SON DAKİKA
Hava Durumu

Trajiekonomik!

Yazının Giriş Tarihi: 16.05.2021 01:05
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.05.2021 01:05

Pandemi döneminin başlamasından bu yana hem tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar, hem döviz kurlarında yaşanan anormal hareketlilik satın aldığımız her üründe iğneden ipliğe ciddi fiyat artışlarına neden oldu.

Uzun zamandır satın alma gücümüzün düştüğünü böylesine hissetmemiştik. Özellikle sosyal medyada temel ihtiyaç maddelerinin son birkaç ayda nasıl fiyat değişimlerine uğradığını gösteren "öncesi-sonrası" fotoğraflarına sıkça rastlar olduk. Gerçek anlamda bu durumu anlatmamızı sağlayacak tek kelime var aslında o da "fakirleştik". Tabi bu söylediklerim esas olarak sabit maaş ile geçinmeye çalışan orta ve daha alt gelir grubu kimseler için geçerli.

Bir dönemin meşhur sınıfı olan orta direk neredeyse kalmamış durumda. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu tarafından açıklanan Nisan 2021 verilerine göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 767 TL, yoksulluk sınırı ise 9 bin 14 TL olarak ortaya konmuş. Net asgari ücret ise asgari geçim indirimi (AGİ) dahil 2 bin 825 lira 90 kuruş. İki çocuklu bir ailede tek kişi asgari ücretle çalışıyorsa pratikte açlık sınırında yaşıyor anlamına geliyor yani. Bir ay boyunca sadece kendisinin ve ailesinin karnını doyurabiliyor bunun haricinde herhangi bir harcama yapmasına olanak yok. Bir eve ayda 9 bin 14 TL girmiyorsa bu aileye fakir deniliyor. Mevcut koşullarda bu ücreti alabilen çok sınırlı sayıda kişi olduğunu düşünürsek bu ailenin orta direk olarak tanımlanabilmesinin tek yolu 4 kişilik ailede 4 kişinin de çalışıyor olması.

Tabi biz esas olarak bu durumun alt üst gelir grubu olarak ayırmadan herkes için geçerli olduğunu düşünüyoruz ama şirketler ve çalışanların her zaman aynı kaderi paylaştığını söylemek çok mümkün değil sanırım. Bildiğiniz üzere Borsa İstanbul'a (BIST) kayıtlı şirketler üçer aylık periyotlarda çeyrek dönemlere ait bilançolarını açıklıyorlar. Bu dönem yine bilançoların açıklanma dönemi. Açıklanan bilançoları incelediğimde, tabi ki hepsinde değil ama, nispeten kurumsal yapılara sahip ve düzgün yönetildiğini söyleyebileceğimiz firmalara baktığımızda hem satış rakamlarının hem karlılıklarının çok önemli oranlarda arttığını gözlemleyebiliyoruz. Aşağıda size hemen her sektörden örneklerin bulunduğu bir liste vermek istiyorum.

Akbank: Faiz gelirlerinde yüzde 15, net dönem karında yüzde 55 artış

Garanti Bankası: Faiz gelirlerinde yüzde 26, net dönem karında yüzde 45 artış

Migros: Satışlarda yüzde 20, esas faaliyet karında yüzde 8 artış

BIM: Satışlarda yüzde 23, esas faaliyet karında yüzde 39 artış

Asuzu: Satışlarda yüzde 82, esas faaliyet karında yüzde 267 artış

Otokar: Satışlarda yüzde 86, esas faaliyet karında yüzde 576 artış

Tofaş Türk Otomobil Fabrikaları: Satışlarda yüzde 44 esas faaliyet karında yüzde 94 artış

Logo Yazılım: Satışlarda yüzde 37, esas faaliyet karında yüzde 92 artış

Sinpaş Gayrimenkul: Satışlarda yüzde 16, esas faaliyet karında 63 artış

Oylum Sınai Yatırımlar: Satışlarda yüzde 16, esas faaliyet karında yüzde 230 artış

Tekfen Holding: Satışlarda yüzde 25, brüt karda yüzde 267 artış

Menderes Tekstil: Satışlarda yüzde 24, esas faaliyet karında yüzde 265 artış

Yataş: Satışlarda yüzde 50, esas faaliyet karında yüzde 67 artış

Aksu Enerji Üretim A.Ş. : Satışlarda yüzde 16, esas faaliyet karında yüzde 38 artış

Naturel Yenilebilir Enerji A.Ş. : Satışlarda yüzde 229, esas faaliyet karında yüzde 1075 artış

Kardemir A: Satışlarda yüzde 80, brüt karda yüzde 700 artış

Enka İnşaat: Satışlarda yüzde 25, esas faaliyet karında yüzde 41 artış

MLP Sağlık Hizmetleri: Satışlarda yüzde 23, esas faaliyet karında yüzde 45 artış

RTA Laboratuvarları A.Ş. : Satışlarda yüzde 1437, brüt karda yüzde 2620 artış

Listede turizm ve havayolu firmalarının yer almadığını farketmiş olmalısınız. Bu sektörlerde firmalar krizi sonuna kadar hissetmişler ve bu bilançolarına da yansımış. Satışları düşmüş, faaliyet karları azalmış. Allah bu firmalarımıza dayanma ve krizden sağ salim çıkma gücü versin. Listede yer alan firmaların hemen tamamı ülkemiz adına bir değer arz eden önemli firmalar ve bu firmaların daha fazla üretmesi, daha çok satması ve daha çok kazanması bizim sevinmemiz gereken bir durum. Umarım bu firmalardan birden fazlası zaman içerisinde dünyanın önemli markaları arasına girmeyi başarır ve tıpkı Apple gibi, Tesla gibi, Amazon gibi küresel ölçekli firmalar olmayı başarabilirler.

Firmalarımız ne kadar büyürse o kadar fazla sayıda istihdam sağlarlar, başka ülkelerin önemli beyinlerini ülkemize çekebilirler, markaları yanında ülkemize de değer katarlar. Kurumsallaşmasını tamamlamış firmaların varlığı başka benzer firmaların ülkemize gelmeleri için güvence anlamına geleceği gibi ülkelerin demokratik yapısının bekasında bile önemli bir yere sahiptirler. Bunları baştan söyleyelim ki sermaye karşıtı olduğum düşünülmesin tam tersine sermaye sahiplerinin güçlü olmasını çok önemserim. Ortalama 7-8 senede bir yaşanan ekonomik krizlerde ancak güçlü sermaye sahipleri işine, işçisine sahip çıkacak dirayet ortaya koyabilir. Krizin beraberinde getirdiği satın alma ve yeni yatırım fırsatlarını değerlendirmeyi düşünebilir. Bu yüzden sermayenin güçlü olması "adaletli" bir ortamda işçinin de güçlü olmasını sağlar. Burada adaletten kastımız sadece hukukun üstünlüğünden ibaret değil pek tabi ki.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin verilerine göre 2020 yılında açılan iş yeri sayısı bir önceki yıla göre yüzde 20 oranında artarken kapanan işyeri sayısında yüzde 18 artış olmuş. Buna karşın açılan gerçek kişiye ait işletme sayısı 2020 yılında 2019'a göre yüzde 26 artarken kapanan gerçek kişi işletmesi sayısı da yaklaşık yüzde 26 olmuş. Reel bir büyüme sağlanamamış.

Kurumsal şirketlerin satışları ve karlılıkları böylesine artarken sabit gelirliler ve küçük esnaf için ne yazık ki koşullar iyiye gitmiyor. Berberler, lokantalar, mefruşatçılar, kırtasiyeciler ve diğer küçük esnaf dükkanını açamamanın getirdiği yükün altından nasıl kalkacağını düşünüyor. Peki ama büyük şirketler karlarına kar katıyorken küçük esnaf ve çalışan kesim neden bu kadar hızla fakirleşti?

Düşünsenize bir asgari ücretlinin bu ülkede satılan en ucuz sıfır kilometre arabayı alabilmesi için yemeden içmeden 5 sene çalışması gerekiyor. 300 bin liralık bir ev alabilmesi için yemeden içmeden 9 sene çalışması gerekiyor ki bu süre içerisinde ev ve araba fiyatlarının nereye gideceğini kimse tahmin bile edemiyor.

Tablodaki durumu görüyorsunuz ayrıca tabloda olmayan ve karlılığını kat kat arttıran onlarca firma var. Vatandaşımızın satın alma gücünün düşmesine yalnızca dövizdeki artış mı sebep oluyor, yoksa mevcut durumu soygun fırsatı olarak görenler de var mı? İyi ama vatandaşın hali ne olacak? Bu hikayelerin sonunda hep fakir daha da fakirleşirken, zengin daha da zengin mi olacak?

Ne yazık ki, bir kısır döngünün içerisine, döviz- enflasyon sarmalına girmiş durumdayız. Zamanında alınması gereken tedbirlerin alınmamış olması, hani o hep söyledikleri ama dikkate alınmayan yapısal reformların yapılmamış olması, sıcak para değil doğrudan yatırım almak için ortam hazırlanmaması, Merkez Bankası rezervlerinin erimesi sonunda işin vatandaşa acı reçete olarak dönüp gelmesine neden olacak gibi duruyor. Sosyal güvenlik, vergi, eğitim, yargı ve sağlık sisteminde reformların ama ilk önce yönetim sistemi reformunun yapılması olmazsa olmaz olarak görünüyor. Atılması gereken adımların atılmamış olması ne yazık ki sabit gelirli olanları diğerlerinin insafına bırakıyor. İnsafsızların insafına terkedilenler için trajik hikayeler her geçen gün artıyor.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.