Dağı ve ovası sudan ibaret olan bir kentin su sorunu yaşamasının nedenlerini konuşuyoruz Doğu Atıksu Arıtma Tesisi binasında. Temel nedeni Uludağ’ın kaynak sularının ticarileştirilmesi, kaçak su kuyuları, aşırı su tüketimi, geri dönüşü olmayan atık sular ve çok sayıda alt nedenden bahsedebiliyoruz.
Yasalarımıza göre su şirketleri satın aldıkları kaynak suyunun yüzde 10’unu can suyu olarak Uludağ’dan şehre doğru inen derelere bırakmak zorundalar. Fakat satın aldıkları suyun kendilerine dahi yetmediğini iddia ederek derelere bırakmak zorunda oldukları can suyunu da kullanıyorlar. Böylece su sektöründe “Su baronları, insanlığın üzerinde stratejik bir güce erişecekler” demek yanlış olmaz.
Suyun denetimi üzerinde sorumluluğu olan birimler Büyükşehir Belediyesi’ne ait BUSKİ, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü, Devlet Su İşleri ve Bursa Valiliği. Bu kadar yetkili kurum varken nasıl oluyor da suda denetim sağlanamıyor? Aslında fabrikaların kaçak su kuyusu açmasının önüne geçmek için geçmişte BUSKİ’nin bir girişimi olmuş. Atık su abonesi yapılarak, sayaç takılarak kaçak kuyuların denetiminin yapılması sağlanmaya çalışılmış. Sanayiciler yeni kaçak kuyular açarak kendi çözümlerini bulunca BUSKİ’nin bu birimi kapatılmak zorunda kalmış.
Çınarcık Barajı’nı da örnek gösterirsek; barajın yapılmasının hedefleri arasında, Uluabat Gölü’nün ekolojik dengesinin bozulmaması için beslenmesini sağlamak, kentin içme suyunu sağlamak, Mustafakemalpaşa ovasının sulanmasını sağlamak ve elektrik üretilmesini sağlamak. Aslında barajdan sanayiye su vermek yokken nasıl oluyor da Uluabat Gölü’nün ekolojik dengesini sağlamak için ayrılan su bölgedeki OSB’lere ayrılıyor. Çınarcık Barajı’nın 220 milyon metreküp hacmi bulunuyor. OSB’ler eğer barajdan su verilmezse yeraltı sularını kaçak kullanmakla DSİ’yi tehdit ediyor. Böylelikle 75 milyon metreküpü sanayiye yani TEKNOSAB’a, 75 milyon metreküpü BUSKİ’ye veriliyor. Sanayi, DSİ’den 75 milyon metreküp haricinde 90 milyon metreküp daha su istiyor, neyse ki DSİ bunu kabul etmiyor.
OSB’ler devletten bu suyu alıyorlar da bu su atık olarak çıktığında nereye gidiyor? OSB’lerin özerk yapılarından dolayı atık sularının denetimini bakanlık yapabiliyor. Nilüfer Atıksu Kanalı’ndan akan suya baktığımızda denetimin ne düzeyde olamadığını az çok anlayabiliyoruz. OSB’ler dışında kalan ‘kaçak’ olduğu için atık sularına dokunulamayan sanayi tesislerine hiç değinemiyoruz bile. Düşünün ki ortasından dere geçen, endüstri sanayi bölgesi olarak özerklik kazanan Karesi Tekstil’in olduğu bir kentte yaşıyoruz.
Şu cümleyi önemsiyoruz; “Sanayiden nasıl bir atık su geliyorsa PH derecesi 7-9 arasında olan suyu 3’e indiriyor.” Saf suyun PH derecesi normalde 7 civarındadır. PH derecesi düşen su, asidik su anlamına geliyor ki suyun kalitesi düşüyor demektir. OSB’lerin dışında bir de BUSKİ’ye bağlı çoğunlukla evsel atık sularını ayrıştırması gereken atık su arıtma tesisleri bulunuyor. BUSKİ'ye ait bu tesisleri özel bir şirket olan Kuzu Grup işletiyor. Bu cümleyi bu tesisler için duyuyoruz. Çünkü sanayici de arıtma maliyeti çok yüksek olduğundan atık sularından kurtulmak için özel şirketin işlettiği belediyenin atık su arıtma tesislerini kullanmaya çalışıyor.
Bursa Su Kolektifi, atık su arıtma tesislerinin deşarj noktalarında inceleme yapmış, kirli deşarj yapan arıtma tesislerini Ekim ayında bir basın açıklamasıyla duyurmuştu. Kolektif, özellikle tesislerde atık sulardan çıkan çamurların en az 1200 derecede yakılması gerektiğine dikkat çekmişti. Kuzu Grup işletmesinde BUSKİ’ye ait Doğu Atıksu Arıtma Tesisini fotoğraflarla gezerek bu konuda bilgiler verebiliriz.
Şimdilik 90’lı yılların teknolojisiyle tasarlanmış olan Doğu Atıksu Arıtma Tesisi, 1 milyon 550 bin kişinin suyunu arıtıyor. Bu rakam her gün 200 bin metreküp atık suyun tesise girdiğini ifade ediyor. Yağmur yağdığı zaman 1 milyon metreküp atık suyla karşılaşan tesisi yetersiz kalıyor. Mart ayında hizmete açılması hedeflenen çalışmalarla kişi sayısı 3 milyona, atık su girişi ise 800 bin metreküpe çıkması planlanıyor.
Tesise gelen sular 7 metre uzunluğunda makinelerle pompalanarak ızgaralardan geçiyor.
Atık sularla birlikte gelen ıslak mendil, fare ölüleri, pet şişeler, kumaş parçaları, deri parçaları, sigara izmaritleri yakılamıyor, katı atık olarak ızgaralarda ayrıştırılıyor.
Suyla birlikte gelen kum ve taşlar da ayrıştırılıyor.
Suyun içerisindeki kirli bakteriyi ayrıştırabilmek için suya oksijen verilerek bakterilerin suyun üzerinde tabaka oluşturması sağlanıyor. Buna da atık su çamuru deniyor.
Çamur 25 hektarlık bir alanda depolanıyor. Yüzde 21 oranında kurutuluyor. Günde 3-4 ton atık su çamuru 900 derecede yakılıyor. 7 yılda 700 milyon ton metreküp çamurun yakıldığı belirtiliyor. Tesis henüz çamurun içindeki metan gazıyla birlikte yakılabilecek bir teknolojiye sahip değil.
100 birim çamurun yakılmasından 8 birim kül çıkıyor. Fosfor içeren külün şu anda ekonomik değere dönüşmese de gelecekte asfalt, çimento, beton alt malzemesi, seramik malzemesi, gübre olarak kullanılabilir. Tesiste azot ve fosfor 2020 yılında ölçülmeye başlanmış.
Tesisin verileri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından anlık olarak izlenebiliyor.
Tesis, yakılan çamurlardan günlük 2,5 megabayt elektrik üretiyor. Üretilen elektriği kendisi kullanıyor. Bu elektrik, 50 bin evin günlük tüketimine denk geliyor.
Ayrıştırılmış su, yeniden Nilüfer Atıksu Kanalı'na boşaltılıyor.
Bunca işleme rağmen suyu yeniden kullanılabilir olmayan, arıtılarak Nilüfer Atıksu Kanalı’na boşaltılan Doğu Atıksu Arıtma Tesisinin suyu mart ayında bitmesi planlanan iyileştirmelerle ve ileride hayata geçirilmesi planlanan projelerle ancak tarımda kullanılabilir olacak. Suyun geri dönüşümünü sağlamak için evsel ve sanayi atık sularının birbirine hiçbir şekilde karıştırılmadan arıtılması gerekiyor. Her sanayi tesisinin kendi atık suyunu ileri biyolojik ayrıştırma yöntemleriyle arıtarak geri dönüştürülebilir hale getirmesi gerekiyor. Bunu yapmayan sanayicilere ciddi maddi yaptırımlar uygulanmalı. Veya İzmit’teki Bertaraf Tesisi örneğinde olduğu gibi sanayicinin yer altı suyunu kullanması yasak olmalı, sanayici belediyenin arıttığı suyu satın almak zorunda bırakılmalı. DOSAB Atıksu Arıtma Tesisindeki gibi atık suların elektrik enerjisi üretiminde kullanılması örneği diğer tesislerde de yaygınlaştırılmalı.
Velhasıl ne çeşmeden akan suyun ne de sanayiye giden suyun şu an geri dönüşü yok. Şimdi buyurun seyredelim kenti dört bir yanından dolaşan Nilüfer Atıksu Kanalının kokusunu ve katran rengi suyunu…