“Her evresiyle düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek güç ve kahramanlığını tarihte bir kez daha belirleyen çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ölmez anıtıdır. Bu eseri meydana getiren bir milletin evladı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan, daima mutlu ve bahtiyarım.”
Mustafa Kemal Atatürk
Çanakkale Savaşları Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun ön sözü,
Başkomutanlık Meydan Muharebesi de son sözü…
1881 yılında Düyun-u Umumiye İdaresi ile ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkınca 30 Ekim 1918’de imzalamak zorunda kaldığı Mondros Mütarekesi ile siyasi bağımsızlığını da yitirmişti.
İtilaf devletlerinin güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal etmelerine izin veren mütarekenin 7. Maddesi ile de Anadolu topraklarının fiilen işgali başlamış, son olarak 15 Mayıs 1919’da Yunan kuvvetleri İzmir bölgesini ele geçirmişti.
Doğu Cephesi'nde Ruslar ve Ermeniler…
Güney Cephesi'nde İtalya, Fransa ve İngiltere…
Batı Cephesi'nde ise İtalya ve Yunanistan…
Dolayısıyla pek de iç açıcı olmayan “durumdan vazife çıkaran” Mustafa Kemal Atatürk ve yol arkadaşları ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için;
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Milli Mücadele ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın fitilini ateşlediler.
Milli Mücadele’nin planlanması ve örgütlenmesi için düzenlenen Erzurum ve Sivas Kongreleri,
Ulusal bağımsızlık vurgusu ile Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi olan Amasya Genelgesi,
23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kurulması kurtuluşa giden yolların kilometre taşları…
Hedefi, işgal kuvvetlerini lojistik kaynaklarından uzaklaştırarak yıpratmak olan
Birinci İnönü (9-11 Ocak 1921),
İkinci İnönü (28 Mart - 4 Nisan 1921),
Dumlupınar (13-15 Nisan 1921) Muharebeleri ve
100 kilometrelik bir cephede 23 Ağustos - 13 Eylül 1921 tarihleri arasında Yunan ordusu ile savaşılan ve “stratejik savunma” olarak nitelenen Sakarya Meydan Muharebesi zaferi…
Stratejik üstünlüğün Türk ordusuna geçmesi açısından büyük önem taşıyan Sakarya Zaferi'nin ardından,
24 Ağustos’ta Başkomutanlık Karargâhı’nın Afyon’un Şuhut kasabasına taşınması…
25 Ağustos’ta Kocatepe’ye doğru yaklaşık 14 kilometre sürecek olan zafer yürüyüşü…
26 Ağustos 1922 Cumartesi şafak vakti verilen taarruz emri ile başlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi…
Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında, Zafertepe'den sevk ve idare ettiği savaş 30 Ağustos 1922’de dünya tarihinin en az kayıpla kazanılan, en kesin sonuçlu zaferi olmuş,
Mustafa Kemal Paşa’nın sözleriyle; Türk tarihinin en mühim noktasını teşkil etmiş ve yalnız bizim değil dünya tarihine de yön vermiştir.
Demem o ki,
Tarihi iyi okumaz, bağımsızlığın nasıl elde edildiğini iyi kavrayamaz ve anlayamazsanız,
Şuhut’ta başlayıp 1874 rakımlı Kocatepe’ye varan 14 kilometrelik Zafer Yürüyüşü ’ne katılmazsanız,
Ağustos ayında Kocatepe’deki ayazı iliklerinizde hissetmezseniz,
Dumlupınar Şehitliği ve Albay Reşat Çiğiltepe Anıtı’ndan başlayarak muharebe alanındaki tüm şehitlik ve anıtları görmezseniz,
Yok, İnönü asker kaçağıydı, yok İnönü Lozan’da 12 adayı verdi, yok savaşları evliyalar kazandı gibi hurafelerle gerçeklerin çarpıtılmasında figüran olursunuz.