Balıkesir’in Sındırgı ilçesi beşik gibi. 27 Ekim’de de 6 büyüklüğünde bazı boş binaların yıkımıyla neyse ki can kaybı olmadan sonuçlanan, Bursa gibi Marmara ve Ege’deki birçok kenti ciddi anlamda korkutan bir deprem yaşandı.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde de 29 Ekim’de sabah saatlerinde bir bina çöktü. 4 kişi öldü, 1 kişi canlı çıkarılabildi enkazdan. Saatler süren arama çalışmalarında anne ve babanın cansız bedenlerine ancak 19’ncu saatte ulaşılabildi.
Yıllarca aynı afet sonrası enkazda arama kurtarma çalışmalarına sahne oldu bu ülke. Değişen hiçbir şey olmadı. Değişen bir şeyler olsun diyen Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) ve Koza Kadın Derneği, Bursa’da geçtiğimiz günlerde ‘Afetler ve Kadın Politikaları Yerel Mücadele’ atölyesi düzenledi.

Türkiye’de afet yönetiminin ‘kaderci’ yaklaşımlardan etkilenmesinin yanında önemli olanın doğanın ve insanın yaşam hakkını gözetmeyen yönetim anlayışına vurgu yapıldı.
Deprem başta olmak üzere birçok afette yıllarca insan kaybı yaşayan bir ülke olmamıza rağmen kentlerimizi ne depreme dirençli hale getiriyoruz ne sele ne de kuraklığa. Bu ihmalkarlık afetlerde yıkıcılığı artırırken bu bedeli dezavantajlı gruplar; yaşlılar, çocuklar, engelli bireyler ve kadınlar daha ağır biçimlerde ödüyor. Afetler, toplumu eşitlemiyor, toplumsal eşitsizliği daha da artırıyor.
Türkiye Diri Fay Haritasına göre Türkiye’de 5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilecek 485 diri fay bulunuyor. Bursa ise Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasına göre birinci derece deprem kuşağında yer alıyor. Bursa hidrolojik, meteorolojik ve teknolojik afetler noktasında da afet riski ve tehlikesi barındırıyor. Kuraklık Haritasında olağanüstü ve aşırı kurak kuşakta gösteriliyor. Bursa, fay hattı çokluğundan dolayı deprem afeti açısından pilot il olarak da seçilmiş. 26 Kasım’da AFAD tarafından “Bursa’da bir deprem olursa Türkiye’de ne olur?” tatbikatı yapılacak.
Yıllarca bilinen bu bilgilere rağmen riskleri azaltmak yerine afetin sonuçlarını yönetmeye odaklanılıyor. Kamu kaynaklarının rant ekonomisine aktarıldığı bir düzende, afet yönetiminde karar mekanizmasında kadın örgütleri yer almazken ataerkil toplum düzeni kadına bakım sorumluluğu yüklüyor. Kadınlar, afetlerin yalnızca mağduru değil, hayatı yeniden kuran özneleri haline geliyorlar. Bu nedenle afet politikalarında köklü bir dönüşüm zorunludur, diyor kadınlar.
Artık afetin ne zaman olacağıyla değil ne yapmamız gerektiğiyle ilgilenmeliyiz. Yerel yönetimlerce hazırlanan bir veri analizi mevcut fakat ayrıştırılmış veri yok. 6 Şubat’ta ölen 57 bin insanın kadın, kaçı erkek, kaçı yaşlı, kaçı genç, kaçı avukat, kaçı öğretmen? Devlet bilmiyor.
Daha üç gün önce saatler süren arama kurtarma çalışmasında anne-babanın, çocukların hangi odada uyudukları bilinseydi insanlara daha kısa sürede ulaşılmaz mıydı? Ya da o evde bir engelli birey var mı, yok mu? Bu bireyin bir bakıcısı var mı, yok mu? Engeli nedir? Yıkılan binada yaşlı var mı? Yaşlının ne tür bir rahatsızlığı var? Yürümekte mi zorlanıyor, duymakta mı zorlanıyor? Afet sonrası bize yardım edecek hiçbir kurum, hiçbir arama kurtarma görevlisi için detaylandırılmış bilgi yok. Belediyelerin risk analiz çalışmaları yeterli olmuyor çünkü her mahallenin risk durumu farklı. Risk analiz çalışmaları yapılırken mahalle bazlı veriler olmalı.
Her şeyi devletten beklememek lazım. Vatandaşın da talep etmesi gerekiyor. Sağlam bina, detaylandırılmış veri analizi, yeterli yol genişliği, yerel bazda bilinçlenmeyi… Peki mahallenizin toplanma alanı neresi? Çocuk oyun parkları ve AVM otoparkları. Betonların arasında binlerce kişinin toplanabileceği boş bir alan varmış gibi. Kâğıt üzerinde var. Çünkü bizde kamu ‘mış’ gibi yapar. Toplanma alanları çocuklar, yaşlılar, engelli bireyler için uygun mu? Gerçek toplanma alanlarının olmasını, afet sonrası gerçekten işe yarar duruma getirilmesini, tuvalet yapılmasını, dezavantajlı gruplar için uygun hale getirilmesini talep etmeliyiz.
AFAD’ın kadınlar ve dezavantajlı gruplar için ayırdığı bir bütçesi yok. Bu teknokrat bakış açısı hayat kurtarmaya yetmiyor. Eğer ayrılmış bir bütçe yoksa afet sonrasında kadının ezilmişliği artıyor, çocukların, yaşlıların, engelli bireylerin yaşam koşulları daha da kötüleşiyor.
99 depreminde yaşandı, 6 Şubat’ta yeniden kadınlar için pet, bebekler için beze ulaşmak sorun oldu. Afet öncesinde şiddet gören kadınların durumu 6 Şubat depremleri sonrasında nasıldı? Kadınlar, uzaklaştırma kararı aldırdıkları eşlerinin yanında kalmak zorunda kaldı. Bir baba kızını, bir koca karısını katletti. Bir erkek, uzaklaştırma kararı olduğu eşini çadırını basarak bıçakladı. Afet sonrasında karar alıcı ataerki toplumun aklına ‘Aile şiddet birimi’ kurmak gelmez.
Temel görevi kamuyu ve toplulukları harekete geçirmek olan sivil toplum kuruluşlarında kadın örgütlerinin çağrısıdır afet sonrası cinsel şiddetin önlenmesi, afet acil durum eğitimi. Afet sonrası KADES uygulamasının işlevsiz hale gelmesi durumunda yedek bir uygulamanın olması.
‘Ayrımcılık’ kelimesine ise 6 Şubat depremlerinden yansıyan bir cümle ile değinelim. “Bağırmadık çünkü Suriyeli olduğumuzu öğrendiklerinde belki bizi kurtarmazlar diye düşündük.”