SON DAKİKA
Hava Durumu

'Linç kültürü'

Yazının Giriş Tarihi: 07.01.2012 00:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.01.2012 00:05

Hıncal Uluç yazısında Yeni Şafak Gazetesi'nin 26 Aralık'ta manşete taşıdığı haber sonrası BMW, Mini Cooper gibi markaların temsilcisi Borusan'ın sosyal medyada yaşadığı krize dikkat çekti.

Haberde, ralli şampiyonu Burcu Çetinkaya'nın TV 24'te hazırlayıp sunduğu "Otomobil Sevdası" isimli programa başörtülü Merve Sena Kılıç ile katılınca Borusan'ın marka yöneticisi Hakan Bayülgen'in "Dinci imajın rahatsız ediyor" şeklinde uyarıda bulunduğu iddia edildi. Olay Yeni Şafak'a "Başörtüsü BMW'nin kimyasını bozdu" başlığıyla manşet olunca ortalık karıştı.

Özellikle Twitter ve Facebook'da binlerce kişi - ki çoğu Borusan'ı protesto eden - mesaj yayınlayınca firma oldukça sıkıntılı günler yaşadı. Borusan yönetimi Facebook ve Twitter hesabı üzerinden üst üste açıklamalar yaparak tepkileri yatıştırmaya çalıştı. Hatta gazetelere tam sayfa ilanlar vererek, olaydan duyduğu üzüntü ve rahatsızlığı tüketicilerle paylaştı. Marka Müdürü Hakan Bayülgen de görevinden istifa etti.

İşte Hıncal Uluç, bu durumu değerlendirerek Borusan'a ve sahibi Asım Kocabıyık'a sahip çıkan bir yazı yazdı.

Açıkçası, Kocabıyak'a sahip çıkmasına itirazım yok; ancak Uluç "sosyal medyaya" ilişkin yazdıklarıyla sosyal ağlara ilişkin "bilgisizliğinin" had safhada olduğunu gösterdi. Hemen hiçbir sosyal ağ platformunu kullanmayan Hıncal Uluç'un "yeni medya" kavramı altında ne olup bittiğini anlamasını da beklememek gerekir. İşte birkaç cümlesi:

"Sosyal medya diye bir canavar yarattık."

"Bu özgürlüğü bir linç kültürüne dönüştürmek!.. İşte o yanlış..."

"Şimdi bu, ifade özgürlüğü ve demokrasi mi, yoksa faşizmin ta kendisi midir?"

Hıncal Uluç'u bu derece kızdıran ne? Bana kalırsa sosyal ağlarda yazılıp çizilenlerden çok, olayın sosyal medya aracılığıyla "kontrol edilemeyen ve bastırılamayan" inanılmaz bir tepki üretmesi ve saatler içerisinde milyonlarca kişiye ulaşan bir etki yaratmasıydı.

Eğer"linç kültürü" kavramı tartışmaya açılacaksa bunun sosyal medya kadar Hıncal Uluç'un da sarsılmaz biçimde içinde yer aldığı geleneksel basın içerisinde de azımsanmayacak "kültürel kodlarının" olduğunu söylememiz gerekiyor.

Herhalde bunu yine en iyi bilecek kişi de Hıncal Uluç'tur. Örneğin, daha 3-5 ay önce gazetedeki köşesinde Defne Joy Foster hakkında yazdıklarının "hangi kültüre" girdiğini anlatarak başlayabilir!...

Evet, kabul ediyorum, sosyal medya, sosyal ağlar geleneksel medya araçlarına göre çok daha kontrolsüz. İsteyen herkes Facebook'ta sayfa açabilir, Twitter'da hesap oluşturabilir, Youtube'da kanal açabilir ve özgürce yazı, fotoğraf, video paylaşabilir...

Yeni dünyaya hoş geldiniz!...

Böylesine geniş bir özgürlük alanında herkes kendi topluluğunu oluşturuyor ve mesajları birbirine yayıyor. İşin hem "medya" hem de "sosyal" kısmını oluşturan da bu zaten...

Elbette ister "geleneksel" olsun isterse "yeni" hiçbir medyada hakaret, şiddet, asılsız karalama kabul edilemez. Geleneksel medyanın hukuksal mülahazalara daha açık olduğu açık. Sosyal medyada ise kişilerin gerçekliğinin gerçek olup olmadığı bile belli olmayan bir tartışma yürüyor...

Ama sosyal medya üzerine biraz bilgi sahibi olan insanlar bile yaşanan sürecin bir diyalog içerisinde sürdüğünü, bir fikre karşı hemen karşı bir fikrin de gelişebildiğini bilir. Açık bir tartışma sisteminde karşılıklı bir denetleme sistemi işler. Birisi hakaret içeren, şiddet yanlısı ya da haksız/temelsiz bir bilgi paylaştıysa bunu yüzbinlerce kullanıcı hızla denetleyip tepki üretebiliyor.

Peki, Hıncal Uluç'un içinde yer aldığı geleneksel mecrada bu denetim bu denli kolayca yapılabiliyor mu? Hayır...

Eğer, yüzbinlerce kişi bir konu hakkında harekete geçiyorsa ve bunun için ellerinde güçlü araçlar varsa ortaya çıkan tabloyu iyi analiz etmek gerekir.

Sosyal ağlar toplum içerisinde kök salan fikir ve duyguları çok hızlı biçimde yayıyor. Bu kimi zaman pozitif, kimi zaman negatif oluyor.

Yurttaşlar/tüketiciler tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar güçlü bir imkana sahip artık ve şirketler/kurumlar/kişiler için yepyeni bir dönem başlamış vaziyette.

Artık geniş kitlelere seslenen her şirket/marka/kişi/kurum bilmeli ki, açık, şeffaf bir dünyada yaşıyorsunuz. Siz ne kadar gizlemeye çalışsanız da attığınız her adımınız toplumun denetimi altında...

Eğer dürüstçe çalışıyorsanız, şeffaflığı kabul ediyorsanız, ürün ve hizmetlerinize güveniyorsanız bu denetimden korkmanıza gerek yok.

Ama en ufak bir hatanızda da bunun bedeli sosyal medyada ağır oluyor ne yazık ki... Elbette bu bedeli telafi etmenin, olası riskleri yönetmenin de yolları var; ama siz yeter ki, sosyal medyayı iyi kavrayın...

Twitter.com/ozcanyazici

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.