SON DAKİKA
Hava Durumu

Yannick Agnel'e bak Bursaspor'u anla!

Yazının Giriş Tarihi: 03.08.2012 12:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 03.08.2012 12:08

Bu "şaşkınlığa" biraz dikkatlice bakınca bunun bir milli hasletimiz olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Türk futbol tarihi bu tip nice maçlarla dolu. Hangi birisini anımsatalım. Futbolumuza ambargo koyan İstanbul takımlarının mı, Trabzonspor'un mu hangisinin tarihini aralasanız birbirinden güzide örnekler bulabilirsiniz.

Maçın başlama düdüğü çalmadan birçok Bursasporlu ve futbol camiasının temsilcisi KuPS Kuopio takımını elemiş, bir sonraki turda seri başı olunup olunmayacağını tartışmaya başlamıştı.

Bu ruh halinin naçiz başlığı da çok geçmeden bulundu bile: Kuopio'nun toplamı bir Ozan İpek bile etmiyor!

Ne acı ki, bir Ozan İpek bile etmeyen Kuopio, Ozan'ı sahadan sildi ve Ertuğrul Sağlam bir başka sol ayağı Ferhat'ı Kuopio savunmasını delmek için sahaya sürmek zorunda kaldı.

Burada ufak bir parantez açarak devam etmek istiyorum. Bugün Radikal Gazetesi'nde Banu Yelkovan'ın Olimpiyatlar'da 200 metre yüzmede büyük bir başarı elde eden Yannick Agnel ve antrenörü Fabrice Pellerin'i analiz ettiği yazısını okurken "bazı cümleler Bursaspor maçını da çok güzel analiz ediyor" diye düşündüm.

"Bir yüzme analizi bir futbol maçını nasıl analiz eder" diye şaşırmayın! Eder, hem de bal gibi eder!

Çünkü, yüzme de olsa, basketbol da olsa, futbol da olsa her spor kültürünün altında yatan bir takım realiteler var bu sözlerde. Hatta yorumu biraz daha genişletip yaşamın birçok alanındaki başarıya temas eden tespitler bunlar.

Banu Yelkovan bakın Yannick Agnel'in yarış öncesi antrenörüyle yaptığı planı nasıl aktarıyor:

"Yannick 100 metrenin en hızlı yüzücüsü olduğu için ilk 100 metreyi yüzebildiği kadar hızlı yüzecek, sonra bu hızını mümkün olduğunca korumaya çalışarak kendini asıl son 50 metreye saklayacak."

Banu Yelkovan devam ediyor:

"Vücut yapısı itibariyle belki de yüzücüye en benzemeyen yüzücü. Çok sıska. Geniş omuzlu, kaslı göğüslü rakiplerinin arasında bir yabancı gibi neredeyse. Takıma adam bulunamamış da alınmış gibi."

Yelkovan, burada sözü antrenörü Pellerin'e devrediyor:

"Bence hiçbir özel yeteneği yok. Rakiplerine göre farklı ya da üstün olduğu bir özelliğini göremiyorum. Aksine, zayıf noktaları ve hassaslıkları çok fazla. Takımdaki en organize sporcu değil. En esnek olan değil. En kaslısı değil. En yeteneklisi de değil. Tamam boyu 2 metre ama bu yetmez. Bilekleri ellerine ters monte edilmiş gibi. Ama bütün bu özellikler bir araya gelince ortaya çıkan şey, başarılı oldu."

Bu sözlerin ardından Banu Yelkovan antrenör Pellerin'in işin bam teline dokunan görüşünü dile getiriyor:

"Yannick'i şampiyon yapan şey, özel yeteneklerinden ziyade, kendini aşacak, yetenek meselesini kafaya takmayacak şekilde çalışması. Elinizde dünyanın en yetenekli yüzücüsü olabilir ama içinde kazanma arzusu yoksa, bütün o yetenekler işinize yaramaz. Kimse Freud'u okuduğu için olimpiyat şampiyonu olmaz. Çok çalıştığı için olur."

Evet, kabul ediyorum. Bu yazı bir futbol maçını analiz etmek isterken biraz fazla yüzme yazısına döndü gibi...

Ama birçok cümle sizce de Bursaspor maçını analiz etmiyor mu?

Kuopio takımı kendi liginde sonuncu sırada, dünyanın hatırı sayılı takımlarından birisi de değil. Bazı oyuncularının fiziksel görünüşlerine bakınca futbolcu bile demezsiniz!

Hatta takımın parasal toplamı bir Ozan İpek bile etmiyor!

Ama sonuca baktığınızda Bursaspor'u yendiler...

Çünkü, maça ilişkin bir planları vardı. İlk maçı rakibinin hiç de alışık olmadığı çim sahayla kaplı kendi sahalarında oynama önerisiyle başladılar. Şansları yaver gitti, rakibi bunu kabul etti!

Ne özel yeteneği olan bir oyuncuları ne de yıldız sayılabilecek bir futbolcuları var. Ama rakibine saygı göstererek, belli bir oyun anlayışına bağlı kalarak oynadılar. İlk yarıda tapu karşıladılar ve topla oynamayı Bursaspor'a bırakıp, çim sahada bol bol yeşil beyazlıları koşturup yordular. İsmail Haktan Odabaşı'nın maçın başlarındaki pozisyonu dışında Bursaspor'a ciddi bir pozisyon vermeden büyük bir fizik mücadeleye giriştiler. Uzun toplarla da hızlı çıkıp bulacakları birkaç pozisyondan birisini gole çevirmeyi hedeflediler.

Bunu da başardılar. Bursaspor, zihinlerinde "çoktan elediği" Kuopio karşısında oynuyormuş gibi gözükmesine karşın çok daha ciddi pozisyonları Kuopio yakaladı. Buna bir de Türk futbolunun çaresi bulunamayan hastalığı olan "duran top" hastalığı da eklenince Kuopio'nun işi daha da kolaylaştı.

Kuopio fizik mücadelede Bursapor'u mat etti. Ne sol kanattan Ozan İpek ve Ferhat ile, ne de sağ kanatta İsmail Haktan Odabaşı ile etkili orta yapabildi. Yapılan ortalarda uzun boylu Kuopio defansında eridi. Bir pozisyon dışında da Batalla-Pinto ikilisinin göbekten delme girişimlerine müsaade etmedi.

Yannick Agnel gibi, Kuopio da birçok özellikleriyle en iyiler listesinin ön sıralarında değil belki. Ama içlerinde kazanma arzusu vardı ve yine Agnel gibi bunu çok çalıştıkları için başardılar.

Belki de Bursaspor rakibine gerçek anlamda (zihinsel) saygı gösterip dengeli oynasaydı; yani "Ben daha iyi bir takımım ve maçı kazanmalıyım" psikolojisiyle hareket etmeyip, saha koşullarına ve rakibin oyun anlayışına göre daha sakin bir oyun oynasaydı, en azından maçı kaybetmez Bursa'ya avantajlı skorla dönebilirdi.

Korkarım, Bursaspor'un ikinci maçta da işi zor olacak. Eğer Kuopio stad atmosferine çabuk uyum sağlayıp oyun disiplinini ilk maçtaki gibi korumayı başarırsa, Türk futbolunun panik ve oyun disiplininden kopma gibi başkaca hastalıkları devreye girecek ve yeşil beyazlılar elenmekten kurtulamayacak.

Bu arada, maçın ardında birçok tepkinin transfer yapılamaması üzerine yoğunlaşmasını ise bir türlü anlayamıyorum. Sorun transfer olmamasında değil. Sorun tepeden tırnağa futbol kültürümüzde; kendi ellerimizle yarattığımız futbol ikliminde.

Eğer çözüm tez elden transferlerde olsaydı, Avrupa Futbol Şampiyonası'nda yarı final oynayan Portekiz milli takımının yıldız oyuncularının yer aldığı Beşiktaş bugün başarıdan başarıya koşuyor olurdu!

Beni yapılacak transferler değil, Bursaspor'un kültürü ve organizasyon başarısı daha çok düşündürüyor.

Beni, "Bir Ozan İpek bile etmeyen..." diye başlayan cümleler değil, sahadaki ve tesislerdeki oyuncularıyla birlikte futbol oyununa saygı göstererek güzel oynamaya odaklanmış bir futbol kültürü ilgilendiriyor.

Keza, Bursaspor'un, Tagoe gibi transferlerle Özlüce'ye alınan oyuncuların Vakıfköy'e gönderilmesi değil, Vakıfköy'de yetiştirdiği özgüveni güçlü genç yeteneklerin hızla Özlüce'ye getirilmesine ihtiyacı var. 

"Transfer transfer" diyorsanız işte gerçek transfer budur!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.