SON DAKİKA
Hava Durumu

Arınç 'biat etmem' derken biat ediyor!

Yazının Giriş Tarihi: 04.12.2011 13:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.12.2011 13:02

Eğer Türkiye'deki siyasal sistemi kavramış ve ne olup bittiğini biliyorsanız, "seçim yapıldı", "göreve getirildi" gibi kavramların ne anlama geldiğini de iyi biliyorsunuz demektir.

Herkesin malumu, AK Parti ilçe kongreleri üstü örtülü bir Faruk Çelik-Sedat Yalçın(Bülent Arınç) hesaplaşmasına dönüştü. Bakmayın siz protokol sıralarından yansıyan tebessümlere...

Karabacey, Gemlik, Yıldırım, Osmangazi ile kongreler devam ediyor...

Nihai olarak dakika ve skor almak için kongre salonlarına bağlanmamıza gerek yok...

Faruk Çelik açısından süreç hiç de iyi gitmiyor...

Eee, bu bir parti içi siyasi yarış. Kazananlara ve kaybedenlere demokratik olgunlukla bakıp geçebilirdik...

Ama, durun bir dakika!

Gelin bir parantez açarak, Osmangazi İlçe Kongresi'ne damga vuran Bülent Arınç'ın konuşmasına bir bakalım...

Ama hemen öncesinde "seçim yarışına giremeden kaybeden" eski ilçe başkanı Refik Özen'in kongrede yaptığı konuşmadan bir cümle aktaralım...

"Refik Özen, konuşmasında daha önce 'Biat Kültürü'ne karşı olduğunu açıklayan İl Başkanı Sedat Yalçın'a atıfla, Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'a 'biat etmeyi' sürdüreceğini söylüyor."

Sonra kürsüye Bülent Arınç geliyor...

Konuşmasında önce Özen'e övgüler düzen Arınç, sonra "biat" sözcüğüne itiraz ederek devam ediyor:

"Ben bugün Tayyip Erdoğan'a da biat etmemiş bir adamım, çünkü bizim partimizde biat inancı ve kültürü yok. Bunu herkes bilsin. İnanacağız, koşacağız.

Ben meclis başkanıyım, o başbakan, ben protokolde 10 adım öndeyim, kendisine söyledim; o da bilir 'Ben meclis başkanıyım, ama sen benim genel başkanımsın. Genel başkanım olarak bana ne emredersen benim görevim odur.

Meclis Başkanlığı görevinin dışında, siyasi çizgimiz itibarıyla 5 sene sonra ayrıldım, kimse bana 'ayrıl' demedi.

Kendisine gittim dedim ki; 'Ben ayrıldım nerede bana hizmet düşüyorsa söyle. Gerekirse Genel Merkez'in telefonlarına bakacak bir adama ihtiyaç varsa ben orada hazırım' dedim."

İnsan bu sözleri okuyunca tebessüm etmekten kendini alamıyor.

"Bizim partimizde 'biat' kültürü yok. Ben Başbakan'a bile biat etmedim" diye söze başlayıp, üç dört cümle sonra "Kendisine gittim dedim ki, 'ben ayrıldım nerede bana hizmet düşüyorsa söyle. Gerekirse Genel Merkez'in telefonlarına bakacak bir adama ihtiyaç varsa ben orada hazırım' dedim" diye bitiriyorsa, tebessüm etmekten başka şey yapamıyorsunuz.

Aslında Arınç'ın itirazı "biat edilmesine" karşı değil, bunun "açıkça ifade edilmiş olmasına" yönelik...

"İştişare"adı altında partide işleyen bir 'biat kültürü' olduğunu anlamak için kahin olmaya da gerek yok!

Parti içinde hiçbir eleştirinin olmadığı, farklı politikaların da bir seçenek olarak dile getirilemediği, partililerin özgürce siyasi yarışa giremediği bir siyasi süreç 'biat'tan başka hiçbir kavramla adlandırılamaz. Sözcüğün kaynağının dini olması, onun işlevsel olarak benzerliğini ortadan kaldırmıyor. (Biat: Bir kimsenin egemenliğini tanıma - TDK)

Zaman zaman yaptığınız "kontrollü" çok adaylı seçimler de bu gerçekliği değiştirmez...

Demokrasilerde istişarenin yeri halkın, seçmenlerin, parti üyelerinin, delegelerin bizzat kendisidir...

İstişareyi genel seçimse halk, parti kongresiyse üye ya da delege yapar.

Ama partiniz, 7 adayı Ankara'ya çağırdı ve "istişare" sonucu "Cihat Çini" dedi. Kongre yapıldı ve kimsenin aday olmaya cesaret edemediği bir oylama sonucu "Cihat Çini" seçildi.

Peki kaç oyla?

401 kayıtlı delegeden 265'i oy kullanıyor. Çini, 167 delegenin oyuyla İlçe Başkanı seçiliyor. 98 oy ise geçersiz sayılıyor. Yani protesto ediyorlar.

Oysa bu 401 delege birkaç ay önce "seçilmişti". 234 delege seçime ya katılmıyor ya da protesto ederek geçersiz oy kullanıyor.

Buna seçim değil, olsa olsa atama denir!..

Şimdi söyler misiniz, Cihat Çini, bundan sonra görevini sürdürürken, parti üyelerini, delegelerini mi dikkate alarak görev yapacak, yoksa genel merkezi mi?

Artık bu demokrasi oyununu bir kenara bırakın! Sahici olun. Ne kendinizi, ne de bizleri kandırmaya çalışmayın.

Demokrasi sizin inandığınız parti politikaları ve çizgisi demek değil. (Ola ki doğru politikaları da savunuyor olabilirsiniz.)

Siz de, sizden önce on yıllardır Cumhuriyet tarihi boyunca başka partilerce de bolca icra edildiği gibi halkınıza, seçmeninize, parti üyelerinize güvenmiyorsunuz. Eğer parti üyelerinizi ve delegeleri özgür bir demokrasi sürecine bırakırsanız "ya davulcuya, ya da zurnacıya kaçacağına" inanıyorsunuz. Parti üyelerinizi bir istatistiki rakam olmanın ötesinde "sahici" bir siyasi aktör olarak siyasi hayata katılmasına müsaade etmiyorsunuz. Onun için adına "istişare" dediğiniz seçim öncesi önseçim yapıp, sonra yasal mevzuata uygun bir işlem yapıyorsunuz.

Aslında bunda da haklısınız; çünkü halkın siyaset üretmesine, siyasete katılmasına izin vermediğiniz için, ürettiğiniz siyaseti yukardan aşağı dayatıyorsunuz. Bunun için de yukardan aşağı "kadro kuruyorsunuz"...

Buna 'biat'tan başka bir şey denilemez...

Demokrasi "bahşedilen" değil,"yaşanılan-kurulan-yaratılan" bir süreçtir. Bunun Türkiye'de başkaca hiçbir parti tarafından yapılmıyor olması da sizi haklı kılmaz ve meşrulaştırmaz...

Eğer bu siyasi anlayışınızı ve demokrasiyi derinleştirmeme direnişinizi sürdürürseniz -ki öyle gözüküyor-, yakın siyasi gelecekte partinizin de sizden öncesi siyasi partiler gibi nasıl savrulup gittiğine, dağıldığına tanıklık edeceksiniz.

Emin olun sizden öncekiler de, hiçbir zaman gitmeyeceklerine; güçlerinin, kudretlerinin bitmeyeceğine inanıyorlardı.

İsterseniz, "güç sarhoşluğundan" sıyrılıp, sakince bunun anlamını derinlemesine biraz daha düşünün...

Çünkü görülüyor ki, siz de "otoriteyle" birçok alanda kontrolü sağlama dönemine girdiniz...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.