Türkiye, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması sonrası yepyeni bir sürece girdi.
Şile Belediye Başkanı Özgür Kabadayı’nın tutuklanmasıyla, tutuklu CHP’li belediye başkanı 17’ye yükseldi. Ekim 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ile başlayan süreç dalgalar halinde devam etti ve bilmem kaçıncı dalgaya ulaşan operasyonların nerede duracağını “bir kişi dışında” Türkiye’de kimse bilmiyor.
Öyle garip bir memleket haline geldik ki, bir eliyle hukuk ve adaleti katleden bir iktidardan diğer eliyle ülkeye barış ve huzur getirmesini bekliyor, hepsinin aynı bedende vücut bulmasını icat etmeye çalışıyoruz!
“Terörsüz Türkiye” namına bir komisyon kurup barış ve huzura gidecek yolu döşeme hayali kurarken, hiçbir somut delile dayanmadan “itirafçı, iftiracı” karışımı söylentilerle, daha iddianamesi bile olmayan gece yarısı operasyonları sonrası memleketin hukuk ve demokrasi içinde kalması hülyaları görüyoruz.
Hukuk ve adaleti yok eden bir zihniyetin nasıl olacakta memleketin derin bir acısına derman olacağını kimse bilmiyor, anlayamıyor, inanamıyor, güven duyamıyor!
Ama şairin dizelerine benzetecek olursak, biz daha çok, “barışın gelebilme ihtimalini” sevdik; güvenmesek de barışa kapıyı açık tutuyoruz…
Ama bir yandan da hukuk ve adaletin, demokrasinin kökten yok olma ihtimaline karşı teyakkuz halinde, memleketin hal-i pür melalini kaygıyla izliyoruz.
Ne barış ve huzur ihtimalini elimizin tersiyle bir kenara itebiliriz, ne de hukuk ve demokrasimizin katledilmesine seyirci kalabiliriz.
Şile Belediye Başkanı Özgür Kabadayı’nın bazı başkan yardımcısı ve müdürlerle birlikte tutuklandığı günün sabahı Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin davetiyle Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki Hüdavendigar Salonu’ndaki yerimizi alıyoruz.
Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Milletvekili Kayıhan Pala ile Parti Meclisi Üyesi Canan Taşer dışındaki tüm belediye başkanları ve milletvekilleri toplantıdaydı.
CHP İl Başkanı Nihat Yeşiltaş kısa bir konuşma yaptıktan sonra, tüm isimlere söz verdi. Kimi ateşli konuşma yaptı, kimisi sakince konuştu; kimi park bahçe hizmetinden, kimi köfte salonuyla yarattıkları ekonomik canlanmadan söz etti. Kimi AKP dönemi borçlarını belediye binasına astıkları afişlerle ifşa etmekle övündü, kimi bağrına taş basıp hepsiyle nasıl baş etmeye çalışmakla…
En sonunda da beklendiği gibi Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey sözü aldı. 25 yılı aşan belediyecilik deneyimi ve özgüveniyle konuşan Bozbey, BUSKİ’nin ve BURULAŞ’ın nasıl birer birer AKP yönetimi marifetiyle çökertildiğini, bu iki kritik kurumun büyükşehir kaynaklarıyla ayakta durduğunu rakamlarla anlattı. Ülkenin içine girdiği derin ekonomik krizden, kapanan ve ülke dışına taşınan fabrikalardan, dramatik bir hal almaya başlayan işsizlikten, bir çözüm olarak sanayi yerine turizm ve benzeri hizmet sektörlerine yönelmekten söz etti.
Mustafa Bozbey, ilçe belediye başkanları, milletvekilleri, il başkanı kim konuşursa konuşsun kaşlar çatık, yüzler gergin, zihinler karışık bir ruh halinde oldukları her hallerinden belli oluyordu. AKP iktidarının mali ve idari kuşatmasına ithafen Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç’ın dile getirdiği “…rağmen belediyeciliği” tanımı başkanların ortak hissiyatını yansıtıyordu.
Ama en dramatik olanı yine Deniz Dalgıç’ın ifadesiyle, “Soruşturma açabilirler ama halkın gönlüne kayyum atayamazlar” ifadesi, 17 başkanı tutuklanmış bir partinin belediye başkanlarının içinde bulundukları ruh halini ele veriyordu.
Kararlılık ve dayanışma için yan yana durmaya çalışan başkanların en net fotoğrafını da yine Deniz Dalgıç çekiyordu: “Birlikte durmazsak ayrı ayrı düşeriz. Hükümet bizi birbirimize düşürmek istiyor.”
Nihayet salondakilerin haleti ruhiyesinde ve dahi her CHP’li belediyenin olduğu kentlerde dolaşan dedikoduları bir gazeteci sorulaştırıyor: “Bursa’daki belediyelere operasyon olacağı konuşuluyor.”
Herhalde şu sıralar bir CHP’li belediye başkanına sorulabilecek en zor, belki de en saçma sorulardan birisi. 9-10 yıl önceki olaylara gönderme yaparak, ya da bir “itirafçı iftiracının” delilsiz iddialarını temel alan, neredeyse “gözünün üstünde kaşın var” diyerek belediye başkanlarını gece yarısı gözaltına alan, sonra tutuklayan bir iktidar ve yargı zihniyetine ve onun olası operasyonlarına ne yanıt verebilirsiniz ki!
“Hayır, Türkiye bir muz cumhuriyeti değil, burası hukuk devleti, delilsiz saçma sapan iddialarla halkın seçtiği bir belediye başkanı hakkında soruşturma açılamaz, hatta göz alına bile alınamaz, tutuklamayı akıldan geçirmek düşünülemez bile” deseniz, bugün size kahkahayla gülebilirler.
Hukuksuzluk ve adaletsizliğin “sıradanlaştırılma ve normalleştirilmesine” karşı ne desin Mustafa Bozbey ya da öteki belediye başkanları, “Demokrasimiz sizlere ömür, 17 belediye başkanımız temelsiz, delilsiz, hukuksuz ve adaletsiz biçimde gözaltına alınıp tutuklandılar; eğer kafaya koydularsa ve listeye aldılarsa aynı tarifeyi bize de uygulayabilirler; delile, adalete, hukuka ihtiyaç duymuyorlar” diyemeyecekleri için, “Gülüp geçiyorum, farklı senaryolardan bahsediyorlar hiçbiri doğru değil” diyebiliyor Bozbey.
Velhasıl memleketin ağlanacak haline gülüyoruz; Bursa halkının iradesine de giyotini indirmek için hiçbir senaryonun doğruluğuna da ihtiyaç duymadıklarını salondaki hemen her gazeteci ve belediye başkanı da biliyor.
Ekrem İmamoğlu hedefli başlayan operasyon 19 Mart sonrası Özgür Özel’in inatçı ve dirençli kararlılığı sonrası bir “CHP operasyonuna” dönüşmüş vaziyette.
Halkın seçtiği belediye başkanlarını, muhalif gazetecileri, sanatçıları, aydınları cezaevine doldurma telaşındayken, açlık ve yoksullukla boğuşan milyonlara, “Türkiye İmparatorluğu” rüyalarını satmaya çalışan müflis siyaset tüccarını dinlemek zorunda kalıyoruz.
23 yıl boyunca hükmün sahibi olup, tükenen ömürlerimize hala gelecek hayali sunacak cesaretten, çocuklarımızın ömürlerinin “bu can bedenden çıkana kadar” hükümranlık sürmenin hayallerine meze olmasından korkuyoruz.
Artık Türkiye, hukuk temelli, yasaların ve demokrasi kültürünün sınırlarını çizdiği bir ülke olmaktan çıkmış vaziyette, keyfiliğin, yargının siyasi mücadelenin bir uzantısı haline dönüştürüldüğü, seçimlerin ve halk iradesinin vesayet altına alınmaya çalışıldığı bir coğrafyaya dönüşmek üzere.
Belirsizlik ve öngörülemezlik içinde, halk iradesinin yok sayılmaya ve bastırılmaya çalışıldığı bir ülkede, ne ekonomik istikrarı ne de siyasi istikrarı sağlayamazsınız. Baskı ortamını artırdıkça siyasi istikrarsızlığı büyütürsünüz, siyasi kriz derinleştikçe yatırımlar tamamen durur ve ekonomik kriz daha büyür.
Bir kişinin “kaderinin” milyonların “kederi” pahasına!
Gün yüzü görmeden, neşe dolu bir kahkaha atamadan yitip giden milyonlarca yaşama inat, ne gam!