SON DAKİKA
Hava Durumu

Nefretiniz batsın!

Yazının Giriş Tarihi: 20.02.2015 08:55
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.02.2015 08:55

Birkaç gün önce İstanbul'da gazeteci Nuh Köklü, arkadaşlarıyla kartopu oynarken, vitrinine kartopu isabet eden bir esnafın bıçaklı saldırısı sonucu can verdi. Tek suçu, yağan karın coşkusuna kapılarak arkadaşları ile kartopu oynamasıydı. Ama bu ülkede mutlu olmak, gülmek, eğlenmek pek hoş karşılanmıyor.

Geçen hafta ise üniversite öğrencisi genç bir kadın, Özgecan Aslan, okul çıkışı eve dönerken minibüs şoförünün saldırısına uğramış ve tecavüz edildikten sonra yakılarak öldürülmüştü. Onun tek suçu ise kadın olmaktı.

Bir başka ülkede, çağdaş demokrasi ve insan haklarının temel alındığı bir ülkede bu tür olaylara sıklıkla rastlanılmıyor. Ancak ne yazık ki ülkemizde artık sıradan olaylar arasında yer alıyorlar. 2014 yılında 294 kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirmiş. Ülkedeki en yetkili kişilerin "kadın ile erkek eşit olamaz", "kadın, Allah'ın erkeklere bir emanetidir" sözlerini ettiği bir ülkede bu cinayetler ne yazık ki olağanlaşmış durumda.

"Esnaf polistir, askerdir" sözlerini çekinmeden kullanan yöneticiler geçtiğimiz gün yaşanan Nuh Köklü cinayeti sonrası acaba hiç vicdan azabı duymuşlar mıdır? Gezi olayları sırasında da elinde pala ile kadınları kovalayan "esnaflar", Ali İsmail'i odunla döven "fırıncılar" bu cesareti acaba nereden alıyorlardı?

Nuh Köklü'nün annesi oğlunu kartopları ile uğurladı

Albert Camus "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın" demiş. Türkiye'de ne yazık ki olağan dışı ölümler o kadar yaygın ki, hangi birine bakalım. Ülkemizde çocuk ölümleri de en çok can yakan ölümler arasında yer alıyor. Berkin Elvan, Nihat Kazanhan, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol toplumun vicdanında derin yaralar açan ölümlerden sadece birkaçı.

Şu gerçeği kabul etmemiz gerekiyor. Bu ülkede bazıları birinci sınıf vatandaş iken, diğer bazıları ise ikinci sınıf ya da sakıncalı vatandaşlar olarak kabul ediliyorlar. "Türk", "Sünni Müslüman" ve "erkek" olanlar bu ülkenin "has" vatandaşları olarak kabul ediliyor ve bu tür cinayetlere ender olarak maruz kalıyorlar. Hele bir de emekçi değil de, işveren statüsünde iseler kimse onlara yan gözle bakmıyor. Ama diğerleri için hayatta kalmak hiç de kolay değil.

Kürtler, Aleviler, Ermeniler, kadınlar, LGBTİ bireyler, emekçiler, solcular, Müslüman olmayanlar ne yazık ki her an bir tehdidin gölgesinde yaşamaya çalışıyorlar. Her gün bir nefret söyleminin, bir ayrımcılığın, ötekileştirmenin hedefinde ölüm-kalım savaşı veriyorlar. Hrant Dink neden öldürüldü, kimlerin hedefi olmuştu unuttuk mu? Ahmet Kaya'nın neden ülkeden kaçmak zorunda kaldığını ve vatan hasreti ile öldügünü de unutmadık. 1993 yılında çoğu Alevi 33 aydının Sivas'ta hangi duygularla yakıldığını nasıl unuturuz? 

Nefret söylemi, yöneldiği birey ve grupları ötekileştirerek üzerlerindeki baskıyı arttırmakta, onlara yönelik şiddete ortam hazırlamakta ve onu meşru kılmaktadır. Özellikle akıl ve bilim yerine önyargıların egemen olduğu, dini ve milliyetçi referansların kullanıldığı toplumlarda nefret suçlarına daha çok rastlanmaktadır. "En iyi Kürt ölü Kürttür", "Ermeni dölü", "erkek adam yapar", "karı gibi gülme" sözlerinin bu ülkede kaç cana mal olduğunu düşünmemiz gerekiyor.

Ülkemizde giderek artan cinayetler ağırlıkla nefret suçu niteliğindedir. İnsanları etnik kimliği, inancı, cinsel kimliği ve yönelimi, düşüncesi nedeniyle ayrıma tabi tutan, ötekileştiren önyargılar ve ideolojiler nefret suçlarının temelini oluşturmaktadır. Çaresi ise her tür ayrımcılığa, milliyetçi ve muhafazakar tek tipçi zihniyete karşı çıkarak, eşit ve özgür yurttaşlığı, çoğulculuğu savunmaktır.

twitter.com/aserdaresen
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.