımsal ve endüstriyel uygulamalar, başta karbondioksit ve metan olmak üzere sera gazlarını artırmaktadır. Sera gazları, dünyanın güneş ışığı nedeniyle ısınması sonucu yaydığı ısının bir kısmını emer. Bu gazların daha büyük miktarları, dünyanın alt atmosfer tabakasında daha fazla ısı tutarak küresel ısınmaya neden olur.
Karbon emisyonların azaltılması, fosil yakıtların yakılması yerine düşük karbonlu kaynaklardan elektrik üretilmesini gerektirmektedir. Bu değişim ve dönüşüm, kömür ve doğalgazla çalışan enerji santrallerinin aşamalı olarak kapatılmasını, rüzgar, güneş ve diğer yenilenebilir enerji türlerinin kullanımının büyük ölçüde artırılmasını ve enerji kullanımının azaltılmasını içermektedir. Karbon emisyonu olmayan kaynaklardan üretilen elektriğin, ulaşıma güç sağlamak, binaları ısıtmak ve endüstriyel tesisleri işletmek için fosil yakıtların yerini alması gerekiyor. Karbon, orman örtüsünün artırılması ve topraktaki karbonu yakalayan yöntemlerle tarım yapılması yoluyla da atmosferden uzaklaştırılabilir.
Sera gazları güneş ışığına karşı şeffaftır ve böylece güneş ışığının atmosferden geçerek dünya yüzeyini ısıtmasına izin verir. Dünya bunu ısı olarak yayar ve sera gazları bunun bir kısmını emer. Bu emilim, ısının uzaya kaçma hızını yavaşlatarak ısıyı dünya yüzeyinin yakınında hapseder ve zamanla ısınmasına sebep olur.
Sanayi Devrimi'nden önce, doğal olarak oluşan sera gazı miktarları, yüzeye yakın havanın, yaklaşık 33 °C daha sıcak olmasına neden olmuştur. Su buharı ve bulutlar sera etkisine en büyük katkıda bulunanlar olmakla birlikte, sıcaklığın bir fonksiyonu olarak artarlar ve bu nedenle geri besleme özelliğine sahiptirler. Öte yandan, CO2, ve nitröz oksit gibi gazların konsantrasyonları sıcaklığa bağlı değildir ve bu nedenle dış zorlayıcılar diye adlandırılırlar.
Sanayi Devrimi'nden bu yana insan faaliyetleri, özellikle de fosil yakıtların (kömür, petrol ve doğalgaz) çıkarılması ve yakılması, atmosferdeki sera gazı miktarını artırarak doğal yapının bir dengesizliğine yol açmıştır. 2019 yılında, karbondioksit ve metan konsantrasyonları 1750 yılından bu yana sırasıyla yaklaşık yüzde 48 ve yüzde 160 oranlarında artmıştır.
Hepimizin hayatı doğal kaynaklara bağlıdır. Ve bu doğal kaynaklar maalesef sonsuz değildir. Tam bu noktada ‘sürdürülebilirlik’ kavramı devreye girer. Sürdürülebilirliği sağlamak demek doğa ve insan arasında denge oluşturmak demektir. Bu dengenin kurulması ise bizim elimizdedir.
Peki bu dengeyi nasıl kuracağız? Bunun tek cevabı var; seçimlerimizi doğru yönlendireceğiz. Teknolojimizi, iklimimizi, çevremizi, enerjilerimizi, doğal kaynaklarımızı iyi tanıyıp, analiz edecek ve uzun vadeli planlar yaparak, planlı bir şekilde kaynaklar üzerinde yönlendirme yapacağız. Sürdürülebilirliği bir bütünsellik içinde değerlendirmek lazım. Yenilenemeyen enerji kaynaklarının yerine yenilenebilir kaynakların kullanımına ağırlık vermeliyiz.
Bir şeyi sürdürebilmek için o şeyi korumak ve ona değer vermek gerekir. Bir şeyin sürdürülebilir olması demek o şeyin belirli bir yaşam döngüsü içerisinde devam etmiş olmasını gerektirmektedir. Bu yıllarca süren bir devamlılığın yanı sıra hedeflere ve amaçlara ulaşmada da doğru yolların ve kaynakların kullanılması demektir. Bu süreçte tüm yaşam döngüsü bir bütün olarak düşünülmelidir. Küresel sistemi, ekolojiyi, ekonomiyi, enerjiyi vs. korumak için hem toplumsal hem de fiziksel bir pozisyon oluşturulmalıdır. Bunu içinde bireysel ve toplumsal olarak sosyal yönden sorumluluklarımıza sahip çıkmamız gerekir.
İklim değişikliği küresel ölçekte en büyük çevre sorunlarından birisi olarak kabul edilmektedir. Bu vesileyle kent yönetimleri yani yerel yönetimler, iklim değişikliğine karşı önemli roller üstlenmek, bu kötü gidişi durduracak adımları tüm dünyada atmak zorundadırlar. Böylelikle kentlerin iklim değişikliği karşısında dirençleri artırılabilir; yerel düzeyde iklim değişikliği karşısında uyum stratejileri geliştirilebilir. Tabiatıyla bu arada ulusal ölçekte eylem planları da hazırlanmalıdır.
Avrupa Yeşil Mutabakatı
Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Birliği (AB)’nin 2050'ye kadar net sera gazı emisyonlarının sıfırlanması ve ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığının sona ermesi gibi temel hedefleri içeren yeni bir büyüme stratejisidir.
Tüm dünyanın karşı karşıya olduğu iklim krizi ile mücadele adına atılmış cesur bir adım olarak Yeşil Mutabakat Eylem Planı: “AB Yeşil Mutabakat Eylem Planı” kapsamında ilk olarak doğaya ait kaynakların ölçülü bir biçimde kullanılması ve iklim krizine neden olan sera gazlarının minimuma indirilmesi hedef alınmıştır. Bu hedef mukabilinde çevre kirliliğini azaltma politikası ön planda olan eylemlerden birisidir. Yeşil Mutabakat Eylem Planını kapsayan stratejiler şunlardır:
- Tüm çevresel kirliliğin ortadan kaldırılması.
- Çevreye ve doğaya zarar vermeyen üretim döngüleri ile sürdürülebilir sanayinin gerçekleştirilmesi.
- Sürdürülebilir ulaşım araçlarının kullanılması.
- Daha temiz ve yeşil, doğa dostu inşaat sektörü ile inşaat ve renovasyon işleri.
- Bu eylem planı stratejilerinin hedefleri şunlardır:
- Karbon emisyonlarının sıfıra inmesi.
- Enerji sektörünün karbondan tamamen arınması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme.
- Çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması.
- Üretim sürecinde inovasyonun teşvik edilmesi.
- Kaynak kullanımına olan bağlılığın sona erdirilmesi. Zira bu güne kadar dünyada doğal kaynakların yüzde 35’i geriye dönüşü olmayacak biçimde tüketilmiştir. Çevreye verilen zarar da cabası.
Yeşil Mutabakat için, öncelikle enerji verimliliğine yönelik projeler başlatılmalı ve karbon emisyonunu azaltacak stratejiler oluşturulmalı; temiz enerji üretimi ile öz tüketim yapılmalıdır.
Yeşil Mutabakatın esas önemi, bilinçsiz kaynak tüketiminin ve doğa dostu olmayan üretim biçiminin çevreye zarar vererek, iklim krizini beslemesi karşısında insanlığın tedbir almaya zorlanmasıdır.
Doğanın doğal döngüsü zarar gördükçe kuraklık, çölleşme, iklim değişikliği ve buzulların erimesi gibi olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Bu durum bir taraftan doğanın dengesini bozarken diğer taraftan da insanın gündelik yaşamını direkt etkilemektedir.
Yeşil Mutabakat için, öncelikle enerji verimliliğine yönelik projeler başlatılmalı ve karbon emisyonunu azaltacak stratejiler oluşturulmalı; temiz enerji üretimi ile öz tüketim yapılmalıdır.
Yeşil Mutabakatın esas önemi, bilinçsiz kaynak tüketiminin ve doğa dostu olmayan üretim biçiminin çevreye zarar vererek, iklim krizini beslemesi karşısında insanlığın tedbir almaya zorlanmasıdır.
Doğanın doğal döngüsü zarar gördükçe kuraklık, çölleşme, iklim değişikliği ve buzulların erimesi gibi olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Bu durum bir taraftan doğanın dengesini bozarken diğer taraftan da insanın gündelik yaşamını direkt etkilemektedir.
Yeşil Mutabakat geliştirdiği çözümler ile doğanın dengesini korumayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan Yeşil Mutabakat Eylem Planına ülkelerin tamamı istisna olmaksızın uymalıdırlar.
Eğer insanca yaşam koşullarına razıysak; dünyanın sürdürülebilir verim eşiğini aşmadan doğal kaynakları heba etmeden bir yaşam sürmemiz gerekiyor. Tabi bunu tüm dünya ülkelerinin böyle düşünmesi lazım, yoksa bu durum bir ya da birkaç ülkenin tek başlarına başarabilecekleri bir durum değildir.