29 Ekim 1923 günü saat 10.00’a doğru Meclis'in zili çaldı ve milletvekilleri oturuma yöneldi.
Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan Cumhuriyet önergesi Kemalettin Sami Paşa tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi.
Öğleden sonraki oturumda söz alan Mustafa Kemal Paşa salonun derin sessizliğinde sözlerine başladı.
Ruhları sarsan, aydınlık saçan ve krizi kökünden çözen cumhuriyete dair düşüncelerini dimağlara kazıyarak açıkladığında çapraşık düşünceler berraklaşmış milletvekilleri ikna olmuştu.
Kolay değildi süreç…
Günahlarıyla sevaplarıyla 600 yıl egemenliğini sürdürmüş bir devir bıraktığı kültürel ve tarihsel izlerle tarihe karışmak üzereydi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından söz alan Recep Peker, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve İsmet İnönü’nün konuşmaları coşkuyla alkışlansa da zaman zaman homurdanmalar da duyulmuyor değildi.
Cumhuriyetin ilanına saatler kala Kurucu Meclis’in en yaşlı üyesi ve salondakilerin birçoğunun da tarih öğretmeni olan Abdurrahman Şeref ağır adımlarla kürsüye çıktı.
Sarayın son bürokratlarından olan bu abidevi kişiliğin yorgun sesini duymak isteyenler kürsüye seğirtti.
Kürsüye yaklaşabilenlerin duyabildiği cümleler şunlardı;
“Arkadaşlar, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorun bu Cumhuriyet’tir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin…”(*)
Meclis oturumuna geçildiğinde dışarıda toplanan meraklı halk da locaları doldurmuştu.
Çorum Milletvekili İsmet Eker oturumu açtıktan sonra Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı maddeler okundu. Müzakere sırasında söz alanların hepsi coşkuyu bir kat arttırmak için konuşuyor gibiydi. Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ateşli sözleri herkesi yeni bir başlangıcı kutlamak için ayağa kaldırdı ve saat 20.30’da Cumhuriyet olma kararı verildi.

Cumhurbaşkanı seçimi alfabetik sıraya göre gizli oylamayla yapıldı. Salondaki 158 kişi de oy pusulasına Mustafa Kemal adını yazmıştı. Dakikalar süren alkış sonrasında kürsüye gelen Cumhurbaşkanı, oybirliğiyle alınan karar için teşekkür etti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin her alanda başarılı olacağına dair söz verip indi.
Abdurrahman Şeref Meclis'ten çıkarken Ruşen Eşref’e şöyle diyordu:
“Bugünkü oturumu yazmalı. Elim titriyor, yoruluyor, fakat bu yazılmalı… Kaybolmasın. Sen yaz…”
Abdurrahman Şeref’in dediği gibi bazılarına hoş gelse de gelmese de o tarihi oturumda alınan kesin kararlar altın harflerle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası‘na yazıldı…
Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara'dır.
Madde 4 – Anayasanın 1'inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2'nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3'üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Çok uğraşıldı hala da uğraşılıyor.
Karşı devrimciler hız kesmeden saldırılarını sürdürüyorlar.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilse de,
Bütün tersanelere girilmiş, bütün ordular dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olsa da,
Memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hıyanet içinde bulunsa da,
Hatta iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etse de,
Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşse de…
Kimse heveslenmesin.
Kimse toplumun kuruluş değerleriyle oynamasın.
Damarlarında dolaşan asil kandan beslenen Türk Genci, kadını, erkeği, köylüsü, kentlisiyle Cumhuriyetine, bölünmez bütünlüğüne ve bağımsızlığına sahip çıkıyor çıkmaya da devam edecek ilelebet…
(*) Cumhuriyet’e giden 52 Hafta-İzzeddin Çalışlar