Eflatun bilginin ve ahlakın ayrılmaz bir bütün olduğunu savunur.
Ona göre, gerçek bilgiye ulaşan kişi, aynı zamanda ahlaklı olur.
Bilgi ve ahlak, insanın ruhunu yücelten ve onu gerçeğe ulaştıran değerler bütünü…
Tespit iyi de…
Peki, gerçekler öyle mi?
Örneğin toplumları yönetmek üzere kurulan siyaset kurumu…
Ahlaklı mı, bilgili mi?
Siyasetin temel yapı taşlarından en önemlisi erdem yani ahlâk…
Ahlâki değerleri öteleyerek yürütülen siyaset, siyaseti de ahlâksız bir yapıya dönüştürüyor.
Ahlâktan yoksun veya ahlâk süzgecinden geçmeyen siyasi faaliyetler yasama, yürütme ve yargı erkinde de bozulmalara neden oluyor.
Siyaset denilince akla ilk gelen kaynakların kullanımını ve paylaşımını kontrol etmek.
Onun için de siyaset daha doğrusu iktidarı ele geçirmek ilgi çekiyor.
Transfer sözcüğünü önce futbolla duymuştuk.
Sonra sporun her dalına yayıldı.
Derken siyaset kurumu da ilkesiz ve omurgasız insanlar sayesinde sektörde kendisine bir pazar alanı açtı.
Sağdan sola soldan sağa dönenler koltuk, para, ihale olmadı şantaj ve tehditle alınıp satılıyorlar.
Anlaşılan o ki insanoğlu evrimleşme sürecini henüz tamamlayamamış…
Öyle olsa korkaklar, dönekler, dalkavuklar, satılmışlar, çıkarcılardan ve siyaset kurumundaki yozlaşmadan söz ediyor olmazdık hala…
Hızlı nüfus artışı, hızlı kentleşme ve hızlı iktisadi gelişmeler siyasal yozlaşmaya yol açan üç temel sosyo-ekonomik neden…
Siyasal yozlaşmanın diğer bir nedeni de toplumda yasal süreç ve kuralların ciddiye alınmamış olması…
Günümüzde ahlâki temellerden yoksun olan ve ahlâki yargıların süzgecinden geçmeden yürütülen siyaset yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılığı, torpil gibi ahlâk dışı faaliyetlerin artışını da körüklüyor dolayısıyla…
Ne pahasına olursa olsun kariyer elde etmek için değerler yerine fırsatçılığı kovalayan, iktidarı ele geçirme duygusuyla gözleri kararan, iktidara gelmek ve iktidarda hüküm sürmek için her yolu mübâh gören siyasi aktörler acıdır ki hedefine ulaşıyor.
Bu durum doğal olarak toplumun demokratik değerlerinin zarar görmesine neden olduğu gibi güven duygusunu da aşındırıyor.
Siyasette ahlâk ve siyasi aktörlerin belirlenmesinde liyakat ve ilke aslında çok da üzerinde durulmayan ancak ülkenin gelişimi ve kamu yönetiminin çağdaşlaşması açısından odaklanılması gereken önemli bir konu…
İkide bir siyasette ahlak üzerinde tezler yazılıyor, konferanslar düzenleniyor. Parti programlarında yer alıyor.
Ancak siyaset kurumu kendisini oportünist, pragmatist, Makyavelist yaklaşımlardan arındırmadığı için sadece sözde kalıyor.
Kuvveden fiile ne hikmetse dönüşmüyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında dönem dönem yasal düzenleme yapmayı öngören siyasal ahlak komisyonu kurulması doğrultusunda girişimler olmadı değil.
Ne ki hemen hepsi de sadece öngörüden öteye geçemedi.
Gerçi;
Yasa çıkarmak da kolay…
Ahkâm kesmek de…
Esas olan uygulamak…
Siyasal bilinç, ahlak ve vicdan içselleştirilmemişse ahlaksızlığın da sağı, solu, önü, arkası olmaz…
Tıpkı ilkesiz belediye başkanlarının değiş tokuşu gibi…
Omurgasız belediye meclis üyelerinin rüzgâra göre yön değiştirmesi gibi…
Delegelerin aş ve iş vaadiyle yönlendirilmesi gibi…
.