SON DAKİKA
Hava Durumu

Matruşkaya dönüşen açılım süreci

Yazının Giriş Tarihi: 17.04.2015 09:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.04.2015 09:02

Sen bana dokunma ben de sana dokunmayayım anlayışı egemen(idi)..

Bir taraf çatışmasızlık ortamından oy devşirmeye, diğer taraf kendini meşrulaştırarak alan genişletmeye çabalıyor...

Görünürde çözüm için görüşmeler yapılıyor; heyetlerin biri gidiyor diğeri geliyor... Ada, dağ, bayır dolaşıp dururken barış türküleri dillendirdiler.

Halk içerisinde inanılmaz bir barış ve huzur duygusu oluşturdular ve bu duyguyu sonuna kadar sömürdüler.

"Kürt sorunu çözeceğiz" diyenler, güçlerini Suriye üzerinden adeta test etmeye çabaladılar. Nasıl barış görüşmesi ise...

Suriye'deki Esed(mi?) Esad(mı?) muhaliflerine onlarca tır dolusu silah gönderildi. PKK ise Suriye'deki Kobani'ye Türkiye'den ve Kandil'den silahlı elemanlarını gönderdi. İşin garip tarafı ülke içinde "Çözüm için barış görüşmeleri" yapanlar, Suriye'de birbirlerini yok etmek için amansız bir mücadeleye girdiler.

Bu olayın yansıması olarak Türkiye'de "Kobani Olayları" diye anılan şiddet sarmalını yarattı.

Görüldüğü kadarıyla iki taraf da çözüm konusunda samimi değiller. Samimi olsalardı, Suriye'de bu derece davranmaları söz konusu olmazdı. Ensede silah olduğu halde nasıl bir barış görüşmesi olur kimse bilmiyor. Aslında biliyorlar da iki tarafında işine öyle geliyor.

Yüz yıllık bir sorunu çözeceğim diye ortaya çıkanlar, muhalefeti dışlayarak, Meclis'i devre dışına iterek, hatta kendi partisi içinde dahi kimsenin bilmediği, "görüştük, görüşmedik, ben değil devlet görüşüyor, evet benim bilgim dahilinde görüşülüyor" aşamasına dönüşürken sürekli muhalefet suçlandı. "Bunlar var ya bunlar, eski Türkiye'nin kalıntıları" diye sürekli suçlanarak, çatışma ve savaş istedikleri propagandası yapıldı.

Muhalefet dönüp sürekli sordu; "Bize bilgi verin, karşı çıkışımızın ya da desteğimizin gerekçesini topluma açıklayalım."

İktidar ise sürekli olarak; "Hayır, biz size bilgi veremeyiz, süreç zarar görür" deyip durdu. Çünkü ortada ne doğru dürüst bir çözüm planı vardı, ne de ciddi bir çözüm iradesi. Hep seçimlere yönelik hamleler söz konusu idi.

Bir taftan "evet ama yetmezciler" diğer taraftan siyasal iktidarın "Pravda gazeteleri" koro halinde "yüzyıllık sorun ha çözüldü ha çözülecek, ah şu muhalefet olmasa çözüm tamamdır" gibi hava yaratıldı.

Derken tarihler 2015'in Nisan ayını gösterirken gelen seçim anketleri her şeyi birden alt üst etti.

"Sen bana, ben de sana dokunmayayım" gitti; birbirlerini nasıl punduna getireyim de gücünü kırayım aşamasına gelindi. Bunun böyle olacağını sağır sultan bile biliyordu...

"Kürt sorununu" çözüyorum diyenler birden "ne Kürt sorunu be kardeşim, öyle bir şey yok" demeye başladılar...

Şuna kesin olarak inanıyorum ki, Türkiye'de Türkleri ve Kürtleri ayrıştıracak kültürel ve toplumsal oluşuma kardeş halklar hiçbir zaman izin vermedi, vermeyecek de...

Aksi halde Anadolu'nun her tarafında iç içe yaşayan kardeş topluluklarda büyük sorunlar yaşardık...

Bir toplum sorunlarını açık şekilde tartışamıyorsa, farklı bakış açılarını dillendiremiyorsa sorunlarının çözüm yollarını nasıl bulacaktır? Kısa süreli siyasal çıkarlar, punduna getirip saf dışı bırakma anlayışı, birlikte yaşayacağız deyip o ülkenin simgesi olan bayrağa ve İstiklal Marşı'na saygı göstermediğinizde, haksızlığa uğradığınızı nasıl ifade edeceksiniz?

Bence Türkiye'deki "sorunlarımız nedir?" anlayışından ziyade "bizleri bir arada yaşamaya zorlayan nedenler nelerdir?" üzerinde daha fazla kafa yormamız gerekiyor.

Ayrıştırıcı yönlerimizden ziyade birleştirici yönlerimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Silah elde barış görüşmesi olmaz. Güven sağlamadan, kısa süreli çıkarlar sağlarım anlayışı sorunu çözmek yerine, sorunun daha da derinleştirmesine yol açar; açıyor da...

Siyasal alan açılarak hem çocuklarımızın ölmesinin önüne geçilmeli hem de milyarların silaha gitmesini önlemeliyiz...

Artık geleceğimizin zehirlenmesine toplumca izin vermeyelim...

Türkü'de Kürdü'de "biz kardeşiz" diyoruz; o zaman kardeşliğin gereklerini yerine getirmek herkesin görevi olsa gerek...

Kürt sorununun çözümü ne İmralı'dadır, ne de Kandil'de, ne de birilerinin emri altında üç beş kişinin gizli görüşmelerindedir; asıl çözüm yeri TBMM'nin ta kendisidir.

Ülkeyi yöneten siyasal güçlerin iktidar+muhalefet (Meclis içi ve dışı) hepsi bu sorunun çözümü içinde olmalıdır. Aksi halde "Kürt sorunun" çözüleceğine inanmıyorum.

Cambazlık yapmanın; "send e kimsin ki sana bilgi vereyim" demenin anlamı kalmadı artık... "Ben iktidarsam çözerim" anlayışından "bu muhalefet yok mu bu muhalefet, bunlar yüzünden çözemiyorum" aşamasına geçildi.

Bir toplum kendi sorununu çözme iradesini gösteremediği sürece, siyasal ve ekonomik çıkarları söz konusu olan güçler mutlaka burunlarını sokarlar.

Bugün gelinen aşama, üzülerek belirmek isterim ki bu aşamadır.

Kürt sorunu korkarım ki, önümüzdeki yıllarda "Filistin sorunu" gibi uluslararası bir sorun haline geldiğinde daha büyük sorunlar yaşayacağımız kesin...

twitter.com/yazicimuhsin

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.