SON DAKİKA
Hava Durumu

Eğitimde yaşadığımız temel sorunlar

Yazının Giriş Tarihi: 07.03.2014 09:45
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.03.2014 09:45

Ne öğretmen yetiştirme sistemini oturtabildik ne eğitimde alınan şura kararlarını yaşama geçirebildik.

Türk Millî Eğitim Sistemi açısından Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren düzenlenen millî eğitim şûralarının önemi herkes tarafından kabul edilen bir gerçektir.

İlk kez, 1921 yılında Maarif Kongresi adıyla Ankara'da düzenlenen ve Atatürk'ün bizzat cepheden gelerek açılışını yaptığı Millî Eğitim Şûraları; 1923, 1924 ve 1925 yıllarında toplanan "Heyet-i İlmiye" çalışmaları ile devam etmiştir. Bugünkü adıyla Millî Eğitim Şûraları'nın ilki ise 1939 yılında yapılmıştır.

Zaman içerisinde bütün toplum katmanlarının katılımı ile düzenlenmiştir.

Biraz istatistiki bilgi verelim. 13-17 Kasım 2006 tarihlerinde düzenlenen 17. Millî Eğitim Şûrası'na davet edilen yaklaşık 850 kişinin toplumsal dağılımı:

Yüzde 14.55'i tabii üyelerden, yüzde 36.49'u MEB mensubu resmî-özel kuruluş temsilcilerinden, yüzde 17.09'u akademisyenlerden, yüzde 10.97'si sivil toplum kuruluşları temsilcilerinden, yüzde 10.97'si diğer kamu kurumları temsilcilerinden, yüzde 6.24'ü yerel yönetim temsilcilerinden ve yüzde 3.70'i de yurt dışından gelen temsilcilerden oluşmuştur.

Dışardan bakılınca bütün toplumsal kesimlerin katıldığı gözlemleniyor. Alınan karalar incelendiğinde sağlıklı tespit edildikleri de görülüyor.

17. ve 18. Milli Eğitim Şura karar sayıları konusundaki istatistiki bilgi verelim;

17. Milli Eğitim Şura kararları

Türk Milli Eğitim Sisteminde Kademeler Arasında Geçişler, Yönlendirme ve Sınav Sistemi
A- Özel eğitim: 35
B- Okul Öncesi Eğitim: 11
C- İlköğretim: 12
D- Ortaöğretimde Kademeler Arasında Geçiş, Yönlendirme ve Sınav Sistemi: 8

Küreselleşme ve Avrupa Birliği Sürecinde Türk Eğitim Sistemi
A. Yaşam Boyu Öğrenme: 26
B. Eğitimde Hareketlilik: 24
C. Eğitimde Nitelik: 47
Toplam iki ana yedi alt başlıkta alınan karar sayısı: 163

18. Eğitim Şura Kararları daha yeni 2011 yılı içinde yayımlandı.

Öğretmenin yetiştirilmesi, istihdamı ve mesleki gelişimi: 34
Eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği: 50
İlköğretim ve Ortaöğretimin güçlendirilmesi, orta öğretime erişimin sağlanması: 38
Spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi: 42
Psikolojik danışma, rehberlik ve yönlendirme: 33
Toplam beş ana başlık altında alına karar sayısı: 197

2006 ve 2010 yıllarında yapılan son iki "Milli Eğitim Şura Karaları" toplam sayısı: 163+197 = 360.

Şimdiye kadar yapılan Eğitim Şura Kararlarını açıp bakın bakalım ne kadarı uygulanabilmiştir.

Yukarıda çıkardığımız istatistikî sayılardan yola çıkarak bazı sorular sorarak değerlendirmelerde bulunabiliriz.

Bunca emek sonucu oluşturulan kararlar neden yaşama geçmez. Geçirilemez. Bu sorunun yanıtı temel nedendir.

Siyasi, ideolojik ve ekonomik nedenler "Milli Eğitim Şura Kararları" önünde en büyük engeli oluşturmuştur.

Siyasal iktidarlar birbirlerine taban tabana zıt eğitim politikaları benimsemişlerdir. Bırakın siyasal iktidarları aynı siyasal iktidarın değişik bakanları bile devamlılık sağlayamamıştır.

"Milli Eğitim Şura Kararları" ne olursa olsun, "Eğitim Bürokrasisi" bildiğini okumuştur. Okumaya da devam etmektedir.

Günübirlik sorun çözme hastalığı genlerimize kadar işlemiştir. Var olan yılı kurtardık mı tamamdır diyoruz.

Sadece iki konuda sizlere bilgi verelim.

Birinci olarak, "Okul Öncesi Eğitim" ülkemizde ne durumdadır?

Merak eden "Milli Eğitim Bakanlığının" internet sayfasından alır. Bir de girmeye çalıştığımız "Avrupa Birliği'ndeki sayılara bakınız.

İkincisi, Öğretmen yetiştirme politikası nedir? 80 yıldır bir öğretmen yetiştirme sistemimiz olmamış. Öylesine gülünç durumlara düşmüşüz ki; mektupla uç-beş ayda öğretmen yetişirmişiz.

Ve demişiz ki gelin çocuklarımızı 21. Yüzyıla hazırlayın. Üç-beş ayda ancak domates yetişebiliyor. Günümüzde ne fark var. Eğitim Fakülteleri arasında koordinasyon bile sağlayamıyoruz. Hangi yıl, kaç branşta öğretmen gereksinmemiz var bilinmiyor. Yakın gelecekte on binlerce öğretmen açıkta kalacaktır. Ve sadece öğretmen olarak yetiştirildiği halde.

Şimdi değişik açıdan başka soru soralım. 750.000'ne yakın öğretmen ordusu görev almakta. Bu öğretmenlerin ne kadarı eğitim şura kararlarından haberdardırlar. Ne kadarını tartışmışlardır. Sorun öğretmenlerden mi yoksa sistemin kendi içerisinden mi kaynaklanmaktadır?

Bizce "Eğitim Bürokrasisi" Ankara'dan tepeden inme kararlarla sorunların çözüleceği hayaline kapılıyor. İyi niyet ve çabaların yeteceğini düşünüyorlar.

Ben bilmem bir üstteki bilir mantığı ve anlayışı Osmanlı'dan bugüne özünde bir değişikliğe uğramamıştır. Yetki ve sorumluluk tabana yayılmayınca taban yukarıdan alınan kararlara yabancılaşmaya ve süre sonra tepki vermemeye başlıyor. Yani mesleğine ve görevine yabancılaşıyor.

Okullardaki en küçük öğrenci kaydına bile bakanlık karışır hale geliyor.

Bu sorun nasıl mı aşılacak?

Şimdilik bir ilacı olduğunu zannetmiyorum. Ben yaptım oldu. Hadi gidin uygulayın diyen zihniyet ve mantık var oldukça çare bulunması da mümkün değildir.

Halka hoş görünme adına eğitim sistemi diye bir şey kalmadı. Biz bir hastalığımızı düzeltirken mutlaka başka hastalık yaratma hünerimiz toplumca ünlüyüzdür. Yurttaşa tepeden bakan anlayışı düzeltelim derken, yurttaşa eğitimcilerimizi ezdirmeyi marifet zannediyoruz.

Evet, devlet okullarında eğitim ücretsizdir. Anayasamızın 24 maddesi tartışmaya yer vermeyecek kadar açıktır. Hele kayıt dönemlerinde yurttaşı kışkırtırız. Hele bir para istesinler onlara gösteririz biçiminde yurttaşa yansır.

İlköğretim okullarında kadrolu memur var mıdır? 1.500 - 2.000 öğrencili okullarda kaç yardımcı personel vardır? Yıl içindeki küçük onarımlar için ödenek ayrılmış mıdır? Kimsenin umurunda değildir. "Eğitim Bürokrasisi" tepede koltuklarında rahatça yaşarken, yerel kaynakları kullanın demek çok kolay geliyor. Eğitimin uç beyleri olan okul yöneticileri inanılmaz sıkıntılar yaşamaya başlıyorlar.

Artık sınav sistemini tartışmanın anlamı kalmamıştır. Eğitim sistemi kendi verdiği not değerlerine kesinlikle güvenmediğinden okullar arası geçişleri ortak sınava bağlamıştır. Bölgeler arasında hatta aynı bölge içerisinde okullar arasında inanılmaz uçurumlar oluşmuştur. Yurttaş gittiği okuldan kaliteli eğitim alamayınca diğer eğitim kurumlarına saldırır olmuştur. Buda başlı başına sömürü aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Birçok eğitim kurumu ve eğitimciler giderek yozlaşmanın eşiğine gelmişlerdir.

Ölçme değerlendirmede bu yozlaşmadan kendini kurtaramamaktadır. Kesinlikle Okul Öncesinden başlayarak öğrenci veri tabanı oluşturulmalıdır. Her aşamada var olan gelişim kesinlikle değerlendirilmelidir. Örneğin ilköğretim okulu 8. Sınıfında öğrenci "Matematik Dersinde" 85 puan ortalama ile tamamlamış. Liseye başladığında 9. Sınıfta bu öğrenci notunu 25-30'a kadar düşürdüyse, hemen acilen araştırılmalı. Çocuğun yaşamında mı bir değişiklik oldu, yoksa 8. Sınıf matematik öğretmeni mi sağlıklı değerlendiremedi ya da 9. Sınıf öğretmeni mi sağlıklı değerlendiremedi. Sorun tespit edip üzerine gidilmelidir.

Sosyal faaliyetler zaten eğitim sistemi içerisinde oturmuş değildir. Spor, sanat derslerindeki başarılar öğrencinin geleceğinde etkili olmadığından öğrenci veliler zaten uzak durmaktadırlar. Öğrenciler ve veliler öğretmen ve yöneticilere yalvarır hale gelmişlerdir. Ne olur bizim çocuklara sosyal faaliyetlerde görev vermeyin, dershaneye gidiyor. Birde okulda uğraşmasın. Bunu sorun olarak kabul etmeyen öğretmen ve veliler var olduğu sürece zaten var olan eğitim sorunlarının çözümü de zorlaşmaktadır.

Okullarda başarının kıstası sadece "Sınav başarıları" temel alınmaktadır. Sistem ya da sistemsizlik öylesine zalimce işliyor ki yıllardır bu hastalığa dur diyecek kimse çıkmadı. Ya da çıkmaya cesaret edemedi. Eğitim bölgelerinde başarılı gözüken okullardaki öğrenciler sınava girdiklerinde ek puan almaktadırlar. Çalışkan ama kent çeperlerinde eğitim gören ve gelir düzeyi düşük aile çocukları ise aldığı puanın altına düşmektedir. Böylesine zalimce uygulamayı kim bulduysa ona eğitimde fırsat eşitliği nasıl bozulur madalyası verilmelidir. Efendim, her okul çabalasın, okullarda kalite artsın gibi gerekçeleri ileri sürmek bu ülkede yaşamadıklarının göstergesidir.

"Eğitim Bürokrasisi" dediğimiz işte budur. Bir kere okullarda eğitimde kalite birliğini sağlamadığınız ve dershane sistemini kaldırmadığınız sürece öğrencileri aynı sınava eşit nasıl sokacaksınız. Öğrencilerimiz ve velilerimizi dershane soygununa bilerek alet etme noktasına gelinmişidir. Sınava sayalı dershane sistemi eğitimi adeta zehirlemektedir.

Ülke olarak üç beş yılda büyük eğitim şuraları toplayıp sorunlarımızı çözeceğimiz ilan ederiz. Onca emekte harcarız. Ama alınan kararlar bir kenarda bekler, hatta ayak bağı olaraktan görürüz. Eğitim yöneticilerini nasıl atayacağımız konusunda bir gelenek oluşmamıştır. Aynı iktidar, aynı bakan kendi uygulamalarında defalarca değişikliğe gitmektedir. Kendi aldığı kararları kendisi çiğneyip yok etmektedirler. Öğretmen ve hele iyi eğitim yöneticisi yetiştirmenin uzun zaman ve emek aldığını bilmeyen karar vericiler kısa sürede işleri çözeceğim diye arapsaçına çeviriyorlar.

Eğitimde görev alan genç arkadaşlar, yönetim alanında görev almak istiyorlarsa kariyerleri konusunda net bir bilgileri oluşamamaktadır. "Saldım çayıra Mevlam kayıra" sistemi hala geçerliliğini korumaktadır.

Korkutarak eğitim sistemini işleteceğini zanneden eğitim bakanları çıktı. Artık bakandan, müsteşar ve daire başkanları korkar, onlardan il milli eğitim yöneticileri, onlardan ilçe milli eğitim yöneticileri, onlardan okul yöneticileri, onlardan öğretmenler, onlardan öğrenciler korkar. Bir zincirin halkaları gibi birbirini çekip gider. Denetim ve işleyiş korku üzerine kurulmuştur.

Bizim yukarıda bahsettiğimiz eğitim sorunları eğitim şuralarında tartışıldığına göre çözüm yoluna gidilemeyişinin nedenleri giderilmediği sürece havanda su dövmeye devam edeceğiz.

Ya devlet başa ya kuzgun leşe kültürü hala bütün kurumlarda işleyişini sürdürmektedir.

Görev yetki ve sorumluluk temelinde dağılsa, sorunların çoğu oluşamadan zaten çözülecektir.

Ama bu durum karar vericilerin işine gelmediğinden bütün yetki ve kararlar merkeze toplanınca kocaman hantal bir yapı oluşuyor.

O zaman buyurun çözün demekte bize düşüyor.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.