SON DAKİKA
Hava Durumu

Ekonomideki 'başarı'nın perde arkası: PPP (2)

Yazının Giriş Tarihi: 14.09.2017 10:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.09.2017 10:32

Fikir çok parlaktı!...

Düşünsenize, bir yanda adeta koymaya yer bulunamayan milyar dolarlar; öbür yanda vatandaşına en temel kamu hizmetini biler vermekte zorlanan, para diye, dolar diye kıvranan devletler...

Özel sektörün sermayesi, kamu hizmetlerine akacaktı!

İki taraf da "vin-vin"in dibine vuracaklardı!

KAMU HİZMETİ TİCARİLEŞİYOR, FATURA VATANDAŞA...

Dünya Bankası bu mucize modeli hızla tanıttı, hükümetlere önerdi. Toplantılar, heyetler birbirini izledi. Dünya Bankası gibi etkili bir kuruluşun devreye girmesi hem finans şirketlerinin elini rahatlatıyor, onlara güvence sağlıyor; hem de bu paralara dayanarak iş tutacak hükümetleri ve tatlı paralar kazanmayı bekleyen şirketleri cesaretlendiriyordu.

Ortada kapı gibi Dünya Bankası vardı işte!

"İstemediğin kadar dolar" hükümetlerin elinin altındaydı.

Artık para kabızlığına son verilecek, hükümetler vatandaşa hizmet yağdıracaktı!

Ve ilk yıllarda özellikle Latin Amerika başta olmak üzere pek çok ülke balıklama daldı bu işe; peş peşe PPP projeleri ortaya çıktı. İlk yıllardaki proje sayıları, bugünün kat be kat üstünde oldu.

Financial Times gazetesinde Sarah Murray imzası ile kaleme alınan "Altyapı: 1990'ların deneyimi insanları iyiden soğuttu" başlıklı yazı, PPP modeli projelerin başına gelenlere dikkat çekmek bakımından çok ilginç.

PARA KİMDEN ÇIKACAK?

Sorunun nirengi noktası şu:

Yapılan iş nedir? Elektrik santralı, yol, köprü, tünel, havaalanı, liman, içmesuyu, hastane vs.. Yani kamusal yatırım, yani devletin yapacağı iş... Ve de devletin vatandaşa bedava sunması gereken hizmetler!

İşi yapan kim? Yerli-yabancı özel sektör... Amaç para kazanmak!

Peki bu para kimden çıkacak?

Devletten? Tabi ki Hayır!

Devlet işe taraf oluyor, bazen kurulan şirkete ortak da oluyor, garanti de veriyor, ama harcanan parayı devlet ödemeyecek. Devlet zaten verecek parası olsa. İşi kendisi yapacaktı!

Sonuçta bu para vatandaştan çıkacak... Üretilen kamu hizmetini kullanmak isteyen vatandaşa çıkacak fatura!

Mal bulmuş magribi gibi PPP projelerine abanıp görkemli açılışlar yapan iktidarlar, parayı çıkarmak için fiyatları yükselttikçe, yakınmalar da kendini göstermeye başlamış.

İlk şokla karşılaşan firmalar, Asya ve Latin Amerika'da özelleştirilen santralları satın alıp kapasite artıran, yeni dağıtım ağı kuran vs. firmalar olmuş. İstedikleri fiyat artışlarını vatandaştan alamayınca, pek çoğu bu ülkelerden çekilmek zorunda kalmış.

90'LARIN KÖTÜ DENEYİMİ

"Bugün enerji kaynaklarının özelleştirilmesinde, PPP'ye herkes daha iştahsız" diyor Sarah Murray. Pek çok şirket 1990'lada bu macerayı zararla kapatmış.

Düşünün Bursa-Balıkesir yolu çok kötü, "Devlet Özel Sektör Ortaklığı" ile bir şirket kuruluyor ve güzel bir yol yapılıyor. Sonra çıkıp diyorsun ki vatandaşa, "Bak bu yolu şu şirketler yaptı, yol onundur, Bursa-Balıkesir yolundan geçerken artık para ödeyeceksin!"

Allah Allah ya diğer şehirlere giderken ücretsiz de niye Balıkesir yolu paralı, diyorsun; ya gitmiyorsun, ya yolunu değiştiriyorsun vs. Şirket de parasını toplayamıyor.

Pek çok yoksul ülkede içme suyu projesi yapan şirketler, su paralarına yapılan zammı vatandaştan tahsil edememiş. Keza pek çok Afrika ülkesinde, -ki, nüfusun sadece yüzde 10'u bir elektrik şebesinden yararlanıyormuş- büyük düşlerle yapılan PPP elektrik projeleri de, sahipleri açısından fiyasko olmuş.

Yemen, Kamboçya gibi ülkelerde, bildiğimiz ulusal enterkonekte elektrik sistemi yokmuş. Diyelim siz bir şirket kuruyor, bir jeneratörle bir ilçeye, mahalleye elektrik satıyorsunuz. Ortak bir fiyat tarifesi var. PPP ise bir konsorsiyum olarak gelip sizden çok daha büyük bir elektrik santralı yapıyor, ancak sizden çok daha yüksek bir fiyata satmak istiyor. Ve tabi fiyatı uygulamak her yerde mümkün olmuyor.

'90'lardaki devalüasyonlar, döviz krizleri de yatırım yapan şirketlerin mali durumunu yıpratmış.

AVRUPA'DA TEPKİ 

PPP finansman modelini değerlendirmek için en önemli yer Avrupa. Avrupa ülkeleri baştan çekici gördükleri bu modele bir türlü ısınamamış, tepki göstermiş.

Örneğin İngiltere...

İngiltere, pek çok Avrupa ülkesi gibi 1945-75 arasında sosyal devlet olmanın gereğini yerine getiriyor.

Yani yol, su, elektrik, sağlık, eğitim, adliye gibi pek çok hizmeti bir "kamu hizmeti" olarak görüyor ve devlet vatandaşına bu hizmetleri kendi bütçesinden yapıp, ücretsiz sağlıyor. Zira bir sosyal devlette, vatandaşların barınma, sağlık, eğitim, güvenlik vs. hakları vardır ve bunlar "vazgeçilemez, devredilemez temel insan haklarındandır". Devlet, vatandaşa asgari düzeyde bu hakları sağlamakla görevlidir.

(Barınma konusuna dokunup geçelim. Maalesef bizde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı -şimdi o da yok- sadece devlet binaları ile ilgilendiği için bu iskan konusu, temel bir barınma ve insan hakkı olarak bile kabul edilemedi iktidarlar tarafından. Oysa Avrupa'da devlet özellikle belediyeler eliyle toplumun konut ihtiyacını büyük ölçüde bir kamusal bir görev olarak yerine getirmişti, fakirler için yaygın sosyal konutlar inşaa edilmişti.)

Yani bu dönemde bir yol, köprü yapıp da sonra üzerinden gelip geçenden para isteyeni, her halde deli dumrul sanıp hapse tıkarlardı!

Ama 1990'lardan sonra, özellikle Thatcher döneminde pek çok kamu kuruluşunun özelleştirilmesi gündeme geliyor. Tabi özel okulların, özel hastanelerin yaygınlaşması ile yavaş yavaş vatandaş paralı yola, köprüye, tünele vs. de alıştırılıyor.

Ancak bu gelişmelere rağmen, İngiltere'de altyapının, "devletin görevi", "kamu hizmeti" sayılması nedeniyle PPP uygulamaları kendine geniş bir alan bulamıyor.

Aynı şekilde Avrupa'nın diğer ülkelerinde de devletin yapması gereken işlerin faturasının vatandaşa ödetilmesi rağbet görmüyor, anlaşılan Dünya Bankası PPP modelinde Avrupa'da duvara tosluyor.

AVRUPA'DA PARALI YOL

Avrupa'da paralı yol, köprü yok mu? Evet var, açıkçası. Ancak bu yolların paralı olması, yolu yapanların harcadığı parayı çıkarmak veya oradan para kazanmaktan ziyade çok farklı gerekçelere sahip.

Örneğin, paralı yolda en tipik ülke Avustralya. Avusturya'da yaklaşık 2 bin kilometrelik otoyol ile köprülerden vs. yıllık devletin geliri 5-6 milyar Euro civarıydaymış. Avusturya, bu durumu kendi vatandaşlarına, "Amacım sadece, ülkemizden transit geçen yabancı yük araçlarından, TIR'lardan vs. para almak" şeklinde açıklıyor. Diyelim ki, Türkiye'den giden TIR'lara takılan 5 Euro'luk cihazlar, giderken pek çok noktada Europass sistemi ile çalışan Autostrade şirketine HGS gibi bir sistemle elektronik para transfer ediyor. Sen o yoldan geçmek ve o parayı ödemek zorundasın. Ama Avusturyalı sürücülerin alternatif güzergahları kullanıp bu paradan kurtulma şansı olduğu ifade ediliyor.

Bir de son 30 yılda yapılan tünel vs. örnekleri var. Örneğin Mont Blanc Tüneli, hatırlanacaktır, Alp dağlarının altından nerdeyse dümdüz Avrupa'yı İtalyan sahiline indiren 12 kilometre uzunluğundaki tünel, milyarlaca Euro'ya, yıllar süren inşaatlarla yapılmıştı. Şimdi arabanızla Mont Blanc tünelini kullanmak isteyenler 43 Euro ödüyormuş.

Avrupa'da 1-10 Euro arasında ödeme yapılan bazı otoyol güzergahları varmış. Yol, ulaşım, ana kamusal bir hizmet gibi kabul edilen Avrupa'da bunlar var, ama gerekçeler farklı ve sonuçta PPP modeli, yani bir takım şirketlerin yol yapıp, üzerinden geçenden para almaları, bu şekilde kendilerine iş kurmaları Avrupa'da kabul görmemiş, görmüyor. Belki bunda, Avrupa'da ulaşım altyapısının tamamlanmış olmasının da etkisi vardır.

PRODİ NİYE BOLU'YA GELMİŞTİ?

Evet, Avrupalı, PPP konusunu tartıştı ve "devletin bedava sağlaması gereken hizmetleri, şirketlerin yapıp para ile satmasını" kabul etmedi.

Batı kamuoyunun bu duyarlılıkla PPP projelerine engel çıkardığı senelerde Türkiye'de görkemli bir açılış töreni vardı...

Bolu Dağı Tüneli, 23 Ocak 2007 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İtalya Başbakanı Romano Prodi'nin katıldığı cakalı bir törenle hizmete açıldı. Açılışta kurdele kesimini, Erdoğan ile Prodi kesimişti.

Bolu Tüneli'nin açılışında Prodi'nin ne işi vardı, diye sorsanız, herhalde bunun sadece bir tesadüf olduğu, Erdoğan ile olan dostluğundan kaynaklandığı söylenecektir... Basın da bunu yazdı!

Halbu ki, Prodi'yi oraya davet edenlerden birisi, tünel inşaatında yapancı krediyi sağlayan, PPP ortağı İtalyan firması Astaldi'nin patronu Paulo Astaldi idi.

Ne güzel... Bir yönüyle 20 yıldır tamamlanaman Bolu Tüneli hızla tamamlanmıştı, hükümet bununla övünüyor, vatandaş hayranlıkla izliyordu.

Diğer yandan ise Prodi, kendi şirketleri Astaldi'nin Türkiye'de devlet güvencesinde önemli bir iş kurmuş olmasını kutluyordu. Bolu tüneli artık onlara para basacaktı...

@ERODURSUN

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.