SON DAKİKA
Hava Durumu

Kılıçdaroğlu'nun tarih hesabı ve bugünkü tavrı

Yazının Giriş Tarihi: 25.06.2025 18:21
Yazının Güncellenme Tarihi: 25.06.2025 18:35

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığı’ndan ayrılışından sonra sergilediği tutum, Türkiye siyasetinde alışıldık lider vedalarının dışına çıkan, zaman zaman duygusal, zaman zaman stratejik okumalara açık karmaşık bir sürece dönüştü. Kurultayla görevi bırakan bir liderin, aylar sonra başlayan mahkeme süreciyle yeniden siyaset sahnesinin merkezine yerleşmesi, sadece CHP içinde değil, kamuoyunun geneli açısından da rahatsız edici ve yorucu bir süreci beraberinde getirdi. Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun tavrı, bazıları için bir “vicdan muhasebesi”, bazıları içinse “partiye içerden müdahale” olarak görülüyor.

Kılıçdaroğlu bu süreçte yaptığı çıkışlarla sadece kendi dönemine sahip çıkmakla kalmıyor; aynı zamanda bugünkü liderliğe ve partinin yeni yönüne dolaylı bir müdahalede bulunuyor. 4-5 Kasım 2023’te yapılan kurultayın “mutlak butlan” gerekçesiyle yargı sürecine taşınması, doğrudan Özgür Özel’in Genel Başkanlığının meşruiyetine gölge düşürmese de, partinin kendi içinde bir “arayışta olduğu” izlenimini doğuruyor. Ve bu izlenim, muhalefetin bütünlüğüne zarar veriyor. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal kriz ortamında, muhalefetin parça parça değil, omuz omuza durması beklenirken, CHP liderliği hâlâ iç çekişmelerle, sembolik hesaplaşmalarla uğraşmak zorunda bırakılıyor.

Bu tavrın ardında yatan nedenlerden biri de Kılıçdaroğlu’nun, parti içinden kendisine yönelen eleştiri ve saldırılar karşısında geliştirdiği güçlü bir savunma psikolojisi. Onun uzun yıllar boyunca gösterdiği liderlik ve emeklerinin, seçim yenilgisinin ardından hızlıca gözden düşürülmesi, "vefasızlık" ve "ihanet" duygusunu derinleştirdi. Bu da doğal olarak kendisinde, ne gitmek ne de sessiz kalmak arasında bir psikolojik sıkışmışlık yarattı. İçeriden gelen eleştirileri kişisel bir travma olarak algılamak, mücadeleyi sadece siyasi değil, duygusal bir alana da taşıdı. Bu psikolojik savunma, onun siyasi reflekslerinin ötesinde, insanî ve içsel bir direnç biçimi olarak da yorumlanabilir.

Seçmen cephesine bakıldığında ise tablo daha net. Her geçen gün artan sayıda CHP’li, bu tavrı içselleştirmiyor. Özellikle genç ve değişim yanlısı seçmen, “geçmişin gölgesinden kurtulmak” istiyor. Onlara göre Kılıçdaroğlu, artık partinin doğal büyüme alanını daraltıyor. Bu tavır, Özgür Özel’in liderliğini güçlendirmek yerine köreltiyor; partide bir lidere değil, iki merkeze bağlılık zorunluluğu yaratıyor. Bu da seçmende güvensizlik duygusunu artırıyor. Yani, tarihe iyi bir iz bırakma niyeti, bugün kamuoyu nezdinde aksi yönde bir etki doğuruyor. Ve bu çelişki, Kılıçdaroğlu’nun siyasette en çok değer verdiği şey olan "saygınlık" zeminini zorluyor.

Üstelik bu durum sadece iç tartışmalarla sınırlı değil. İktidar cephesi açısından da ciddi bir fırsat alanı yaratıyor. Erdoğan'ın yıllardır en çok yararlandığı şey, muhalefetin kendi içindeki çatışmalarıdır. Bugün de Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı, iktidarın en güçlü argümanlarından biri olan “dağınık muhalefet” anlatısını diri tutuyor. Bu da CHP’nin toplumda "hazır, kararlı ve güven veren bir iktidar alternatifi" görüntüsü vermesini engelliyor.

Kılıçdaroğlu’nun içinden geçtiği bu süreç aslında kişisel değil, siyasal bir sınav. Birey olarak haklı hissettiği çok şey olabilir. Ama liderlik, sadece haklı olmak değil, zamanı ve zemini doğru okumaktır. Oysa bugün gelinen noktada, Kılıçdaroğlu'nun geçmişteki o ağırbaşlılığı ve kararlılığı, yerini savunmacı, inatçı ve kendi çevresiyle sınırlı bir politik refleksle hareket eden bir çizgiye bırakmış görünüyor. Bu da onun yıllar içinde kurduğu siyasi karakterin en kırılgan dönemine işaret ediyor.

Tarihe nasıl geçeceğini yalnızca niyet değil, sonuçlar belirler. Ve bazen, tarihte iz bırakmanın en onurlu yolu, sessizce çekilmektir. Kılıçdaroğlu bunu yapmadı. Belki de yapamadı. Ama eğer şimdi kenara çekilmezse, bir siyasi miras bırakmak yerine, mirası yıpratan bir figür olarak hatırlanma riski giderek büyüyor.

Bazı izler konuşarak değil, 'susarak' kalır. Ve bazı vedalar, alkışla değil, 'vakur bir geri çekilişle' anlam kazanır. Kılıçdaroğlu’nun bu farkı görüp göremeyeceği, onun son siyasi sınavıdır.

Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.