SON DAKİKA
Hava Durumu

"Yeni Türkiye" mi demiştiniz!

Yazının Giriş Tarihi: 28.08.2018 09:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 28.08.2018 09:48

27 Mayıs 1995 tarihinden bu yana her Cumartesi günü, Galatasaray Lisesi önünde bir grup kadının oturma eylemi yaptığına tanık oluyoruz. 1980'li yıllardan bu yana yakınlarını kaybedenler, onların bir izine rastlamak, en azından kemiklerini bulabilmek amacıyla bu eylemi düzenliyorlar. Bazı insan hakları savunucuları da onlara destek veriyor. Toplananlar çoğunlukla kadın olduğu için de "Cumartesi Anneleri" olarak adlandırılan bu grup evlatlarını, kardeşlerini, eşlerini bulmak için inatla 23 yıldır bu eylemi sürdürüyorlar.

Güvenlik güçlerinin artan baskısı ve eyleme katılanların gözaltına alınmaları sonucu katılımın çok düşmesi üzerine 19 Mart 1999'da ara verilen oturma eylemi, 30 Ocak 2009 tarihinde yeniden başlamış ve geçtiğimiz hafta 700. eylem için çağrı yapılmıştı. Ancak katılımcılar Galatasaray'a gittiklerinde eylemin İçişleri Bakanı tarafından yasaklandığını ve tüm yolların polis tarafından kapatıldığını gördüler. Çoğunluğu Cumartesi Annelerinden oluşan katılımcılar eylemi yapmakta ısrar edince de kayıplardan Hasan Ocak'ın annesi 82 yaşındaki Emine Ocak dahil onlarca kişi gözaltına alındı, milletvekilleri ve hak savunucular darp edildi, gazlandı.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise dün yaptığı açıklamada yasaklamayı, "izin vermedik, çünkü artık bu istismarın ve kandırmacanın son bulmasını istedik. Anneliğin terör örgütünce istismar edilmesine, teröre kılıf yapılmasına göz mu yumsaydık" ifadeleriyle savunurken, eyleme katılan annelere "paçoz" dedi! Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan 2011 yılında Cumartesi Annelerini makamında kabul ettikten sonra "acılarınızı dindireceğiz" demiş, eşi Emine Erdoğan'da "acınızı paylaşıyorum" ifadesini kullanmıştı.

Ne yazık ki siyasetçilerin birkaç yıl önce söylediği bir sözü bugün hiç söylememiş gibi davrandığına ya da tam aksini dile getirdiğine artık alıştık. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da AKP Genel Başkan Yardımcısı olduğu 7 Mart 2014 tarihinde Midyat'da yaptığı konuşmada "Birileri eski Türkiye'yi istiyor, faili meçhullerin olduğu Türkiye'yi istiyorlar. Yüzde yedibinlik, sekizbinlik gecelik faizleri istiyorlar. IMF borçları altında bükülen bir Türkiye istiyorlar. Onlar eski Türkiye'yi istiyorlar ama halkımız yeni Türkiye istiyor" diyerek faili meçhuller dahil tüm olumsuzlukları "eski Türkiye" olarak tanımlamış, kuracakları "yeni Türkiye"de bunların hiç birinin olmayacağını belirtmişti.

AKP yöneticileri ve Erdoğan her fırsatta "eski Türkiye" göndermesi yaparak yaşanan olumsuzlukları eleştirmiş, "yeni Türkiye" olarak ise refah içinde, demokratik, özgürlükçü, adil bir Türkiye imajı yaratmıştı. Örneğin 3 Haziran 2018'de emeklilere seslenen Erdoğan "önceden ya ambulans yoktu ya da külüstür araçlardan ibaretti. Şimdi pırıl pırıl ambulanslarımız var. Köpeklerin çektiği kızakları hatırlayın" derken, 4 Haziran Sakarya mitinginde de "eğer her eve buzdolabı giriyorsa demek ki bir refah seviyesi var" diyerek bizim yaşımızdakilerin hafızalarından kuşkuya düşmelerine yol açmıştı.

Cumartesi günü yaşanan olayları da dikkate alarak geriye dönüp baktığımızda değişen bir şey olmadığını görüyoruz. "Eski Türkiye"de Cumartesi Anneleri'nin eylemleri yasaklanmış, katılanlar darp edilerek gözaltına alınmıştı. Bugün yapılanlar da aynı. O zamanın Mehmet Ağar ve arkadaşlarının yerine bugün de Süleyman Soylu ve Ağar'ın yetiştirdikleri var. "Eski Türkiye"de faili meçhuller vardı, bugün de o failleri yakalayacağına inkar eden ve her hak arama eylemini "terör, terörist" diye yaftalayarak yasaklama yoluna giden bir devlet aklı var.

"Eski Türkiye"de Kürt sorununu çözmek yerine savaşı tercih eden ve elli bine yakın insanımızın ölümüne yol açan bir siyasi görüş iktidardaydı. Bugün de aynı siyaset, geçmişten hiç ders almadan devam ediyor. "Eski Türkiye"de yüksek faiz, yüksek enflasyon ve IMF vardı. Bugün de faiz ve enflasyon hızla yükseliyor, IMF kapısına her gün biraz daha yaklaşıyoruz. Gelir adaletsizliği artarak sürüyor. Adalet "eski Türkiye"de de yoktu ama şimdi neredeyse eskiyi arar hale geldik. "Eski Türkiye"de askeri vesayet vardı, şimdi ise tek adam vesayeti oluştu.

Örneklere devam edebiliriz ama sanırım bu kadarı yeterli. Ne doğa daha az talan edilir oldu, ne laiklik gelişti, ne sömürü azaldı, ne de ayrımcılık yok edildi. "Eski Türkiye"nin tüm olumsuzlukları aynen devam etmekle birlikte, bazı alanlarda daha da kötüye gidildi. Yani "yeni Türkiye" dedikleri şeyin olumlu bir yönünü görmüş değiliz.

Sanırım "yeni Türkiye"nin ne olduğunu en iyi Economist dergisinde geçenlerde yayınlanan bir yazı açıklamış. Yazıda, "Erdoğan, Türkiye'de yeni bir siyasi dönemi başlattı. Yeni Türkiye daha İslamcı, milliyetçi ve otoriter olacak" ifadeleri yer alıyor.

Evet, "yeni Türkiye" yeni falan değil. Ancak "yeni Türkiye" anlayışına karşı çıkarken "eski Türkiye"nin savunulması bence büyük bir yanlış. "Eski Türkiye" eleştirilmeden "yeni Türkiye"ye karşı çıkılamaz.

Ne eski ne de yeni Türkiye; talebimiz demokratik Türkiye!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.