SON DAKİKA
Hava Durumu

"Şehre bir film gelir, Akdeniz olur"

Yazının Giriş Tarihi: 26.12.2022 16:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.12.2022 16:02

Galiba yaşamımızda mucizeleri seviyoruz. Özellikle de sorunlarla karşılaştığımızda. Yatalım kalkalım, sorunlar çözülsün; biz de kaldığımız yerden hayata devam edelim! Bu genel insan psikolojisi midir? Bunu gerçekten bilmiyorum. Hele de dünyanın farklı yörelerindeki insanların davranış kalıplarında böylesi bir ortak yan var mıdır? Bunu da bilmiyorum, ama beynin kolay çözümlere eğilimli olması mantıklı görünüyor. Her ne kadar eşim, "Sen zoru seviyorsun; önce hayatı zorlaştırıp, sonra da çözmeye çalışıyorsun!" dese de.

Bir yılın daha bitmesine sayılı günler kaldı. Her yıl sonunda, geçmiş bir yılın maddi manevi hesaplaşmasını da yapabilsek ne güzel olurdu. Hayata dair esaslı bir öz eleştiri mesela. Biraz daha ileriye gidip, ekonomik olarak da bir hesap kapama olsa, diyeceğim ama, o da çoğunluk için maalesef mümkün görünmüyor. Hele de bütçelerimiz böylesine daralmışken, asgarîsi bile zor ödenen kredi kartları dururken.

Geriye Milli Piyango - "Talih Kuşu" denilerek bir beyaz güvercinin masumiyeti de buna alet edilerek - kalıyor ki, kişisel olarak ondan da çok uzağım. Bilet falan da almam örneğin. Yine de bir piyango düşüm vardır: Yolda bir bilet bulsam, ona da büyük ikramiye çıksa, gibi... Olur mu? Şimdiye kadar olmadı maalesef! Eh, teorik olarak mümkün, o zaman neden olmasın?

Bir de bu büyük ikramiyeye takılmışımdır; adı üzerinde "büyük ikramiye" ama, bu kadar büyük olması şart mıdır? Bir kişiye 200 milyon yerine, daha çok kişiye bölünemez mi? Hem olasılık da o ölçüde artmış olur. Yıllar önce de sormuştum bunu da, etrafımda bu işleri iyi bilenler "Yok, öyle olmuyor," demişlerdi; öyle olursa, çok bilet satılmıyormuş. Bunu da pek aklım almaz, ama vardır bir bildikleri. Demek ki, "Olursa, tam olsun!" diyor insanoğlu, ne bileyim?

Şansı artırmak, daha bilet alırken başlıyor! Hangi bayiden bilet alınacak? Bu çok önemli! Yıl sonuna yakın günlerde, haftalarda ne zaman Eminönü'nden, Yeni Cami civarından geçsem, uzun bilet kuyrukları görmüşümdür çok kez. Bu yıl da aynı manzaralar var mıdır, bilemiyorum? Bu manzarayı her görüşümde bir kere daha şaşırmışımdır. Hatta o kuyrukta bekleyenlere biraz da aşağılayıcı bir gözle bakmışımdır hakkım olmayarak. Anadolu'nun bilmem hangi ilinden gelip, ille de bilmem ne abla gişesinden bilet alma çabası nasıl bir çaresizliğin göstergesidir? Bazı davranışları dışarıdan bakarak anlamak mümkün değil, o duyguyu orada, onlarla birlikte yaşamak gerek belki de anlamak için.

Büyük ikramiye'den söz etmişken, "Çıkarsa ne yaparsın?" konusuna girmeden bu konuyu kapatmak olmaz. Gerçekten de olayın koptuğu yer tam burası oluyor. Mümkün olsa da bu konuyu Cem Yılmaz'la konuşabilme fırsatımız olsa, onun repliklerinde bu konuya vurgu yaptığı kalmış aklımda.

Havadan kazanma işi olunca, sözde harcama da kolay mı oluyor ne? Hani, üç beş ayrı kuruluştan maaş alan bürokratlar da "Hayır hasenata harcayacağım," diyorlar ya, bu da öyle bir şey galiba. Kime sorsan, "Bir bölümünü yoksullara harcayacağım," gibi şeyler söylüyor. Biraz Tanrıyı da işin içine katarak, şansı artırmaya yönelik nafile bir çaba gibi. İşin özü, havadan gelen para "hayır işi" olmadan harcanamıyor. Bir kişi de çıkıp "Gezeceğim, eğleneceğim, altı ayda o parayı bitireceğim." demiyor, ama geçmiş yılların örnekleri hiç de bu söylenenlere uymuyor. Çoğunluğu yine eski günlerine dönmüş birkaç ayda, yılda. Onun için bu konuda da fazla iddialı şeyler söylememek en iyisi. Ne dersiniz?

Bu piyango işinin "milli" olmasını da pek anlamamışımdır, hele de Demirören'le yabancı ortağına da satılmışken. Duyduğuma göre son yıllarda büyük ikramiyeler kimseye çıkmıyormuş. Özelleşmiş olmasıyla ilgili olduğu düşünülüyor, böyle olunca da güvenilirliğini yitirmiş iyice. Gerçi her türlü  kumar ve şans oyunlarında genel bir kural vardır: Her zaman kasa kazanır, ama büyük ikramiyenin hep satılmayan biletlerde kalıyor olması da ilginç bir tesadüf! Bu konu oldukça ayyuka çıkmış durumda. Tam da bu satırları yazmıştım ki, bu yılki büyük ikramiyenin 200 milyon lira olduğunu ve  hepsinin dağıtılacağını öğrendim. Bu yılki reklamlarda büyük ikramiyenin tamamının "dağıtım garantili" olduğu söyleniyor. Bu söylem bile önceki yıllar için açıktan şaibe anlamına gelmiyor mu? Aslında Demirören bu tür bir şeye neden gerek duysun ki, gider Ziraat Bankası'ndan kredi alır. Gazeteleri satınalmak için aldığı kredilerin bile daha ödenmediği konuşuluyor.

Geçtiğimiz aylarda gündem olan Kemer Country'deki golf sahasını, Demirören'den alacağına karşılık alan Ziraat Bankası'nın başlattığı kazılarla ilgili haberler olmasa, bu konuyu burada bitirecektim. Ama bu haberle beraber konu tekrar konuşulur oldu. Aslında oraya Ziraat Bankası'nın el koymasına kimsenin pek bir şey dediği yok, sorun oraya kestirmeden bir de imar verilmiş olması. (Çevre sakinlerinin itirazı üzerine golf sahasındaki kazılara makeme tarafından "yürütmenin durdurulması" kararı verilmiş, bakalım devamı nasıl gelecek? Bu tür davalarda bir hakim değişikliği ile başka kararların da çıktığına tanık olabiliyoruz çok kez. Bekleyip göreceğiz.)

Mesela, bir alacağınıza karşılık bir futbol sahasına haciz koyuyorsunuz, ama bu alacağınızı karşılamıyor. İşin bu aşamasında devlet konuya el atıyor, yani sizin mağdur olmanıza seyirci kalamıyor. Düşünüp bir çözüm buluyorlar ya da o aşamada sizin aklınıza geliyor; oraya villalar yapsanız hiç de fena olmaz! İşte rüyanızda görseniz inanamayacağınız mucize burada gerçekleşiyor, sizin futbol sahasına imar çıkmış. Bir kepçe sokup, başlıyorsunuz hafriyata. Benim bilgim ya da ufkum bu kadar!

Bir de, bu yılbaşı gecesi eğlencesi işi var; bazıları bunun da "milli" olmadığını söylüyor. Diyanet de bu işe sessiz kalamamış yine. Cuma hutbesinde, yılbaşı eğlencesinin "günah" olduğunu anlatmış. Evlerde de eğlence yapmayın diyorlar, ama dışardaki eğlenceler sorun oluyor daha çok. Çoğu zaman meydanlardaki kutlamalar yasaklanabiliyor bu anlamda. Aslında Batı'dan gelen birçok şeyi pek sorun etmemişiz de, bu eğlence işi başka! Hele bir de içki içiliyor ki... Yılbaşı gecesi olmadan da içen içiyor aslında, yine de ince konular bunlar.

Çok değişik ortamlarda yeni yılı karşıladığım oldu. Bazıları gerçekten ilginçti. Örneğin, 1980 yılının son gecesini, darbe koşullarında  emniyette, siyasî şubede geçirdim. 18 gündür tuvaletin yanındaki kalorifer borusuna kelepçelenmiş olarak o akşamı karşılamak üzereydim ki, ilk kez başkalarının olduğu bir odaya aldılar. O gece sorguya da ara verip, erkenden çekip gittiler. Nöbetçiler vardı tabii ki, ama onlar pek o işlere bakmaz. "Doktora" gerektirmese de, "uzmanlık" işi ne de olsa. İşkencenin de uzmanlığı mı olur, demeyin; o iş o kadar basit değil, bilen bilir. Göz bağlarımız yarı aralanmış olarak ilk kez karşılaştığım insanlarla sohbet ettim biraz. Erkenden de kıvrılıp yattım. 18 gün sonra ilk kez uzanıp yatmak hiçte yabana atılır bir konfor değil. Şimdi bu geceye ne diyeceğiz? Güzel bir yılbaşı gecesi olarak anılır mı? Ben bu satırları yazarken çok sevdiğim bir arkadaşım aradı Almanya'dan, o günleri anmak için; güzel bir tesadüf oldu. Neyse, konuyu daha fazla dramatize etmeden bu bahsi kapatalım.

Yeni yılı karşılamak, derken; hiç değilse, o sabahtan başlayan güzel bir başlangıç olabilir mi?

Bu kategoriye girer mi bilmem, ama yılbaşı sabahlarının sakinliğinden faydalanmak için, kendimi sokaklara atıp, uzun yürüyüşlerim olmuştur. Bakırköy'den Sarayburnu'na yürümek gibi meselâ. Kocamustafapaşa'da bir kahvede çayla simit molasıyla. İstanbul'da bu anlamda değerlendirilebilecek yüzlerce seçenek var. Boğazdan Haliç'e, Çamlıca'dan Piyerloti'ye; Eminönü'nün, Süleymaniye'nin ara sokaklarına varana dek. Tüm Marmara sahil şeridini saymıyorum bile.

Bursa'dasınız; daha çay bahçeleri bile açılmamışken, Tophane'den başlayan bir tur hiç de fena olmaz. Maksem'den köprü başından geçip, Yeşil'in ara sokaklarında turalamak ya da yukarılarda, hiç gitmediğiniz Alacahırka'nın daracık ara sokaklarından şehri kuşbakışı süzmek... Mudanya'da, Gemlik'te sahilde uzun bir yürüyüş neden olmasın? Mudanya'ya kadar gitmişken, Tirilye'ye uzanmadan olmaz. İznik'te, mahalle aralarında fırınlardan gelen mis gibi simit, poğaça ve sıcak ekmek kokularını içinize çekerek şehir turu yapmak... Orada yaşadığınız halde, ne kadar çok zaman olmuş bazı sokaklaradan geçmeyeli. Şehir dışından gelenler, göl kenarına inmek isteyecekler öncelikle; o da hiç fena olmaz. Hafif sisli, çarşaf gibi bir göl manzarası.

Atlayıp arabaya, Gölyazı'da gölde kuşların süzülüşlerini izlemek, doyumsuz bir keyif olmaz mı? Henüz onları rahatsız edecek motor sesleri de yokken.

Gördünüz işte, büyük ikramiye falan çıkmadı. Bence çok önemli de değil, zaten çok uzak ihtimaldi, siz de biliyorsunuz. Belki elli milyonda bir bile değil. Onun için bunu boşverin. Sabah hafif bir kahvaltıdan sonra, şehrin bomboş sokaklarına atın kendinizi. O dingin, sessiz sabah serinliğinde ķendinizi dinleyin, bol bol temiz hava alın. İnanın yeni yıla böylesi bir başlangıç size çok daha iyi gelecek, bunu bir düşünün! Hatta yağmur veya kar olsa bile.

Genel olarak karamsar ve kötümser biri olarak benden bu kadar! Daha iyi bir yol biliyorsanız, beni boş verin.

Gelecek yılların insanlık için sağlık, barış ve mutluluk getirmesini diliyorum. Umarım ve dilerim güzel bir yılbaşı sabahına uyanırsınız. Yüzünüzden gülümseme hiç eksik olmasın. Sevgiyle, mutlu yıllar!
                      

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.