SON DAKİKA
Hava Durumu

Hukuk mu garabet mi?

Yazının Giriş Tarihi: 21.11.2025 17:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.11.2025 21:44

Giresun’un Keşap İlçesi’nde maddi hasarlı trafik kazası sonrası çıkan kavgada emekli öğretmen Abdullah Coşkun’un levyeli saldırı ile darp edilerek öldürülmesini de,

Emeğin, fikri mülkiyetin, telif hakkının korunmasına saygı göstermesi gereken bir yazarın başka bir yazarın romanını çalıp kendi imzasını atmasını da anlamakta güçlük çekiyorum.

Gün geçmiyor ki bir kadın şiddete maruz kalmasın.

Ay geçmiyor ki en az beş kadın sözde erkek kurşunlarına hedef olup can vermesin.

Can ve mal güvenliği tehlikede…

Suç örgütleri cirit atıyor.

Dolandırıcılar akla gelen gelmeyen her yöntemi deneyerek birinin parasını gasp ediyor, canını yakıyor.

Yasa dışı bahis siteleri ocakları söndürüyor.

Trafik magandaları patlamaya hazır bir bomba gibi piminin çekilmesini bekliyor.

Yetmiyor…

Liyakat ve ahlak yoksunu kimileri akçeli kurumların başına çöküyor devlete kazık atıyor.

Bir ülkede hukuktan sapılırsa garabet ortaya çıkar.

Adalet tecelli etmezse at izi it izine karışır.

Sonra kendisine mafya yaftası asılan bir adam adaleti sağlamaya heves eder.

Ya da sokaktaki maganda ceza keser.

Halkın temel gereksinimlerine erişimini engelleyen ya da yaşam koşullarını sistematik olarak kötüleştiren devlet politikaları;

Ekonomik eşitsizliklere,

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine,

Aile ve çocuk yoksulluğuna neden oluyor.

Sistem daha önceki suçluları cezalandırmayarak ya da hak ettiği cezayı vermeyerek yenilerinin önünü açıyor.

Bütün mesele de bu…

Norveçli barış araştırmacısı Johan Galtung bu durumu “yapısal şiddet" olarak açıklıyor.

Galtung’a göre şiddet, sadece bir kişinin diğerine doğrudan zarar vermesiyle değil, insanların temel yaşam, sağlık, eğitim, adalet, eşitlik gibi ihtiyaçlarının sistematik olarak engellenmesiyle de ortaya çıkıyor.

Yapısal şiddet, toplumda şiddetin yalnızca bireyler arası fiziksel veya sözlü saldırılarla değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik, kültürel ve hukuki sistemlerin işleyişiyle de ilgili…

Bu döngü, toplumda mevcut olan eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin sürekli yeniden üretilmesi sonucunu doğuruyor.

Yapısal şiddet bireysel şiddeti körüklüyor.

Bireysel şiddet de yapısal şiddeti pekiştiriyor.

Yoksulluk, işsizlik, düşük ücret gibi yapısal sorunlar insanları sürekli güvencesiz yaşama itiyor.

Bu durum doğal olarak stres, çaresizlik ve aile içi şiddeti tetikliyor.

Şiddet yaşandıkça kadın veya çocuk gibi kırılgan gruplar daha da eziliyor..

Kadınların eğitim, istihdam veya siyasete katılımda ücret eşitsizliği, yasal boşluklar gibi sistematik engellerle karşılaşması bağımsızlıklarının azalmasına yol açıyor.

Şiddete maruz kalma riskini artırıyor. Bu da kadınların toplumsal konumunu zayıflatıyor.

Adalet mekanizmasının yavaş işlemesi, mağdurları korumakta yetersiz kalması, failin cezasız kalması, şiddetin meşrulaşmasına neden oluyor.

Yapısal şiddet döngüsü kırılmadıkça, şiddet bir sonuç değil, bir süreç olarak devam ediyor.

Döngünün kırılması için;

Yalnızca bireysel farkındalık değil, toplumsal dönüşüm, eşitlikçi politikalar, adaletli hukuk sistemi ve kapsayıcı sosyal yapılar gerekiyor.

Şimdi soru şu;

Son 20 yılda şiddet neden bu denli arttı?

Sorgulanması gereken asıl mesele de bu değil mi?

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.