Mustafa Kemal Atatürk’e toplum baskısı ve yasal müeyyidelerden ötürü dil uzatamayanlar, dönemsel gerekliliklerden bihaber Fesli Kadir’inden örümcek kafalılara, siyaset bilimci profesörlerden iktidarı ellerinde bulunduranlara kadar kifayetsiz muhterisler öfkelerini İsmet İnönü’den çıkarmaktan hiçbir zaman geri durmadılar.
Hem de bağımsızlık savaşlarının dirayetli generali Batı Cephesi Komutanına asker kaçağı diyecek kadar…
Ne ki, onlarınki masal…
Gerçek olanlar ise;
Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği üstün başarılarıyla,
Lozan’daki kararlı ve inançlı duruşuyla,
İkinci Dünya Savaşı’nda uyguladığı stratejiyle İsmet Paşa’nın Türk milletine kattığı önemli değerler.
Döneminin muktedir kişisi olmasına karşın ve dilese ölünceye dek iktidarda kalabileceği halde demokrasiyi ve halkın egemenliğini önceleyen çok partili siyasal yaşama geçiş kararı…
1950 seçimlerini kaybedince hemen darbe yapıp Demokrat Parti'yi kapatmak için kendisine yardım etmek istediklerini bildiren askerlere "benim en büyük yenilgim aynı zamanda en büyük zaferim" sözünü söyleyerek görevini Celal Bayar'a bırakacak kadar demokrasiye bağlılığı…
Adnan Menderes ve arkadaşlarının da, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın da idam edilmemesi için gösterdiği çabalar…
İdam kararlarının açıklanmasından iki gün önce Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e yazdığı şu mektupta;
“Sayın Orgeneralim,
Memleketimizin bugünkü halinde ne kadar az sayıda olursa olsun, ölüm kararlarının tasdik ve infazı yüksek milli menfaatlere her suretle aykırıdır. Kansız bir ihtilal yapıldı. Böyle bir ihtilalden bir buçuk sene sonra, geçmiş bir iktidar erkânının siyasi suçlarından dolayı idam edilmeleri, siyasi idamların bünyesinde zaten mevcut olan hak tereddüdünü azami ölçüde arttırmış olacaktır. Suçluların en ziyade kahrını çekmiş vatandaşlar bile bu infazı aşırı bulacak ve müteessir olacaklardır. İhtilalden bir buçuk sene sonra seçimlere gidiyoruz. Eski, yeni siyasi parti mensupları arasında yaklaşma ve anlaşma çareleri arıyoruz. Bu çabalama içinde artık eskimiş olan siyasi suçlardan dolayı idam cezası tatbik etmek, siyasi partiler arasında ve memlekette manen huzur teessüsünü imkânsız kılacaktır. Unutmamalı ki, yarın seçime gidecek ve seçimlerden sonra idareye katılacak siyasi partilerin çoğu, geçmiş iktidar partisinin mensuplarına büyük mikyasta istinat etmektedir. Bunlar yalnız seçim esnasında değil, seçimden sonra da ruhlardaki daimi yarayı işletmekten geri kalmayacaklardır. Ceza tatbikinin bünyesinde taşıdığı ibret ve tenbih hususları, şimdiye kadar infaz yapılmamasında daha ziyade mevcuttur. Memleket huzurunun ve vatandaş münasebetlerinin iyi yola girmesi için ümitlerin bağlanabileceği tek çare bundan ibarettir" diyerek işaret ettiği kaygılar hafızalarda duruyor ve siyaset malzemesi olarak kullanılıyor.
Dahası;
27 Mayıs’ın ardından 15 Ekim 1961'de yapılan seçimlerden sonra askerlerin idareyi halkın tercihi olan sağ bloka vermek istemeyerek 23 Ekim 1961 yılında sertlik politikalarına devam edeceklerini açıkladıkları deklarasyon kulağına geldiğinde hemen harekete geçen İsmet Paşa’nın Genelkurmay Başkanı dışındaki generallere dönerek;
"Sizler bu anayasayı yapmakla iftihar ediyorsunuz ve herhalde inanıyorsunuz; e inanıyorsanız bu işlere ne karışıyorsunuz?" diyerek Türk demokrasi tarihine altın harflerle yazılan sözleri…
Kim ne derse desin,
Çok partili siyasal yaşam ve demokrasiye geçiş adı verilen 1946-1950 yılları arasındaki dönemin en önemli siyasi aktörü kuşkusuz, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’dür.
İnönü, attığı demokratik adımlarla şekillenen bu süreçte kendi yönetim anlayışını da değiştirmiştir.
DP kurulduğu zaman Cumhurbaşkanı İnönü hem değişmez CHP Genel Başkanı hem de Milli Şefti. DP açısından bu eşitsiz tabloda İnönü, ilk olarak CHP’nin Mayıs 1946’da toplanan olağanüstü kurultayında kendi isteğiyle değişmezliğini kaldırtma erdemini de göstermiştir.
Onun için de İsmet İnönü tartışmasız demokrasi kahramanıdır.