SON DAKİKA
Hava Durumu

2023 Genel Seçimleri sonrasında siyasi muhalefet boşluğu

Yazının Giriş Tarihi: 21.02.2024 09:44
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.02.2024 10:43

14 Mayıs 2023'te yapılan Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Genel seçimiyle ülkemizde, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü; laiklik, bilimin yol göstericiliği, kadın-erkek eşitliği velhasıl Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet değerlerini kaybetti; milliyetçilik rüzgârını arkasına almayı başaran Siyasi İslâm kazandı.

Siyasi İktidar yasa ve anayasa tanımıyor; Yasaları, yargıyı muhalefeti sindirmek için kullanıyor. Yoksulluğu yaymak ve derinleştirmek, milyonları yardıma muhtaç hale getirmek Saray'ın politikası haline gelmiştir. Yoksulluk bir anlamda kabullenerek sürdürülebilir bir kültür haline dönüştürülmüştür. Türkiye'yi öyle bir noktaya getirdiler ki, yasa dışı zenginleşme izlenir hale geldi. Türkiye fiilen yarı açık cezaevine dönmüş durumdadır. Gazeteciler görevlerini yapamaz haldedir. İktidarda kalmak için her türlü hile ve sahtekârlığı yapmak iktidarın politikası haline gelmiştir. Türkiye, ekonomi politikası ve yanlış dış politikalar sonucu sığınmacı deposu haline dönüştürülmüştür. Anayasayı tanımayan Saray'ın, ahlaki ve siyasi meşruiyeti sorgulanmaktadır.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun partinin kısıtlı seçmen kitlesinin dışında şehirli muhafazakâr seçmenler başta olmak üzere farklı seçmen gruplarına ulaşmayı denemesi oldukça önemliydi. Bu doğrultuda Erdoğan karşıtlığında buluşabildiği diğer tüm siyasi aktör ve partilerle iş birliği yaptı. Farklı kesimlerin oyunu iş birliği yaptığı partiler vasıtasıyla kazanmayı amaçladı. Dolayısıyla iktidara gelmek için diğer muhalif partilerle iş birliği yapmak prensip olarak oldukça doğru bir yaklaşımdı. Ancak, CHP’nin sağa savrulduğu açık.

Partiyi yenileme ve büyütmeyi sağa açılmak ve liberal politikalara teslimiyette gören bir anlayış uzun süredir partiye hâkimdi. CHP’nin cumhuriyetçi, sol, halkçı ve kamucu çizgisinin silikleştiği bir ortamda, bütün siyasal dengeler bozuldu. Altını çizelim; CHP’nin merkez ya da demokratik sağ partilerle ittifak yapması yanlış değil, kendisinin sağa kayması yanlıştı. Buna rağmen, Türkiye’nin faşist bir diktatörlüğe sürüklenme tehlikesine karşı, tarihte örneğine az rastlanacak geniş bir demokratik koalisyon oluştu.

Pratikte yapılan yanlış tercih ve taktiksel hataların dışında Kılıçdaroğlu, otokrat tek adam rejimini sonlandırmak için sadece CHP ile farklı toplumsal kesimlere ulaşamayacağını düşündü. Bu sebeple CHP yerine muhalefeti büyütmeyi siyasi strateji olarak tercih etti. Sonuçta yanlış, ya da doğru, bu bir stratejiydi.

Cumhuriyet Halk Partisi dışındaki bazı partiler seçim öncesinde ve seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı aday olmasına tam destek vermediler. Tam tersine ittifakın doğal lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı aday olmasına karşı bir yıldan fazla süre boyunca sağda ve solda yer alan sözde ‘Atatürkçü’ler tarafından yıpratıldı. Özellikle Millet İttifakı'nda yer almasına rağmen, İYİ Parti, mezhep üzerinden adeta bir kirli kampanya sürdürürdü. CHP’nin iki büyükşehir belediye başkanlarını, Cumhurbaşkanı adayı olarak partisinin başkanı olan Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkardı.

Seçimlerin kaybedilmesinin nedeni Millet İttifakı'nın ikinci önemli partisi olan İYİ Parti ve CHP’li Ekrem İmamoğlu’dur. Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Kurultayında yaptığı konuşmada: 'Yolu doğru olanın yükü ağır olur, hançerle beraber yükümüz ağırdı. Beni asıl üzen sırtımdaki yük değil sırtımdaki hançerlerdi” demişti

Bütün devlet olanaklarının kullanıldığı, adil ve demokratik olmayan bir ortamda yapılan seçimlerde iktidar, ancak, sandık hileleri ve mülteci oylarıyla ve “kıl payı” denilebilecek bir farkla kazanmıştı. Seçimde, sadece iktidar ve gerici-faşist blokla değil, devlet ile yarışıldı. Bütün baskılara, tehditlere, hile, iftira ve kara propagandaya karşın, ancak burun farkıyla kaybedilen bir seçim söz konusudur.

Türkiye’nin faşist bir diktatörlüğe sürüklenme tehlikesine karşı, tarihte örneğine az rastlanacak geniş bir demokratik koalisyon oluşmuştu. Bütün programatik eksiklerine karşın bu gelişme başlı başına bir kazanım ve doğru bir siyasal taktikti. Merkez soldan merkez sağa, sosyalistlerden demokratik milliyetçi çevrelere kadar uzanan bu geniş ittifak, Cumhuriyet tarihinin tanık olduğu en gerici iktidar blokunu sahada büyük ölçüde durdurdu. Bütün eşitsiz koşullara karşın, dinci-faşist ittifakın ilk turda seçimleri almasını engellediği gibi, ikinci turda da büyük bir farkla “zafer” kazanmasını önledi. Bu bağlamda; hile, baskı ve devşirme oylar nedeniyle seçim kaybedilse bile; yüzde 48 oy alınması bir başarıdır.

CHP’nin örgütsel, ideolojik ve politik bir eleştiriye tabi tutulsa bile, muhalefetin en başarılı partisi olduğunu görmemiz gerekir. Türkiye’nin islamo-faşist bir diktatörlüğe sürüklenme tehlikesine karşı, tarihte örneğine az rastlanacak geniş bir demokratik koalisyonunu Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik misyonuyla başarılmıştır.

Kemal Kılıçdaroğlu bütün kusurlarına karşın, gerici-faşist blok karşısında bir araya gelmesi zor olan geniş bir güçler yelpazesini aynı cepheye getirmeyi ve onları temsil etmeyi başardı. Etkili bir kampanya yürüttü. Bu nedenle hakkı teslim edilmelidir. Kampanyanın en büyük kusuru, sürekli sağına bakan bir çizgi izlenmesi ve ideolojik-kültürel mücadelenin ihmal edilmesiydi. Kamucu, halkçı, anti-emperyalist ve ideolojik bakımdan özgüvenli bir kampanya politikası izlenemedi. Sol ve halkçı talepler kampanya boyunca kullanılmadı. Laiklik savunulmadı. Buna karşılık, “Alevi’ye oy verilmez” şeklindeki gerici önyargı yıkıldı.

Seçim sonuçları değerlendirilirken, muhalefet cephesinin adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu eleştirilebilir. Ancak, ne yazık ki, yapılan daha çok saldırma onu acımasızca mahkûm etme kolaycılığına düşüldüğü görülüyor.

Evet, seçimler kaybedildi. Kaba sonuç bu. Ancak, CHP içinde seçim sonuçlarının soğukkanlı bir değerlendirme yapma fırsatı verilmeden, seçimlerin ertesi günü Ekrem İmamoğlu, içeriğinin belli olmadığı ‘değişim’ vurgusuyla Kılıçdaroğlu’nun parti başkanlığına karşı bayrak açtı. Parti merkezinde yer olan yetkililerle birlikte Kılıçdaroğlu’nu istifaya zorlamak için gizli bir toplantı yapıldı. Toplantı ifşa olunca bu plan suya düştü. Bu arada il ve ilçe başkanlıkları ve delege seçimleri yapıldı. Ekrem İmamoğlu, Büyükşehir Belediyesinin imkanlarını kullanarak İstanbul delegelerinin büyük çoğunluğunu kendi tarafına aldı.

Sonunda Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Ankara'da toplanan 38. Olağan Kurultayının ilk gününde Genel Başkanlık koltuğunun yeni dönemdeki sahibi belli oldu. Ekrem İmamoğlu’nun desteğiyle CHP’nin Genel Başkanlığı koltuğuna Özgür Özel oturmuş oldu.

Özel’in imkan ve kapasitesi sınırlı idi. İmamoğlu’nun ise, strateji ve taktiklerinin birinci önceliği kişiseldi. Bunu için CHP’nin İBB Belediye Başkanlığının kazanmasından sonra, kişisel istikbali için çalıştı. Gelecekte, kendisini bir yerlere taşıyacak İstanbul İlçe Belediye Başkan adaylarının ve belediye meclisi adaylarını belirlenmesinde tek yetkili oldu. Parti örgütü devre dışı kaldı. Medyada yer alan haberlere göre sadece İstanbul’da değil, İstanbul dışında da belediye başkan adaylarının belirlenmesinde de İmamoğlu etkili olduğu ifade edildi. Halkın oyunu alması halinde belediye başkanı olan ilçe belediyeleri, adeta Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın şubeleri haline getirildi.

Özgür Özel'in 1,5 saat süren adaylık konuşmasının içeriğine bakıldığında, kısa "Tutum Belgesi"nin ötesine geçtiğini ve çok genel düzlemde "sol içerikli" mesajlar vermeye gayret ettiğini saptayabiliyoruz. Özgür Özel, "… ifade etmek isterim. Örgüte verdiğim tüm sözleri tutacağım. Yarın sabah 81 il başkanımla süreci değerlendirmek için toplantı koydum. Kendilerini davet ediyorum. Ön seçime yönelik bundan sonra bu partiye yapılacak iyileştirmelere yönelik verdiğimiz sözleri derhal yerine getireceğiz" demişti.

Özgür Özel, parti içi demokrasiden, ön seçimden, açıklık ve liyakate bakarak kararlar alınacağından bahsetmişti. İlk sınavını TBMM’de verdi. İsveç’in NATO’ya girmesine izin veren iktidarı teskeresine evet oyu vererek sınıfta kaldı. Ne yazık ki her şey sadece söylemde kaldı; ne ön seçim yapıldı ne de sol söylemlere uygun politikalar hayata geçti.

Sadece şuraya benim adayım, şuraya senin adayın olsun derken, partide küskünler yaratıldı, istifalar oldu. Söylendiği gibi ön seçim yapılabilseydi, ne küskünler, ne de istifa olacaktı. CHP’deki bu dağınıklık, seçmenin sandığa gitmemesine de yol açabilir.

Seçimden sonra karşısındaki faşizan Cumhur İttifakı cephesi dipdiri canlı dururken buna karşı Milli İttifakı dağıldı. Muhalefet partileri kendi kimlik siyasetlerinin kabuğuna çekildi. CHP’nin kurumsal varlığı Cumhuriyet değerlerinin varlığı için çok önemlidir. Özgür Özel, belli ki CHP Genel Başkanlığına hazırlıksız, stratejisi olmayan ve rüzgara karşı kürek çeken bir siyaset resmi veriyor. Derinliği olmayan, yetersiz bir siyasi tutum sergiliyor. İmamoğlu’nun desteği ile ayakta duran, İstanbul’da seçim kampanyasına katılmasına bile izin verilmeyen topal ördek görüntüsü veriyor.

İktidar, iç ve dış politikada, ekonomide iflas etmiş, yönetemeyen, yasa, anayasa tanımayan, muhalefet vursa dağılacak olan, varlığını sade ve devletin zor kullanma gücünü kullanarak iktidarda tutunabiliyor. Buna karşın, muhalefet partililerinin yetkilileri kifayetsiz, kendi istikballeri peşinde koşan, ülkenin-halkının yerine kendi gündemlerine endeksli, dar görüş siyaseti güdüyorlar. İktidarın siyasette her gün yarattığı olumsuz uygulamalarına karşı etkili politikalar üretmek, kendi gündemini dayatmak yerine, sadece iktidar yetkilerin sözlerine çağırıp bağırarak cevap vererek geçiştiriyorlar.

İktidar halkı perişan etti. Halk iktidara karşı tepkili. Halkın tepkisi siyasetin önünde. Elbette muhalefetin yerel seçimlerde başarılı olması çok önemlidir. Ne yazık ki muhalefet boşluğu yüzünden iktidar, -teşbihte hata olmaz- köpeksiz köyde değneksiz gezebiliyor.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.