Sırrı Süreyya Önder, dün hayatını kaybederek, bizleri derin bir üzüntüyle bırakarak veda etti. Türkiye yakın tarihinin en dikkat çeken siyasal figürlerinden biri olan Sırrı Süreyya Önder, sadece bir siyasetçi değil, aynı zamanda bir sosyalist, sanatçı, anlatıcı ve halkın nabzını tutan güçlü bir kültür adamıdır. Hem 12 Eylül faşizminin karanlığında, hem de AKP iktidarının baskıcı dönemlerinde bedel ödeyen bir isim olarak, Türkiye'nin dönüşüm sancılarına tanıklık etmiş, bu sancıların içinden sesini yükseltmiş biridir.
Sırrı Süreyya’nın gençlik yılları, 1980'lerin ve 1990'ların siyasi iklimiyle şekillendi. Baskı, yoksulluk, yasaklar ve şiddet sarmalında büyüyen bir kuşaktandı. Kürt meselesi, onun için yalnızca bir siyasal dava değil, aynı zamanda kişisel bir adalet arayışının parçasıydı. Bu yıllarda sosyalist düşüncelerle tanıştı ve halkların eşitliği fikrine sıkı sıkıya bağlandı. Onun mücadelesi, sadece bir ideolojik çizginin değil, aynı zamanda vicdanın ve ahlaki sorumluluğun da taşıyıcısıdır.
Sırrı Süreyya Önder, yalnızca düşünceleriyle değil, yaşamıyla da ağır bedeller ödemiş bir isimdir. 12 Eylül faşizminin işkencehanelerinde direnirken, AKP iktidarının sertleşen otoriter düzeninde de cezaevlerine mahkûm edilmiştir. Fikirlerinden sapmadığı için gençliğinde zindana atılan Sırrı Süreyya, bu kez barışı savunduğu ve halkların birlikte yaşama umudunu dillendirdiği için "terör" yaftalarıyla susturulmak istenmiştir. Gezi Direnişi’nde halkla kol kola girdiği için hedef gösterilmiş, yıllar sonra o direnişin yargılandığı bir düzende, “halkı kışkırtmak” suçlamasıyla tekrar hapse atılmıştır. Dönemler değişse de devletin hoşgörüsüzlüğü değişmemiştir. Ama o, kırılmadan, geri çekilmeden yürümüştür. Çünkü acıdan estetik, zulümden vicdan, susturulma çabasından daha gür bir ses çıkarmayı bilmiştir.
Gezi Direnişi ise Sırrı Süreyya'nın siyasal kariyerinde bir dönüm noktasıydı. Barikatların arkasında değil, halkın yanında; ideolojik fanatizmin değil, toplumsal uzlaşının savunucusu oldu. Gezi’deki tavrı, onu yalnızca bir partinin değil, bir halk hareketinin sesi haline getirdi. Sırrı Süreyya, bu süreçte halkların ortak taleplerini dillendirdi, acıyı mizahla yoğurdu, karşısındakini düşman değil muhatap olarak gördü. İşte bu yönü, onun politik kişiliğini Türkiye siyasetinde benzersiz kıldı.
Ancak Sırrı Süreyya’nın yalnızca siyaset sahnesinde değil, edebiyat ve sanat dünyasında da ciddi bir ağırlığı vardır. Şairdir, yazardır, sinemacıdır. Acıyı, mizahla yoğurur. En sert eleştirilerini bile dinleyenlerin yüzünde bir tebessüm bırakacak kadar ince ve zekidir. Hem incelikli hem keskindir. Onun kaleminden çıkan her cümlede, bu toprakların trajedisi kadar sıcaklığı da hissedilir. Romanları, filmleri, yazıları; Türkiye'nin çok kimlikli, çok dilli ve çok katmanlı kültürünü taşır. Sırrı Süreyya, edebiyat ve sanat aracılığıyla da toplumsal hafızanın diri tutulmasına büyük katkı sunmuştur.
Son yıllarda ise Sırrı Süreyya, “iki kanlı eli birleştirme” çabasıyla dikkat çekti. Bu, hem geçmişteki çatışmaların yükünü hafifletme hem de geleceği ortak bir zeminde kurma çabasıydı. Barış sürecinde aktif rol alması, onu hem yüceltmiş hem de hedef haline getirmiştir. Fakat o, halklar arasında yeni köprüler kurmanın derdinden vazgeçmedi.
Bugün geldiğimiz noktada, bu çabanın tam anlamıyla karşılık bulduğu söylenemez. İktidar demokrasi, barış, hukukun üstünlüğü adına tek bir adım atmadı. Tersine belediyelere kayyımlar, tutuklamalar, baskılar sürerken “Terörsüz Türkiye” söylemiyle muhalefeti bölüp, parçalamaya, etkisizleşmeye çalışılıyor. Sırrı Süreyya’nın katılımıyla yürütülen değerli barış mücadelesi, halkın büyük kesimlerinde karşılık bulmuş olsa da, iktidar açısından samimiyetten çok stratejik ve taktiksel bir yaklaşım söz konusu olmuş gibi görünüyor.
Sırrı Süreyya Önder’in hikâyesi, Türkiye'nin sancılı tarihine paralel ilerler. O, ne devletin ne de bugünkü muhalefetin kolayca hazmedebileceği biridir. Çünkü sistemin tüm ezberlerini zorlayan, diliyle, mizahıyla, düşüncesiyle alışılmış kalıpları parçalayan bir figürdür. Hem serttir hem zarif hem devrimcidir hem barışçıl. Onun asıl gücü; halkların acılarını anlamakla kalmayıp, o acılardan bir umut, bir gelecek inşa etme iradesinden gelir.
Bugün, siyasetin daralan alanlarında, Sırrı Süreyya Önderler'e her zamankinden fazla ihtiyaç var. Çünkü hakikat, yalnızca yüksek sesle değil, derinlemesine anlayarak söylenmelidir.
Sırrı Süreyya Önder, bu hakikati anlatma işini hem siyaset kürsüsünde hem sahnede hem de satırlarda yapmayı bilen ender isimlerden biridir. Işıklar içinde uyu, Sırrı Süreyya Önder.