Müjdeler olsun!
Nihayet, ülke olarak demokrasiye ve hukuk devletine kavuştuk (!).
Her şey, 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri'nde büyük bir yenilgi yaşayan iktidara, ana muhalefet liderinin "normalleşme" söylemiyle destek vermesiyle başladı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ile görüştü ve bir adım attı, seçim yenilgisiyle yere düşen Erdoğan'ı elinden tutarak kaldırdı.
Söylenenlere göre CHP artık AKP seçmeninden oy alacakmış; çünkü AKP seçmeni "normalleşme"den hoşlanıyormuş! Bunun üzerine iktidarın demokrasi aşkı birden kabardı! Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan’ın teröre son verdiğini söylemesi için TBMM’de konuşması gerektiğini söyledi, DEM ile görüşmeler hız kazandı. Bahçeli’ye övgüler yağdı, hatta Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlığından alınarak yerine kayyum atanan Ahmet Türk de heyete dahil edilerek görüşmelere katıldı.
Bu süreçte DEM’liler, sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ederek "Kürt sorununun nasıl çözüleceğini" anlattılar. Peki ya tutuklamalar, kayyum atamaları, operasyonlar? Önemi yok! Çünkü sonunda "bize, Kürtler adına bir şey çıkacak" diyorlar. Yakında Abdullah Öcalan konuşacak ve tüm dertler bitecek (!).
İstanbul'da "Kent Uzlaşısı" adı altında gerçekleşen seçimlerin ardından bazı belediyelere operasyonlar düzenlendi. Başkanlar, başkan yardımcıları ve meclis üyeleri gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. İktidar aleyhine konuşanlar hakkında hızla soruşturmalar başlatıldı. Ama olsun, demokraside bunlar olur (!).
Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay ve daha birçok isim yıllardır hukuksuzca hapiste tutulurken; yasalar ve anayasa yok sayılırken, ülke adeta açık bir hapishaneye dönüştürülmüşken, bu iktidarla "Kürt sorununu çözeceklermiş(!)."
Siyasetteki çürümüşlük ve dejenerasyon, toplumun her hücresine sirayet etmiş durumda. Herkes kendi çıkarının peşinde.
CHP’de ise iki belediye başkanı, Cumhurbaşkanı olmak için yarışıyor, yarıştırılıyor. Oysa bugüne kadar partinin kararlarını belediye başkanları değil, partinin kendisi belirledi. Şimdi ise yukarıda iş pişirilecek, partiye kabul ettirilecek. Partinin tüzel kişiliği artık etkisiz hâle gelmiş durumda. Elbette bir belediye başkanı Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyebilir, ama bu ayak oyunlarıyla değil, belli bir yol ve yöntemle olmalıdır.
DEM’e gelince… Bir siyasi partiden çok, iradesi dışarıda olan, kendi programı ve stratejisi bulunmayan, yönünü Öcalan’ın çizdiği bir organizasyon gibi hareket ediyor. Kandil ve Öcalan arasında adeta ulaklık görevi görüyor. Selahattin Demirtaş’ın onlar için hiçbir kıymeti olmadığı da açıkça ortada. Yıllardır Öcalan için verdikleri mücadelenin onda birini Demirtaş için verselerdi, belki bugün o da dışarıda olurdu.
Anlaşılıyor ki bizlerle dalga geçiyor, aklımızla alay ediyorlar. Hepsi sadece kendi siyasi çıkarları peşinde. Ama bilsinler ki bu gidişle hiçbir şey elde edemeyecekler! Bu tavırları ile sadece iktidarın değirmenine su taşıyorlar.
Ama unutmayın, bu iktidar, iktidarı size asla vermeyecek!
Ey muhalefet, yeter!
Aklınızı başınıza alın!
Artık bir araya gelin, birleşin!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirmiz...