SON DAKİKA
Hava Durumu

Yaşamak / Anı Biriktirmek

Yazının Giriş Tarihi: 19.06.2022 16:17
Yazının Güncellenme Tarihi: 19.06.2022 04:17

Yıllar önce genç bir kadının gözyaşları içinde, dudakları titreyerek, anlattığı o hüzünlü  hikayeyi hiç unutamadım. Genç kadın, 8-10 yaşlarındaki oğlunun -doktorların ifadesiyle- birkaç yıllık, belki de birkaç aylık ömrünün kaldığını öğreniyor. Kadın, ilk şoku atlatıp, biraz kendini toparlayınca, tekrar doktorun karşısına çıkıyor ve "Ne yapmalıyım?" diye soruyor. (Doktor bu ya, bir cevabı olmalı...) Oluyor da, doktorun cevabı çok kısa ve bana göre çok da öğretici: "Olabildiğince çok anı biriktir," diyor.

Aradan çok zaman geçti, ama bu hikaye kafamın bir yerlerinde dolanır durur. Ne dersiniz; yaşamak, bir yanıyla anılar biriktirmek mi? Aslında her şeyi biliriz de, günlük yaşamın hayhuyu içinde bazı küçük ayrıntıları çok kolay mı atlıyoruz? Kim bilir, belki de yaşamın özü o küçük ayrıntılarda gizlidir?

Çocukluğumun geçtiği topraklardan başka dünyalara, hayallere, heyecanlara, umutlara yelken açalı çok oldu. Bedeli zaman zaman çok ağır da olsa, bundan hiçbir zaman pişman olmadım; ama bazı küçük özlemler de hep bir yerlerde birikti. Meselâ, bir bahar sabahı, gün ağarmadan, çocukluğumuzdaki evimizin yıkığının olduğu yerde, ailecek bir kahvaltıda buluşmak. Kardeşler, eşler ve çocuklarla. Böylesi bir buluşmadan umudu kesmiş olmalıyım ki, o taraflara son gidişimde, sabahın erken saatinde oraya gidip, güneşin doğuşunu izledim. Bir değeri vardır elbet! Böylesi, arada bir çiziktirdiğim bu yazılarda, belki biraz da bu özlemleri paylaşıyorum etrafımdakilerle.

Torosların çam ormanlarıyla kaplı dağlarının, tepelerinin arasındaki evimizin önünde vedalaştığımız o son sabahı nasıl unuturum?

O, serin eylül sabahında, daha şafak sökmeden ailecek ayaktayız. Öğretmen Okulu'na kayıt için istenen evrakları, giysileri ve diğer malzemeleri küçük valizime doldurmuş olarak, gitmeye hazırım. Uzun bir yürüyüş yolu bizi bekliyor. İlk kez bir ceket ve iskarpin ayakkabı giyiyorum. Daha birkaç gün öncesine kadar birlikte halı dokuduğumuz annem, ablam ve kardeşlerimin şaşkın bakışları arasında vedalaşıp, babamın peşine takılıyorum. Geride anılarımı, çocukluğumu, çam ormanlarını, kekik kokularını bırakıp; heyecanla, coşkuyla, umutla, geleceğimi omuzlarıma yüklenmiş olarak yürüyüp gidiyorum. Sabahın sessizliğinde uğuldayan çamların sesini duyuyorum son kez.

O kadar dalmışım ki, evimizin aşağısındaki bodur çamda tüneyen guguk kuşunun uçmasıyla irkiliyorum. Yıllardır, her gece, o kuş orada öterdi ve biz de gecenin karanlığındaki bu sesten korkuyla karışık bir ürperti duyardık. Sanki o kuşun oradaki varlığı ve her gece karanlığa bir gizem katan sesi, bizim gizli bir kutsalımız gibiydi. O sabah çocukluğumu orada bırakıp gitmemle, o guguk kuşu arasında bir bağ kurmuşumdur hep. Aradan geçen bunca yıla karşın, benim için o kuş hala oradadır.

Isparta Gönen İlköğretmen Okulu'nda, 6 yıl parasız yatılı olarak birlikte okuduğumuz sınıf arkadaşlarımla; kırk küsur yıl sonra, 2019 yılı, 17 Nisanında, Pamukkale (Karahayıt)'ta, bir termal otelde buluştuk. (60'lı yaşlarda, 43 yıl sonra, bir termal otelde buluşmak, bir espri değeri taşır mı, bilemiyorum?!)

Akşam, bir salonda toplanıp, biraz eğlenmek, hasret gidermek istedik. Ama, önce herkesin eşleriyle birlikte mikrofonun başına geçip, yaşam öyküsünü kısaca özetlemesi istendiğinde, heyecanla şu birkaç cümleyi söyleyebildim:

"Yaklaşık yarım yüzyıl önce, Gönen İlköğretmen Okulu'nun bahçesinde sınav sonuçlarının açıklanmasını beklerken, sizlerle ilk kez bir aradaydık. O 'an', sınavı kazanamayanlar için ne kadar üzücü olsa da, bizim için müthiş bir mutluluktu. Adım kazananların arasında okunduğunda, merdivenlerden uçarcasına çıkarken, önümdeki hayatı dümdüz ettiğimi düşünmüştüm. Bu belki bir anlamda doğruydu da...

Aradan yıllar geçti; '12 Eylül' karanlığının yaşandığı günlerdi. Bir gece, daha ilk uykumda, bir arkadaşımla birlikte kaldığımız evin kapısı kırılıp, namlular üzerimize doğrultulduğunda; bu kez de artık her şeyin bittiğini düşündüm.

Yıllar sonra Metris'in kapısında tahliye evraklarını imzalarken de; sevinç, hüzün karışımı bir şaşkınlık içindeydim, ne hissedeceğimi bilemedim.

Bugün, o olayın da üzerinden 35 yıla yakın bir zaman geçti. Ne mutlu ki; bu akşam, burada, bu güzel kadınla ve sizlerle birlikteyim," diyerek sözlerimi bitirdiğimde, hafif gözleri dolan, kadın arkadaşların yüzünde, hüzünle karışık bir tebessüm oluştu.

Sevgili dostum Emirhan Oğuz'un harika şiirinden bir bölümü paylaşarak bitirmek istiyorum:

"Yaşam şuncağız bir şey işte

bir defter kalır gidenlerden
ayrı düştüklerimizden bir kitap
yıllar sonra aklına gelir de birden
bakarsın/kuytu dalında bir sayfanın
incecik izler vardır
      diretmişliğimizden

Yaşam şuncağız bir şey işte

altı çizilmiştir kimi satırların
gelseydiniz, karışsaydı gözleriniz çayın buğusuna
böyle koymazdı tozutarak esmesi karın
okursun/için burkulur da biraz
derin gizleri vardır
              birikmiş eski mektupların

...."

Dilerim, sevdiklerinizle güzel anılar biriktirmeye vaktiniz, şansınız olur. Sevgiyle.
 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.