Pek çok kişi "Çevrecilik" ve "Ekolojizm" kavramlarını aynı anlamda kullanır ya da biri diğeri ile karıştırılır. Konuyu iyi bilenler içinse aralarında önemli farklar vardır. Çevrecilik çevre sorunlarına yönelik bir yönetimsel yaklaşımı savunur. Bu sorunların üretim ve tüketimin mevcut değerleri ya da kalıplarında temel dönüşümler olmaksızın geçici değişim ve reformlarla çözülebileceği kanısındadır.
Ekolojizm ise, sürdürülebilir ve tatmin edici bir varoluşun, hem insan dışındaki doğal dünya ile ilişkilerimizde ve hem de toplumsal ve politik yaşam biçimimizde köktenci değişiklikleri bir önkoşul olarak savunur. İnsanı doğa üzerinde hakim kılan insanmerkezciliğin, toplumsal ve siyasi uygulamalarına karşı bir tutum sergiler.
Çevreciliği "reformist", ekolojizmi ise "devrimci" olarak niteleyebiliriz. Çevreciler ağaç dikerek, mevcut ağaç ve yeşili koruyarak, doğaya plastik, cam, kağıt gibi atıklar atmadan ve bunları ayrıştırıp geri dönüşüme tabi tutarak doğayı koruyabileceğimizi düşünürler. Ekolojistler ise temelde mevcut kapitalist sistem ve onun en büyük hedefi olan "daha çok üretim, daha çok tüketim, sürekli ve hızlı büyüme" döngüsüne karşı çıkar. Sınırlı kaynaklara sahip gezegende sınırsız büyümenin sürdürülebilir olmadığını söyler, büyüme yerine refahı savunurlar.
Ekolojistler gezegeni şirketlerin açgözlülüğünden koruyarak, sadece bugünü değil, gelecek nesillerin hakkını da savunmayı temel ilke olarak benimsemişlerdir. Bugün İnsanlığın ekolojik ayak izinin, doğanın mal ve hizmetleri sunmaya devam etmesini tehdit edecek kadar büyüdüğü ileri sürülür. Ekolojistlere göre gelecek yüzyılda dünyanın nüfusu 10-11 milyar arasında sabit kalsa bile, diğer koşullar sabit tutulduğunda, mevcut büyüme hızı ile ek olarak beş gezegene daha ihtiyaç duyulacaktır.
Öte yandan dünyanın kaynakları tükendikçe fiyat ve ücretlerin yükseleceği, böylece büyümenin giderek enflasyonu arttıracağı iddia edilmektedir. Ekolojistlere göre enflasyon ve işsizlik sorunları daha fazla büyüme ile çözülemez.
Daha fazla büyüme, daha fazla üretim ve daha fazla tüketim demektir. Tüketim ise tükenme anlamına gelir. Aynı zamanda daha fazla atık ve kirlilik demektir. Teknoloji yardımıyla atıkları geri dönüştürerek yeniden kullanılabilir hale getirmek kuşkusuz ki önemlidir. Ancak geri dönüşüme vurgu yaparken dikkatli olmak gerekir. Önceden tüketilmiş olanı geri dönüştürmekten daha önemli olan, tüketimi azaltmak olmalıdır. Çünkü geri dönüşümün kendisi de kaynak kullanır, enerji yayar, termal kirlilik yaratır, yani bir endüstriyel faaliyettir. Yenilenebilir enerji kullanılsa bile, temelde enerji kullanımını azaltmak önemlidir.
Yeşil Politika her şeyden önce ekoloji siyasetidir. Ekoloji yeşil politikanın ilk ayağıdır. Diğer ayakları ise toplumsal adalet, taban demokrasisi (katılımcı demokrasi) ve şiddetsizlik yani barıştır. Yeşil Politika "hayatta kalmanın siyaseti" diye de tanımlanır.
Yeşiller küresel bir pazar için mal üretip, onları taşımaktansa yerel üretime ve tüketime öncelik vererek daha az kaynak tüketen ademi merkeziyetçiliği ekolojik açıdan temel nitelikte görürler. Yeşiller piyasaların yerelleştirildikleri takdirde ekolojik değerleri, toplumsal adaleti ve demokrasiyi güçlendireceğini düşünmektedirler.
Yeşil bir gelecek daha yoksul olabilir, fakat böyle bir gelecekte gerçekte daha yüksek bir yaşam standardımız olacaktır. Daha iyi ve sağlıklı gıda, daha temiz hava, daha sağlıklı bedenler, ödüllendiren iş, daha çok dayanışma, daha fazla kendine yeterlik, daha eşitlikçi, adil ve üzerinde yaşanacak daha tehlikesiz bir dünya!
Fazla zamanımız kalmadı! Bir yandan aşırı sıcaklar ve kuraklık, diğer yandan fırtınalar ve sellerle "iklim değişikliği"nin dünyamızı tehdit ettiği günümüzde ekolojizm ve "yeşil politika"lar tek çıkış yolu olarak görünüyor.
Ülkemizde ağır ekonomik sıkıntıların, adalet ve hukuktan yoksun bir sürecin hüküm sürdüğü bir dönemde, Ekim ayından bu yana yeni bir süreç yaşanıyor. Kimilerinin “Barış süreci” veya “Çözüm Süreci” olarak adlandırdıkları bu sürece pek çok kişi bir ad vermekte zorlanıyor. Çünkü bu süreç hayatı boyunca
31 Mart 2024 Yerel Seçimleri'nin sonuçları toplumun büyük bölümü için şaşırtıcı oldu. Oy miktarları ve oranlarını 2023 seçimleri ile karşılaştırmak çok doğru olmasa da (biri genel seçim, diğeri yerel seçim), seçimin hemen herkes tarafından kabul edilen bazı sonuçları olduğu da açıktır. AKP’nin oylar
14 Mayıs'ta ülke tarihinin en kritik seçimlerinden birini, belki de en önemlisini yapacağız. Yirmi bir yılı geçen AKP iktidarının, özellikle son yıllarında yaşananları anlatmaya gerek yok. Seçim öncesi Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi ile de ittifak kuran iktidarın, kadın hakları, insan hakları, in
Yeşil Sol Parti adını bundan sonra çok daha fazla duyacağız, karşılaşacağız. Belki geleceğimize yön verecek. 25 Kasım 2012 tarihinde kurulmuştu. Yani on yılı geçti, ama yakın döneme kadar pek çok kişi adını duymadı. Bir süredir, HDP’nin kapatılması durumunda, Yeşil Sol Parti olarak seçime girebile
Yeni bir yıla giriyoruz. Her yeni yıl bir heyecan, umut, yeni bir renktir ama bu kez daha farklı. Özellikle yaşadığımız son birkaç yıldan sonra 2023 daha büyük bir anlam taşıyor, çok fazla şeye gebe olduğunu düşünüyoruz. 2023 yılından ne bekliyoruz? Çok klasik olacak ama öncelikle sağlık diliyoruz
Ülkenin seçim sürecine girdiğini söyleyebiliriz. Haziran 2023’de yapılması gereken seçimlerin erkene alınabileceği, iktidarın uygun bir ortam yakalarsa her an “baskın seçim” yapabileceği konuşuluyor. Son dönemde giderek oy kaybeden ve yüzde 30 sınırına dayandığı söylenen AKP halktan yitirdiği
Dünya "enerji krizi"ni konuşuyor. Özellikle doğalgaz ve ham petrol fiyatlarındaki yükselme enerji fiyatlarını arttırdı. Öte yandan pandemi döneminde düşen talep nedeniyle azaltılan üretim, talebin yeniden artışı karşısında yetersiz kalıyor. Bunun sonucunda fiyat artışı yanında enerji temininde de ya