Devlet aygıtını adeta suç örgütüne dönüştürmüşler; çıkar(sermaye) çevreleri, güvenlik aygıtı içindeki kimi unsurlar, bazı siyasetçiler, mafya örgütleri, paramiliter güçler, tarikatlar, dinci ve ırkçı faşistler, sözde basın ve kimi sivil toplum örgütleri kol kola; iç içe geçmiş.
Suç örgütleri ve menfaat çetelerinin aralarındaki çatışmalardan kaynaklı ifşaatlardan da anlaşılacağı üzere bunlarda kara para aklama var, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı var, yolsuzluk var, kamu malını yağma var, cinayet var. Kirli ve kanlı her şey mevcut.
Kilit noktaları tutmuşlar. Temiz kalmış, suça bulaşmak istemeyen devlet görevlisi ya da yetkilisinin sesini çıkartma, olanlara tepki gösterme şansı neredeyse yok. "Temiz eller" operasyonu başlatılacak dönem çoktan aşılmış. Yargı bütün olan bitenler karşısında bir türlü harekete geçmiyor. Artık yürekli savcılar aramak beyhude.
Soygun ve vurgun düzenin uygulayıcıları çıkarlarına halel gelmesin, güçleri sarsılmasın, iktidarları devam etsin diye akla, hayale gelmeyecek sinsi planları devreye sokuyorlar. Toplumu kutuplaştırıyor, karşılarında yer alanları din ve millet düşmanı, vatan haini ilan ederek, toplum kesimleri arasına kin ve nefret tohumları ekiyorlar.
Kandan besleniyorlar; Yüzlerce insanın ölümüne yol açacak toplu katliamlara yol vermekten bile geri durmuyorlar. Aydınlara, gazetecilere, bilim insanlarına, politikacılara, masum insanlara saldırıyor, suikast düzenliyor, korku salıyor ve toplumu sindiriyorlar. Adalet mekanizmasını işlevsiz kıldıkları için korku ve yılgınlık yaratarak toplumu esir alıyorlar.
Mevcut düzen kurallarıyla, hukukuyla, yasalarıyla işleyen normal bir 'burjuva düzeni' değildir. Orman kanunu geçerlidir; suç örgütlerinin hakim olduğu, güçlünün güçsüzü yok ettiği bir çete düzenidir. Bir zamanlar devletin "alî menfaatleri" adına, "derin devlet" aygıtı "rutin dışına çıkıp" suç örgütlerini ve bazı siyasi grupları kirli işlerini gördürmede kullanırdı. Yine de işleyen bir hukuk düzeni ile sistemin öngörülürlüğü vardı. Şimdi ise sistem, artık tamamıyla "rutin dışıdır".
İktidarın ideolojik ajandasını hayata geçirme arzusu devam ediyor. Ancak, uygulamalarıyla tam olarak herhangi bir ideolojinin gerektirdiği şekilde de davranmıyor; dinci ve ırkçı ideolojiyi daha çok suçlarını perdelemek ve halkın gözünü boyamak için kullanıyor.
Öylesine suçların altına imza atmışlardır ki, normale dönmeleri imkansız. Hani her şey devlet-i aliyenin bekası içindi ya, şimdi o da o kadar önemli değil. Maksat tek ve açık: Gücü, iktidarı korumak.
Her düzen meşruiyetini anayasa ve yasalardan alır. Siyasi iktidar blogu kendisinin yaptığı anayasa ve yasaları dahi tanımadığı için meşruiyeti kalmamıştır. Kendisi de bunun farkındadır. Her geçen gün toplumsal destek yitirildiği için gözaltında işkence ve kötü muamele, şiddet, terör ve cinayetler devreye sokuluyor.
Güçlü bir siyasi ve toplumsal muhalefetin varlığında, bu hukuk dışı düzenin bir gün bile ayakta kalmaması lazım. Ne yazık ki iktidarı sarsacak, tek amaç etrafında yeknesak olmuş bir muhalefet cephesi ortada yok. Hala yok, üzümün çöpüydü, armudun sapıydı derken, bir türlü demokrasi için güç birliği oluşturulamıyor.
İktidar da bunun farkında. Muhalefetin bir araya gelmemesi için de elinden geleni yapıyor. HDP'nin şeytanlaştırılması ve PKK ile eş tutulması ondan.
HDP, Türkiye demokrasisi açısından çok önemli ve kilit noktada bir parti. Siyasi etkisi niceliğinden daha ağırlıklı. Toplumsal kimlikler açısından çoğulculuğu ifade ediyor. Onun için yapılan operasyonlar öncelikli olarak HDP üzerinden yapılıyor.
PKK'nin Türkiye'de silah bırakmaması, HDP üzerinde oynanan oyunlara meşruiyet zırhı örüyor. İktidar bunu öylesine kullanıyor ki, muhalefet partileri HDP ile birlikte görünürlerse adeta yanacaklar(!) Oysa bütün muhalefet partileri açısından ezber bozmanın tam zamanı: Demokrasi, hukuk düzeni, özgürlük ve adalet talebiyle, ortak bir programla bu mafyatik rejimin karşına dikilmelerini toplum umutla bekliyor.
Muhalefetin "demokrasi ittifakı" şemsiyesi altında birlik oluşturamaması karanlık güçlerin eğittiği cinayet şebekelerini harekete geçiriyor.
Ne yazı ki son olarak İzmir'de HDP il binasına giren terörist bir maşa, parti üyesi ve binada görevli genç kızımız Deniz Poyraz'ı katletti.
Bu menfur saldırıyı şiddetle telin ediyoruz. Deniz Poyraz'ın ailesine, HDP camiasına ve tüm Türkiye'ye başsağlığı diliyoruz. Dün, diğer saldırıların karşısında söylediğimiz gibi, bugün de hepimiz Deniz'iz ve hepimiz HDP'liyiz diyoruz.
Bu suçun arkasındaki faillerin bulunmasını siyasi iktidar yetkililerinden beklemiyoruz. Suçun failleri bellidir; yaratılan siyasi iklim, hedef gösterme her şey gayet açık. Sadece muhalefete sesleniyoruz: Artık dar siyasi hesaplarınızı, grup çıkarlarınızı bir kenara bırakınız. Ortaklaşılmış bir program etrafında mümkün olan en geniş "demokrasi ittifakı" ile halkı arkanıza alarak, bu gayri meşru düzenin karşısına dikiliniz. Cinayetlerin, hukuksuzlukların ve kaotik ortamın son bulması için HDP'yi de içine alacak şekilde bir araya geliniz.
İşi sadece 'salı sallamaları'na bırakırsanız veya ah bir 2023 gelsin, iktidara gününü gösteririz derseniz ya da batıdan demokrasi için medet beklerseniz, biliniz ki yakında hiç birinizin esemesi bile okunmayacak.
Muhalefetten beklentilerimizi ve muhalefete yönelik eleştirilerimizi hafiflik içinde sevinerek yapmıyoruz. Herkesin gördüğünü görüyoruz ve ülkemiz ve halkımız adına endişe ediyoruz.
Böyle giderseniz ve ülkenin daha karanlık bir ortam içine sürüklenmesine seyirci kalırsanız, adları bile unutulmuş bazı siyasi partiler gibi, bir çoğunuzun tarihin çöplüğündeki yerinizi alacağınızdan emin olabilirsiniz...