Sadece İstanbul değil, tüm ülkede merakla beklenen 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri sonunda Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu 806.000 oy farkı ile seçimi kazandı.
HDP'nin de açıktan destek verdiği ve seçmenlerini İmamoğlu için oy kullanmaya davet ettiği seçim beklenildiği gibi İmamoğlu tarafından kazanıldı ama aradaki fark pek çok kişi için sürpriz oldu. 31 Mart Seçimlerine göre 60 bin fazla seçmenin oy kullandığı seçimde geçersiz oy sayısı da 320 binden 180 bine düştü. AKP'li Cumhur İttifakı adayının oyu 4 milyon 150 binden 3 milyon 935 bine düştü. Yani aldığı oylarda 215 bin azalma oldu. CHP'li Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ise 4 milyon 171 bin olan oyunu 4 milyon 742 bine çıkardı, yani oyları 571 bin artış gösterdi.
Seçim kampanyasının son günleri çok renkli idi. Daha önce sürekli kullanılan PKK, FETÖ vb örgüt adları yanında Cumhur İttifakı bu kez Pontus, Sisi, Öcalan, Barzani gibi isimleri de kampanyaya dahil etti. Kuşkusuz ki çok önemli bir olay da, yıllar sonra iki adayın televizyonda canlı yayınında birlikte programa çıkması idi. Yukarıda sözü edilenlerin ortaya çıkan sonuçta ne kadar etkileri oldu bilemem ama İmamoğlu'nun "mağdur" konumunda olması bana göre en önemli etkenlerden biriydi.
Seçim sonuçlarında dikkat çeken bir nokta da 28 ilçede İmamoğlu'nun 11 ilçede ise Yıldırım'ın seçimi önde tamamlaması oldu. 31 Mart seçimlerinde AKP adayının önde olduğu pek çok ilçede bu kez CHP adayı başarılı oldu. Bunların arasında Eyüp, Fatih, Üsküdar gibi muhafazakar seçmenin yoğun olduğu ilçeler olması da ilginçti.
31 Mart seçiminde olduğu gibi bu seçimde de kilit konumda olan HDP seçmeni idi. İktidarın tüm maniplasyonlarına karşın HDP seçmeni daha da kararlı olarak sandığa gitti ve İmamoğlu'na oy verdi. Özellikle HDP seçmeninin yoğun olduğu ilçe sonuçları da gösteriyor ki 23 Haziran'da HDP'den gelen oy sayısı arttı. 31 Mart'ta sandığı gitmeyen 200 bin dolayındaki HDP seçmeninin yaklaşık yarısının bu kez oy kullandığı tahmin ediliyor. CHP seçmeni içerisinde yer alan ve 31 Mart'ta oy kullanmayan küskünler içerisinden de 200-250 bin dolayında bir seçmenin de bu kez sandığı gittiği söylenebilir. AKP'nin Kürtlere yönelik söylemlerinden rahatsız olan bir kısım MHP seçmeni ile seçimin haksız biçimde iptalinden ve Erdoğan'ın son günlerdeki İmamoğlu'na yönelik sözlerinden dolayı bazı AKP seçmeni de bu seçimde İmamoğlu'na yönelmiş görünüyor.
Bu seçim sıradan bir yerel seçim değildi. İktidar ve Erdoğan için referandum niteliğinde bir seçim yaşadık ve ortaya çıkan sonuç artık herşeyin eskisi gibi sürmesinin mümkün olamayacağını gösteriyor. İktidarın önünde iki seçenek var, ya muhalefet ile ilişkileri yumuşatarak bazı demokratik hamleler yapacak ya da baskıyı ve zoru daha da arttıracak, sınırları zorlayacak. CHP ve İYİ Parti'yi yanına çekerek bir "Türkiye İttifakı" hamlesi yapması da ihtimal dahilinde. Kendisini ve partisini kurtarma amaçlı böyle bir hamleye CHP'nin olumlu yanıt vermeyeceğini ummak istiyorum.
AKP zor durumda, kendisi için en iyi seçeneğe yönelmesi doğaldır. Burada önemli olan muhalefetin ne yapacağıdır. HDP seçimin ertesi günü yaptığı açıklamada demokratik ve barış içinde bir Türkiye için yani bir anayasa hazırlıklarına başlanması için çağrı yaptı. Kılıçdaroğlu da "güçlü, demokratik sistem kuralım" çağrısında bulundu.
Bir yıllık uygulama gösterdi ki tek adam rejimi, partili başkanlık sistemi tıkandı, işlemiyor. Adalet sistemi felç oldu. Yeniden parlamenter sisteme dönmek, adalet başta olmak üzere hemen her alanda reformlar yapmak şart. Ülkenin Kürt sorunu başta olmak üzere kronikleşmiş sorunlarına cesurca el atarak bunları siyaset içerisinde çözmek zorundayız. Bunlar çözülmeden ülkede barış ve huzur olması mümkün görünmüyor.
31 Mart seçimleri ve son İstanbul seçimleri göstermiştir ki HDP bu ülkenin sorumluluk sahibi, yasal siyasi partilerinden biri hatta en önemlisidir. HDP'yi dışarıda bırakan hiçbir işbirliği bu ülkenin yararına olmayacağı gibi sonuç da vermeyecektir. CHP, İYİ Parti, HDP, SP ve diğer demokrasi güçleri zaman geçirmeden yeni bir çalışma programı, yeni bir anayasa için bir araya gelmelidir. 23 Haziran'ın verdiği umut ve moral boşa harcanmamalı. Böyle bir işbirliğine karşı çıkanlar da bunun vebalini ömür boyu üzerlerinde taşıyacaklarını bilmelidirler.