Ülkemiz çok zor durumda. AKP-MHP iktidarı tüm kazanımlarımızı yerle bir etti ve ekonomiyi çöküşe sürükledi. Dış politikada ise sonu belirsiz bir maceraya doğru yol alıyoruz.
Kuşkusuz ki, ilk yapılması gereken şey bu iktidara son vermektir. Ancak bunun yeterli olmayacağını biliyoruz. Ülkenin tüm hasarlarının onarılması ve hatta ülkemizin yeniden inşası gerekiyor. Bunu başarabilecek yegane güç ise Cumhuriyet Halk Partisi'dir. Ancak üyesi olduğum bu parti, bugünkü haliyle bu misyonu yerine getirecek durumda değil. Bu nedenle partimizin bu misyona uygun yeni bir anlayışa, demokratik ve katılımcı yeni bir yapılanmaya ihtiyacı var.
Partisine yönelik eleştirileri söyleyebilmek her CHP üyesinin ayrıcalığıdır. Genel olarak diğer partilerde hem partiyi eleştirmek hem de o partide kalabilmek pek olası değildir. Oysa bu husus CHP’yi kuran önderimizin bizlere talimatıdır. Mustafa Kemal Atatürk 1931 yılında yapılan CHP 3. Olağan Kurultayı'nda aynen şunları söylemiştir: "Partide bir yanlışı, bir eksikliği gördüğünüz zaman kayıtsız, şartsız eleştireceksiniz. Yapılan herhangi bir yanlışa müsamaha göstermek son derece yanlıştır; mahsuru faydasından büyük olur."
Biz Cumhuriyet Halk Parti'sini kıymetlimiz olarak görüyoruz ve onun iyi olmasını istiyoruz. Eleştirilerimiz bu sevdamıza gölge düşürmez. Tam tersine bizi güçlü kılar.
Partimizi parti içi demokrasinin yokluğu açısından değerlendirirken, iğneyi kendimize batırmayı unutmuyoruz. Kabul edelim ki, toplumsal kültürde bir gerileme ve yozlaşma var. Bazı kesimlerde dinsel fetvalar ahlaki değerlerin yerini almış durumda. Bu durum laik ve seküler kesime kültürel kopuş ve ideolojik sığlaşma olarak yansıyor.
Eskiye göre daha az okuyor, daha az düşünüyor ve daha az sorguluyoruz. Heyecanımız daha az, cesaretimiz daha az. Daha kötü olanı ise, iyi şeyler olacağına olan inancımızı kaybetmiş olmamızdır. Kimilerimiz ise edindiğimiz konfor alanlarından çıkmak istemiyoruz.
Bütün bunlara rağmen kimimiz, bir damla dahi yağmaya niyeti yokken yağmurlardan söz etmeye devam ediyor. Sürekli şikayet ediyor ve şikayete konu sorunları değiştirmeye asla kalkışmıyoruz. Hiçbir şeyi beğenmiyor, her fırsatta ahkam kesiyoruz ve ona buna kolayca sataşan agresif kimliklerimizden de asla vazgeçmiyoruz.
Her şeyi bildiğimizi düşünüyoruz. Oysa bilmiyoruz, sadece bildiğimizi zannediyoruz. Bu nedenle demokratik olmayan siyaset yapma alışkanlıklarımız bizi esir alıyor ve önyargılarımıza hapsoluyoruz. Bazen kişisel taleplerimiz her şeyin önünde yer alıyor, içinde bulunduğumuz siyaset ilişkilerini, etinden sütünden ve tüyünden yararlanacağımız oluşumlar olarak görüyoruz. Böylece siyaset güç edinme ve zenginleşme aracına dönüşüyor.
Oysa siyaset en onurlu uğraşlardan biridir. Belki eşinizden belki çocuğunuzdan esirgediğiniz bir zamanı toplum için harcıyorsunuz. Maddi ve manevi imkanlarınızla ülkenin geleceği için çalışıyorsunuz. Bu nedenle hangi inanç ve görüşten olursanız olun, hangi siyasi partiye üye olursanız olun, siyasetin ahlaki değerlerine bağlı kalın. Üye olduğunuz partinin demokratikleşmesi için verdiğiniz her çabanın ülkenin demokratikleşmesine katkı sağladığını bilin. Ahlaklı ve ilkeli siyaset çabalarınızın da bu ülkenin ahlakının yeniden yükselmesine katkı vereceğini unutmayın.
Ve ülke siyaseti nitelikli bir kimliğe ulaşmadıkça, ülkemizin düzelme şansının olmayacağını da aklınızdan çıkarmayın.