SON DAKİKA
Hava Durumu

Hatay'ın iki zamanı; 6 Şubat ve 20 Şubat

Yazının Giriş Tarihi: 21.03.2023 00:43
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.03.2023 22:17

“Evin başına yıkılsın, derler. Bunu yaşadık biz burada.” Bir kadın depremi anlatmak isterken bu cümleleri söylüyor. Hatay’da zaman kavramı yok. Hikayeleri iki zamanlı. Birinci deprem 6 Şubat, ikinci deprem 20 Şubat. Farklı insanlar aynı cümleleri kuruyorlar: “İkinci deprem çok etkiledi.” “Hasar almayan binalar da hasar aldı.” Her nefes alışta toz yutuluyor. Biraz zaman geçtikten sonra tozla yaşamaya alışıyorsunuz. Çadırı olanların, temiz tuvalet bulanların şanslı sayıldığı kent burası.

Hatay’da sokak lambaları gece gündüz yanıyor. Adana, Kilis, Osmaniye, Gaziantep, Mersin, Hatay illerine Enerji-Sa ve Alman menşeili E-O ortaklığında bulunan Toroslar Elektrik Dağıtım şirketi enerji sağlıyor. Depremden dolayı gelir kaybı yaşayan şirketin sokak lambalarına verdiği elektriğin maliyeti devlet hazinesinden karşılanıyor.

Bir sokak lambasının altında, parkın içinde yuvarlak şeklindeki bankta, depremden sonra Kırşehir’e giden anne ve kızı oturuyor. Eşyalarını almak için Defne’ye geri dönmüşler. İki gün kalacakları çadır arıyorlar. Sivil toplum örgütlerinin yardımıyla çadırı buluyorlar. Eve girmek tehlikeli de olsa küçük bir kamyonetin arkasını dolduracak kadar eşyasını çıkartıyor. Şimdi yıkılacak yerler arasına giren evin bir yıllık kirasını peşin ödemiş, “Ev sahibi geri vermez ki” diyor. Çadır arayan sadece anne ve kızı değil. Defne’de görev alan iki polis memuru da soruyor: “Fazla çadır var mı?” Hataylı olan polis, 18 kişi bir çadırda kaldıklarını söyleyerek çalıştığı kurumun destek vermemesinden şikâyet ediyor. Orta yaşlı ve orta boylu Hataylı polise nazaran daha uzun ve genç olan polis, “Ben zaten buralı değilim. Tayinimi isteyip gideceğim” diyor.

Çadırlarda kalan insanların yemek ihtiyacını Kartal Belediyesi gideriyor. Sabahları sadece çorba. Öğlen ve akşamları; çorba, mercimek, nohut veya fasulye çeşitlerinden birinin olduğu bakliyat yemeği, makarna, erişte, bulgur veya pilav türlerinden birinin olduğu karbonhidrat ağırlıklı üç çeşitten oluşuyor. Kadın ve çocuk iç çamaşırının dağıtıldığı çadırdan öğlen yemeği için masaya oturduğum sırada iki adam sessizce yaklaşıyor. Bir şey söylemek istedikleri, çekindikleri ellerini önde kavuşturmalarından belli. Oturmaları için yanımdaki bankı işaret ediyorum. Eşleri için kadın iç çamaşırı isteyecekler, çekiniyorlar. Sohbetimiz böyle başlıyor. İkisi de belediye çalışanı. Mesaileri başlamadan ihtiyaçlarını almak istiyorlar: “En büyük sorun su. Depremde su borularının çoğu patlamış. Çamaşırlarımızı yıkayamıyoruz. Ne yapalım? Tekrar iç çamaşırı almaya mecbur kalıyoruz.”

İçme suyu, başka şehirlerden gelen pet şişe sularla karşılanıyor. Diğer kullanımlar için ise sabah-akşam itfaiye araçları depolara su dolduruyor. Taşıma suyla yaşamsal öneme sahip su ihtiyacı karşılanmıyor. Tuvaletler temiz tutulamıyor. Her gün üzerine ‘arızalı’ diye yazan tuvaletlerin giderlerinin de onlarca insanın kullanımına müsait olmadığı çevresini saran kokudan bile anlaşılıyor.

Kimi köylerde yaşayan vatandaşların yardımları ulaşması daha zor. Defne’ye bağlı Bahçeköy’de kalanlar, arabayla 25 dakika mesafeyi katettikten sonra yardımların dağıtıldığı alanlara ulaşabiliyorlar. O da arabaları varsa. Gülten Yarcan, onlardan birisi. Aynı yerde beş aile kalıyorlar. İhtiyaçlarını karşılamak için devlet kurumlarını telefonla aramış, bire bir başvuru yapmış ama ne çadır ne erzak ulaşmış eline. Birlikte kaldığı akrabalarının elinde olanlarla günlerini geçirmişler. Muhtar da sormamış. Üstelik köye gelen yardımları akrabalarına dağıtan muhtar Refik Kayıkçı, “Ne haliniz varsa görün” demiş. Yanında gelen akrabasının kendisi gibi ilkokula, ortaokula giden, bir de beş aylık çocuğu var, “Hep ağlıyor. Artık çadıra girince ağlamaya başlıyor” diyor. Bahçeköy’ün çocuklarına eğitim de ulaşmıyor.

Eğitim adına merkezde çadır kamplarında kısıtlı çalışmalar mevcut. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından gönüllü öğretmenler görevlendirilmiş. Anasınıfı ve ilkokul için bir çadır, ortaokul için yetiştirme kursu adı altında bir çadır. Öğrenciler isim yazdırarak günde iki veya dört saat aralığında eğitim alabiliyor, aktivite yapabiliyorlar. Bir belediye tarafından okulun bahçesine kurulmuş çadır kampın sorumlu müdür yardımcısı, verilen eğitimin yetersiz olduğunu söylüyor: “Göstermelik. Bakanlık ‘sahadayız’ demek için böyle bir çalışma yapıyor.”

Köylerde yaşayan öğrenciler unutulmuş gibi. Yeşilpınar köyünün Ali’si çok. Dokuzuncu sınıfa giden Ali ve aynı yaştaki kuzeni Hasan ile oturduğumuz beton zeminin üzerinde sohbet ediyoruz. Burası, köyün eskiden düğün kutlamaları için kullandığı sosyal tesis. Girişteki betondan yapılı sosyal tesis yazısı yıkılmış, betondan çıkan demir çubuklar görünüyor. Boş orta alanın yanlarına doğru genişçe merdivenler var. Asi’nin göründüğü yöne doğru bakan duvar çatlak çatlak, her an yıkılacak gibi. Ali, yazılım, kuzeni Hasan makine mühendisliği okumak istiyor. Sohbetimiz depremle başlamamıştı ama ister istemez deprem giriyor sohbetin içine. Ali, ikiz olan sınıf arkadaşlarını depremde kaybetmiş, “Normal zamanda olsa çok üzülürdüm, günlerdir ağlardım. Ölümlerine üzülemedim bile” diyor.

Yeşilpınar’ın öğrencileri vakit kaybetmek istemiyor. 12’inci sınıf kız öğrencinin annesi, “İlk dönem çok çalıştı, başarılı. Şimdi böyle oldu. Bir senesi kaybolsun istemiyoruz” diyor. Sınava hazırlanmak için çalıştığı kitaplar yıkılan dershane binasının enkazında kalmış, çalışmak için kitap istiyor, sorusunu sorabileceği bir öğretmen istiyor. Bir başka anne, beton zeminden yeşeren yaprakları gösteriyor, “Umut etmek istiyoruz” diyor.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.