SON DAKİKA
Hava Durumu

Sonbahar için istihbarata gerek yok!

Yazının Giriş Tarihi: 11.08.2013 15:33
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.08.2013 15:33

Bazen görünen köy için kılavuza ihtiyaç duymazsınız; bazen de aleni olan bir şey için özel istihbarata!.. Bakmayın siz Bülent Arınç'a!

Yazın bu son ayı olan Ağustos'un bu kadar dingin geçmesine aldanmayın, sonbahar yazdan sıcak geçmeye aday... Bunun alametifarikaları epeydir belirdi...

Yalnızca iktidarın teyakkuz haline bakmanız bile yeterli!..

Dilimiz döndüğünce bu teyakkuz halini ve buna dayanak oluşturan "alametleri" anlatmaya çalışalım. Böylece zaten bildiğiniz "istihbaratlardan" sizde mahrum kalmayın! Sonra hesabı konu komşuya kesmeyin!

Dış politikayla başlayalım...

AB ve ABD ile "gerilen" ilişkilerin "gergin" ilişkilere dönüşmesi pek muhtemel . Epeydir sancıya ve gaz sıkışmasına dönüşen Suriye krizi, üzerine binen Mısır krizi, Irak ile süren soğuk ilişkiler, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin yaptığı son enerji anlaşmaları ve Ege'nin yeniden ısınması pek muhtemel suları, dış politikanın iktidar üzerinde yarattığı gerilim ve ruhsal daralma sonbahara bakiye kalan sıcak dışsal gündemler olacak...

Tabii ekonomi alanında yaşananlar da küresel etkileriyle birlikte 11 yıllık Erdoğan iktidarını tatlı rüyasından uyandırdı! ABD Merkez Bankası'nın çıkışıyla sıcak para ve yüksek faizle finanse edilen ekonomi yönetiminin sonuna gelinmiş durumda! Artık açığı kapatmak için daha büyük yamaya ihtiyaç var; daha büyük yama için ise daha yüksek faize! Her ay faiz artırımı baskısıyla karşılaşacak Merkez Bankası iktidarın da tansiyonunu artıracak! Bu da demektir ki iktidar yanlısı medyada daha fazla "faiz lobisi" haberleri ve yorumları tefrika edilecek! Oysa kimse, 2008-2013 arasında ABD ve AB ülkelerinde sıfıra yakın faizlerin olduğu dönemde o meşum faiz lobisinin en büyük kazancını Türkiye'de elde ettiğini anımsamayacak; öyle mi?

Ekonomi cephesinden sonbahara bakiye kalan ise Erdoğan'ın "Geziciler yüzünden", Bakanı Ali Babacan'ın "Hayır efendim küresel ekonomik gelişmeler ve bir türlü kapatamadığımız cari açığımız yüzünden" atışması olacak! Sonuç ise şaşırtıcı olmayacak: "Evet efendim, haklısınız" sessizliği galebe çalacak...

Bunun yanına 2014 yerel seçimlerine doğru belediyeleri Sayıştay denetimi dışına çıkaran ve harcamalarını serbest bırakan iktidarın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in artan tansiyon problemlerini ve enflasyonda yaşanacak yükselişleri eklemeyi de unutmayın! Ahh faiz lobisi ahh!

Hemen dışardan içeriye dönelim...

2007 gerilimi ve krizinden sonra iktidarı ayakta tutan Ergenekon davası ise, derinleşen hukuksuzlukları ve adaleti tesis etme arayışı yerine siyasi hesaplaşmalara dönüşen süreciyle duvara toslamaya doğru hızla ilerliyor! En nihayetinde mahkemenin "terör örgütü lideri" ilan ettiği bir Genelkurmay Başkanı ile çalışmış ve en mahrum bilgileri paylaşmış bir hükümet ve başbakan ile karşı karşıyayız!

Davanın geldiği nokta toplumda (her iki yüzde 50'de dahil olmak üzere) meşruiyet zeminin kaybolmasını derinleştirdi; askeri vesayetin sona erdirilmesine yönelik arayışlar yerine bir siyasi hesaplaşma için hukuk ve yargının araç haline dönüştürüldüğü fikrini güçlendirdi... 

Bunu da toplumsal gerilimi ve siyasal meşruiyet zeminini sarsacak şekilde sonbahar gündemine "açık istihbarat" olarak rahatlıkla ekleyebilirsiniz...

En netameli konu elbette "çözüm süreci"... Hala "kuş mu deve mi" sorularıyla kimsenin ne olduğunu tam anlamadığı, ama bu arada çatışmaların ve ölümlerin yaşanmamasının verdiği belirsiz bir umut ile toplumun esaslı bir çözümü beklediği; ama giderek beklenen bu çözümün "Godot'yu beklemeye dönüştüğü" ortamda, şimdi önümüzde iki sonbahar tarihi var: 1 Eylül ve 15 Ekim...

İkisi de PKK yöneticilerinin ve üstü örtülü göndermelerde Abdullah Öcalan'ın tayin ettiği tarihler! Muhtemelen bayram sonrası Erdoğan'ın açıklayacağı "çözüm paketi" 1 Eylül ve 15 Ekim'de ne olacağının da kaderini belirleyecek!

Oldu mu size sonbahar için yeni bir sıcak gerilim konusu daha... Tabii, bunun yanına, Erdoğan'ın başkanlık hevesi ve çözüm süreci basıncıyla sancılı biçimde sürdürülen "yeni anayasa" çalışmalarının da sonbaharda kilitlenme mertebesine ulaşma ihtimalini de koymayı unutmayın!

MİT kriziyle birlikte görünür olan Cemaat-Erdoğan geriliminin geldiği aşama da son günlerde tam evlere şenlik! Artık gizlenmeye bile ihtiyaç duyulmuyor. Gerilim gazete manşetleri ve köşeciler üzerinden aleni bir mücadeleye dönüştü! Sonbaharda açık bir cephe savaşına dönüşmesi için oldukça gerilim birikti!

"Fitne" kavramı üzerinden süren tartışmalarda ihalenin kimin üzerinde kalacağı ve 2002'de başlayan izdivacın sona erip ermeyeceğini, Erdoğan'ın bürokraside yapacağı yeni tasfiye hamleleri ve 2014 yerel seçimlerine doğru şekillenecek "listeler" belirleyecek...

Bulduğu her fırsatta "nüanslarını" ortaya seren ve Erdoğan ile farklılıklarına "işaret eden" Cumhurbaşkanı Gül, "farklılığını" göstermek için artık fırsat kollamayı ve "nüanslarla" yetinmeyi bırakır mı? Dahası yıllara dayanan ve birçok "dava ve mücadele" ile örülmüş Gül-Erdoğan "kardeşlik hukuku" mirasın paylaşılmasıyla sona erebilir mi? Kim bilir? Ama ülkedeki hoşnutsuzluk arttıkça ve şimdilik AK Parti içerisinde tevekkülle karşılanan örgüt içi tedirginlik, huzursuzluk ve soru işaretlerinin artmasıyla bunun için yeni bir zemin doğabilir! Bunun kıvılcımlarını iktidarın en büyük destekçisi olan Boydak grubu çaktı bile! Halen Boydak Şirketler Grubu Başkan Vekili ve Kayseri Sanayi Odası Başkanı olan Mustafa Boydak'ın "28 Şubat'ta yapılanın aynısını biz yapmayalım" minvalli sözleri ve bunun aleni biçimde telaffuz edilmesi yabana atılmamalı! Bunlar bir birikimin dışa vurumu olarak okunmalı!

Ve en nihayetinde bütün kardeşlikler de karşılıklı "duygu ve düşüncelerden" besleniyor! Sürekli Gül'ün aleyhine işleyen Erdoğan'ın mutlak iktidar, güç arayışı giderek bu kardeşlik hukukunu tüketiyor olabilir! Erdoğan'ın hızla tükettiği toplumsal meşruiyet alanında ortaya çıkacak boşluk büyüdükçe, Boydak gibi çevrelerin bu boşluğu dolduracak yeni bir siyasi figüre ihtiyacı artabilir! Tabii siyaset soyut duygularla ve hatıralarla değil reel ihtiyaçlarla şekilleniyor; buna "kardeşlik hukuku" da dahil! Kardeşlik hukuku bir tercih olarak değil, siyasal ihtiyaçla korunuyor(du); bu ihtiyaç kayboldukça gözler daha fazla mirasa kayabilir!

Bu arada, iktidarın toplum içinde 2010-2011 yıllarına kadar taşıyıcısı olduğu "umut ve heyecan azalmasını" da eklediğinizde yurt sathında sonbaharda zuhur edecek yeni toplumsal huzursuzluklar, gösteri ve protestolar için yeterli sebebin ortaya çıkacağı açık!

Bakın, huzursuzluk ve protesto demişken elbette iktidarın asabiyesinin en yüksek olduğu mevzu, "Gezi Parkı" ve sonrasında başlayan protestolar. Gezi protestoları, iktidarın ezberlerini öylesine bozdu ki, bir telaştır üniversitelere ve stadyumlara polis yerleştirmek için çalışmalar hızlanmış durumda. Biber gazı stokları ne durumda bilmiyorum ama yeni TOMA'ları sonbahara yetiştirme konusundaki aciliyet gözden kaçmıyor! Tabii ki amaç Başbakan'ın deyimiyle "yeni destanlar" yazmak, İstanbul Emniyet Müdürü'nün anlatımıyla göstericilere "centilmence" müdahale etmek için!

Bunca "alamet" ve görünen istihbarat içinde kuşkusuz iktidarın kabusu "stadyumlar"... Birbiriyle yan yana gelmeyen taraftar gruplarının Gezi Parkı protestolarıyla birlikte "Her yer Taksim, her yer direniş" sloganı altında kol kola girmesi; Fenerbahçe'nin Salzburg maçında da görüldüğü gibi bunun stadyumlara yansıma ihtimali kabusun en büyük nedeni! Şike soruşturmasıyla ilgili CAS'ın Ağustos sonunda alacağı nihai karar da bu stadyum atmosferini Gezi'yle harmanlanması güçlü olasılık!

Şimdi iktidar ne yapacak? Buna Bakan Suat Kılıç yanıt veriyor: "Stadyumları siyasi gösterilerin merkezi haline getirenler hukuki bedelini öder!"

Siyasetle, sosyal olaylarla, sporla, taraftarlıkla harmanlanmış bir sürecin siyasi ve hukuki olma halinin sınırlarının nasıl belirleneceğini hayal edin! Kontrol etme güdüsü arttıkça, baskı artacak; baskı arttıkça daha fazla tepki doğuracak ve bu iktidar için negatif bir sosyal ve siyasi döngüye dönüşecek!

İşin tedirgin edici yönü, yaratılan "benim yüzde ellim, senin yüzde ellin" zihniyetinin stadyumlarda karşılaşması, gerilim ve çatışma ortamına dönüşme riski! Miting alanlarına taşınanların bu kez stadyumlara taşınması! Bu riski daha da büyük bir riske dönüştürecek olan ise, iktidarın bu yüzde 50'ler arasında polis ve yargı üzerinden belirgin biçimde iktidar gücünü belirli kesim lehine kullanması! Birisinin üzerine giderken diğerini koruyup kollaması! Sizce bunun için Gezi Parkı sonrası yeterince emare oluşmadı mı?

Şimdi toparlama vakti!

Hani tedbiren medyada "lokasyon" bazlı operasyonlar ve mıntıka temizliği; işadamlarına ve sanatçılara gözdağı operasyonları tamam da, ah şu "baş belası Twitter" ne olacak?

Ak Parti'nin iktidarı kaybetme ihtimalinin belirmesi ve bunun iç psikolojik baskıya dönüşmesinin yarattığı kontrolsüz travmatik çıkışları da eklediğinizde sonbaharın herkes için ne kadar zor ve sıkıntılı bir mevsim olacağı aşikar!

Malum, sonbahar yaprakların döküldüğü, hazan ve hüzün mevsimidir! Şimdi zahmete ihtiyaç duyulmayan aleni bu kadar istihbarattan sonra en çok kimin hüzünleneceğini varın siz hesap edin!

twitter.com/ozcanyazici

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.