Bir avuç gönüllü insanımızın önderliği; kurumlarımızın farkındalığı ve desteği ile süren ‘Perşembe Konserleri’ büyük bir özenle devam ediyor…
Sevgililer Günü ertesinde, ne çok dostu gördük bir arada.
Sevgi yüklü dostlara aşinayken; sevdik, sevindik…
Keyifli bir program hazırlanmıştı yine.
ÖN SÖZ
Yazının sonunda yazarım ama, en baştan ifade etmem şart.
Bursa farkında değil; biliyorum.
Ve hatta ülkem bile, farkında değil bu değerli sanatçıların.
Yaygın medya marifetiyle, magazin sanatçılarının(?) abuk haberleriyle yutturulmasına, dip seslerin silindiği ve ses kayıtlarının temizlenerek hepimize servis edilmesine, nasıl olsa alıştık.
Harika bir orkestra eşliğinde, canlı performansları en son ne zaman izlediniz ?
Sözgelimi; önceki akşam Sevgililer Günü için organize edilen özel gecede Bursa Devlet Bölge Senfoni Orkestrası ve solistlerin performansına, hangi medya ilgi gösterdi?
Bırakın yaygın medyayı; yerel medya dahi bu keyifli konseri ekranlarından yayına alabilse, ne büyük hizmet olacak üstelik.
Üstelik, izlenme oranı kesinlikle yükselirken, kulakların pasları silinecekti...
En azından yerel ekranlara soruyorum :
- Niye sizler özel bir sponsorluk anlaşması yaparak, Perşembe Konserleri’ni daha geniş kitlelere ulaştırmıyorsunuz?
MÜTHİŞ…
Biz önceki akşam, her anından keyif alıp, zaman zaman birlikte seslendirdik eserleri.
Şef Emin Güven Alaçam, öyle müthiş, öyle canlı bir eser ile başladı ki, şaşarsınız:
Juan Tizol ve Duke Ellington tarafından 1936 yılında Ellington Orkestrası ile seslendirilen enfes bir caz parçası:
Caravan!
Her ne kadar sözleri olsa da (Irving Mills) genelde enstrümantal olarak icra edilen eser, nadiren seslendiriliyor.
Ben yine de size minik bir sufle vereyim:
Gece ve üstündeki yıldızlar, çok parlıyor
Solan ışıklarının gizemi
Karavanımızın üzerinde parlıyor…
Burada mavinin altında yanımdasın
Aşk hayalim gerçek oluyor
Çöl karavanamızın içinde.
Müthiş doyurucu ve şaşırtıcı bir eser olarak beynime ilişti bile. Baterinin o muhteşem girişi, trambonun bizi içine çekmesi, romantik aşk filmlerine uzanmamıza sebep olurken, her saniyede aşkın coşkusunu hissettik.
SONSUZ AŞK
Ardından Lionel Richie’nin yazdığı ve Diana Ross ile düet yaptığı ‘Endless Love’ Sonsuz Aşk geldi, pir geldi. Bizdeki düet de; Evrim Özkaynak ile Sedat Yüce ile gerçekleşti :
Aşkım;
Hayatımda sadece sen varsın,
Tek şey bu doğru..
Benim ilk aşkım,
Aldığım her nefessin,
Attığım her adımsın..
Ve ben;
Bütün aşkımı
Senle paylaşmak istiyorum..
Evet!
Sen her zaman
Benim sonsuz aşkım olacaksın..
İki kalp,
İki kalp tek bir kalp gibi çarpacak..
Hayatımız yeni başladı
Ve sonsuza kadar,
Seni kollarımın arasında tutacağım..
Çünkü bebeğim; Sen,
Kimsenin reddedemediği tek kişisin..
İçimde var olan aşk..
Ve ben hepsini sana veriyorum..
Benim sonsuz aşkım....
(Elbette sizlere Türkçe çevirisini aktarmam gerekiyor-du.)
Şimdi söyler misiniz lütfen; Sevgililer Günü bağlamında, sözleri bu kadar güzel bir melodi olabilir mi ?
Evrim Özkaynak ile Sedat Yüce’nin performansını da unutmayalım. Harikaydı…
SENİ SEVİYORUM
Eee ! normal değil mi ?
Sevgililer Günü anısına konser planlandıysa; 1969 yılından günümüze, Lara Fabian ‘Je Taime’ demiz mi ?
Caz, funk, latin ve pop türlerinde büyük ses Serra Erkoç’un yorumuyla, duygularımız en yüksek noktaya çıkmaya devam ediyor :
…seni seviyorum,
seni seviyorum
deli bir insan gibi
bir asker gibi
sinemadaki bir star gibi
seni seviyorum,
seni seviyorum
kurt gibi,
kral gibi
olmadığım bir adam gibi
işte görüyorsun seni böyle seviyorum…
Doğrusunu söylemek gerekirse Serra Erkoç’u ilk kez dinliyorum. Çok güçlü bir gırtlağa sahip; sanırım genetik. Zirveye çıktık…
GEL EY SEHER !
Polad Bülbüloğlu bestesiyle ‘Gel, ey seher’ ile seslendiler hepimize. Solistlerimiz ekledi ardından
Es deli rüzgar bu günü götür
O biten ömrü yeniden getir.
Anladınız; daha yolun başındayız ya melodilerin. Hepsini yazmaya, elbet yer yetmez.
Sezen Aksu’dan Hoşgörü, ne kadar da naif. Öyle değil mi ?
Artık bir başka duygular
Bir başka dünya insanlar
Gerçek yolunda hoşgörüyle
Mutluluk var yanımda
Duygular yüreğimde yıllarca boğuştu
Artık o deli nehir denizlerde duruldu
Geçip gitti fırtına rüzgar meltem oldu
Yağmur oldu güneş oldu…
Jade Bird ‘Cathedral’ den seslendi :
…Ölene kadar söz verdik
Ve seni asla geride bırakmayacağıma ant içerim
Ama ışığı gördüm, ah, ışığı gördüm
Beni çok güvende hissettirdin
Bunu dün gibi hatırlıyorum…
Yaşlandık mı ne ?
Dolly Porton 1973 yılından ‘I will always love you’ parçasıyla sarmaladı bizi :
Yolun her basamağında seni düşüneceğim
Ve seni her zaman seveceğim
Her zaman seveceğim…
AŞK…
Sonsuz bir delilik…
En azından ben öyle biliyorum :)
Sezen Aksu’nun 'Ne haber aşktan' şarkısıyla devam ettik.
Bak yaldızlarımı döktüm
Açtım kapılarımı gir içeri
Gör parklarımı bahçelerimi anla
Ben büyük harflerden ürktüm
Ben anlamam toptan tüfekten
Ben anlamam taştan yürekten
Anlamam Akıntıya kürekten
Bunları boşver ne haber aşktan…
Anladık ki, orkestramız ve solistler ara vermeyecek. Coşmuş gidiyorlar bizlerdeki coşkuyu görünce. Sırada Kenan Doğulu’dan bir eser var-mış:
Aşk oyunu buna derler güzelim
Seçmelisin birini
Bir şöyle bir böyle derken
Kaçırıp harcarsın sevgileri
Yeni aşk caydırır çoğu zaman aldatır
Gelen gideni aratır
Aşk oyunu buna derler güzelim aklını başından alır...
KARA SEVDA
‘Sana gülmeler yaraşır’ dedik hep birlikte.
Hep birlikte ‘Happy’ dedik :
Birlikte el çırpıp,
eğer yapmak istediğinin bu oluğunu hissediyorsan
Çok mutluyum…
Sonra;
‘Küçük bir aşk masalı’ dinledik gençlik günlerimize gidip :
Deliler gibi seviyorum bak (geçer bunlar)
Sana söz, ömür boyu sürecek (hayal bunlar)
Ne hayal ne düş ne de yalan yok
Bizim, bizim gelecek
Ne olur bir an unutup kalsa
Ne olur biraz rüyaya dalsa
Ne olur gerçek olsa masallar
Ya da biz masal olsak…
Hemen akla Levent Yüksel’in dizeleri geldi.
Ya sonra:
Bugünün bir de, yarını var
Mutluyduk belki, bugüne kadar
Ya sonra?
Ne yaparım senden sonra?
Acımadan geçer yıllar
Zamanla yalnızlık başlar
Yola çıkar pişmanlıklar…
Bitmez şarkılar; ‘Ne yaparsan yap, aşk ile yap’ diye çınladı salon tabii ki.
Üzerine Barış Manço’nun Japonya’yı dahi ayağa kaldırdığı 'Kara Sevda’yı ekledik hep birlikte :
Çocukça bir aşk deyip de geçme, sakın gülme halime
Nasıl olduğunu anlayamadım ama seviyorum seni delicesine…
Finale geldiğimizde, Serra Erkoç, sahneye amcası ünlü sanatçı-bestekar Fatih Erkoç’u davet etti.
Solistlerimiz ve salon; 'Kara Sevda’yı hep birlikte seslendirdi :
Eksi kırk derece soğuk suda bile yüzerim inan ki
(inan ki, inan ki)
Kara sevda, kara sevda dedikleri daha ne olabilir k i?
Kara sevda, kara sevda, seni benden kim ayırabilir ki ?
SON SÖZ
Ön sözde belirtmiştim aslında.
Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası, bu kent için çok önemli bir değer.
Kentimizin bu değerin farkına varabilmesi için, sadece gönüllü insanların ve kurumların gayretiyle ol(a)maz ki.
Elbette öncülerimiz var; iyi.
İyi de; yetmez ki.
Magazin dünyasının abudik-gubidik, kıytırık sesli sanatçılarının(?) peşinden koşmayı lütfen bırakın artık.
Kanallarınızda canlı yayınlayamıyorsanız eğer, geniş haberler ile bu dev ekibi kentin daha geniş kitlelerine ulaştırmaya, tanıtmaya özen gösteriniz.
Dijital dünyamızdan nitelikli paylaşımlar sayesinde; ilgiyi ve özeni oluşturup, sosyal farkındalığı geliştirelim.
Göreceksiniz; bu kent, çok daha değerli ve nitelikli yapıya doğru yürüme yolunda, bir adım daha atacak.
Sözüm, minicik bir kibrit alevi sadece…