SON DAKİKA
Hava Durumu

İnsanca çalışma isteği

Yazının Giriş Tarihi: 11.03.2022 20:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 11.03.2022 09:14

Eğitimin, kültürün, bilginin olmadığı tarih öncesi çağlarda yaşanan sağlık sorunlarını çözmek için seçilmiş kişiler olan şamanlar, büyücüler ile başlayan hekimlik tarihi M.Ö. 460-370 yılları arasında Hipokrat ile modern tıbbın temellerinin atıldığı dönemle devam etmiş, Galen ile başlayan değişim yüzyıllar sonra Rönesans döneminde Galen’in sorgulanması ve doğru bilinen yanlışların görülmesi ile devam etmiştir.

9. Yüzyıl'da üniversite hastanelerinin kurulmaya başlanması, İslam dünyasındaki alimlerin katkıları, 15. Yüzyıl'da modern anatominin temellerinin atılması, 19. Yüzyıl'da mikrobiyolojinin doğması ile tıp alanında binlerce yılda oluşan bilgi birikimiyle çok ciddi bir yol alınmış olmasına karşın son yüzyılda üretilen bilgi önceki binlerce yıllarda üretilen bilginin kat kat üzerinde olmuştur.

İşte o tarih öncesi dönemde görev yapan şamandan bugüne kadar, insan sağlığını korumaya çalışan, bilinmeyeni bilmeye çalışan, görülmeyeni görmeye çalışan, gözlem yaparak farklılıkları fark eden ve normal olmayanı normal haline getirmeye çalışan hekimler hep değer görmüş ve el üstünde tutulmuştur. İnsanların daha küçük yaşlardayken çocuklarını hekim olmaya yönlendirmesinin temelinde yatan duygu da bu değerli olma ve toplumda saygı duyulan insan olma halidir.

Tarih öncesi dönemlerden başlayarak şifacı rolünü sürdüren hekimler; ölümle yüz yüze gelen kişileri hayata döndürmeleri nedeniyle onların tanrısal bir güce sahip oldukları düşünülmüş ve ancak zaman içerisinde bu tanrısal güç bilimsel bir bilgiye dönüştürüldüğünden, bilgiye sahip olmanın verdiği zorluklar ile başa çıkan kimseler oldukları için bu saygı artarak devam etmiştir.

Günümüzde de hekim olmak için derece ile kazanılması gereken sınavlar, başarılması gereken stajlar, verilmesi gereken insanüstü bir emek olduğu açıkça ortadadır. Tabi ki her mesleğin kendince zorlukları vardır ve her meslek kıymetlidir. Doğru yapılmadığında her iş ölümle sonuçlanan kazalara sebebiyet verebilir ama hiç birisi ölüm anında devreye girmeyi gerektirecek meslekler değildir.

Berber usturayı hatalı kullanırsa müşterisinin damarını kesebilir, mühendis inşaatın statik hesabını doğru yapmazsa inşa edilen ev yıkılabilir, operatör tezgahını doğru çalıştırmazsa ölümlü iş kazasına sebep olabilir, gazeteci doğru haber yapmazsa toplumu infiale sürükleyebilir birilerinin ölümüne sebep olabilir. Daha onlarca örnek sayılabilir ama bu yaşananlar sonucunda hayati risk oluştuğunda devreye o son adam girer ve imkanlar dahilinde kişinin hayata tutunması için elinden geleni yapar.

Zaman zaman bunu yaparken de kendi hayatını riske atar. Pandeminin ilk gününden bu yana görüyorsunuz yapılan fedakarlıkları. Birçok evlat ana babasını hastaneye götürmek istemezken onlar Covid-19 hastalarının olduğu servislerde, yoğun bakımlarda, Covid-19'lu olduğu bilinen insanların evinde hastalarla doğrudan temas ederek tedavi etmeye çalıştılar. Evet görevleri ve bunun için para alıyorlar düşüncesinde olanlar; hiç kimse kendi hayatı pahasına bir başkasının hayatını kurtarmak zorunda değildir. Hele ki önceki gün Cumhurbaşkanı’nın söylediği miktarda paralar için.

Para için bu mesleğin yapılmayacağını başkalarına anlatamamış olmak belki de en büyük hatamız ya da kamu sağlık sistemini para üzerinden kuranlara müsaade etmek belki de bilemiyorum. Düşünsenize zamanında Manukyan’ın bile vergi rekortmeni olabildiği bu ülkede siz vergi rekortmenleri listesinde kaç tane doktor gördünüz şimdiye kadar?

Çok para kazanmaktan kastınız nedir onu da bilmiyorum tabi. Bugün gidin Bursa’nın en lüks semtine bütün villalarda oturanları mesleğine göre tasnif edin. Yüzde kaçı doktor çıkar, kaçı tekstilci, kaçı müteahhit. Yaptığı işte ülkenin ve dünyanın sayılı isimleri arasında yer alan az sayıda hekim çok büyük paralar kazanıyor olabilir ancak bu her meslek mensubu için geçerlidir.

“Sağlık” kelimesi Dünya Sağlık Örgütü tarafından “fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik halidir” şeklinde tanımlanmıştır. Aslında bu tanımlama çok güçlü ve içeriğini düşündüğünüzde söylemesi gereken her şeyi üç kelimeye sığdırmayı başarmış bir tanımlamadır.

"Fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik hali". İşte hekimlerimizde bunların tamamı eksik durumda. Çalışma koşulları son derece kötü. Yeni kocaman modern binalarda 5 dakikada bir hasta bakmaya zorlanıyorlar. Bakmaya zorlanıyorlar diyorum çünkü 5 dakikada birisini muayene etmeniz teknik olarak zaten mümkün değil. Şikayetlerini sor, önceki hastalıklarını sor, kullandığı ilaçları öğren, geçmiş tetkiklerini ve hastalığın seyrini kontrol et, tepeden tırnağa muayene et, ihtiyaç olan yeni tetkikleri iste, tüm bunları bilgisayara kaydet ve sonuçlar geldiğinde tetkikleri değerlendirerek reçete düzenle, yatış yap ihtiyaç varsa rapor düzenle vs. Bütün bu işlemler için hasta başına 5 dakika yeter mi sizce?

Peki ya sen? Hasta olarak günlerdir haftalardır çektiğin ağrıları anlatmak için derdini dökmek için sana 5 dakika yeter mi?

Bu kadar kısa sürede bir hastaya doğru tanıyı koyup doğru tedaviyi vermek ne kadar mümkün?

Hata yapması halinde arkasında duran var mı?

Yok.

Bilimsel olarak makul sınırları çizilen komplikasyonlar ortaya çıktığında arkanda duran var mı?

Yok.

8-10 bin lira para kazanırken yapılan hatanın sonunca milyon lira tazminat öderken arkanda duran var mı?

Yok.

Hastayı memnun edemedin diye şiddet görürken arkanda duran var mı?

Yok.

Başka hiçbir meslek grubunda olmayan mecburi hizmet, ayda 15 gün aralıksız 36 saat çalışma, aile düzenin yok, gecenin bir yarısı kalk git ameliyata gir sabah işe devam et, tek hekimsen her gece zorunlu icapçı ol evden çalışmaya devam et gerekirse hastaneye git, şiddet gör, dayak ye, hatta öl, yani stres vazgeçilmez , tazminatlar milyon milyon, saygı sıfır, maaş demeye korkar olmuşlar. Peki bu adamlar deli mi neden bu şartlarda çalışmaya devam ediyorlar?

Giden gitsin arkadaş kalan sağlar bizimdir, asistanları koyar hizmet vermeye devam ederiz derseniz yanılırsınız. Zaten düzeni olan, çoluğu çocuğu okula giden, mesleki tecrübesi yerleşmiş hekimler ülke dışına gitmiyor, bu hekimler özel hastanelere ya da muayenehanelere geçiyor. Esas gidenler tıp fakültesini yeni bitiren ve bu şartlarda çalışmak istemeyenler. Artık mezun olan ya da mezun olmak üzere olan hekim arkadaşlarımız uzman olmak için TUS çalışmıyorlar bunun yerine yabancı dil çalışıyorlar. Almanca kursları tarihinde hiç olmadığı kadar çok doktora dil eğitimi veriyor.

Şimdi bakalım ne oldu; tecrübeli hekim devlet/üniversite hastanelerinden ayrılıyor ve eğitim verebilecek nitelikteki hekimlerin sayısı hızla azalıyor, yeni mezunlar yurt dışına gidiyorlar. Sonuç? Asistanlığa başlayacak hekim sayısı azalıyor ve bir çok uzmanlık kadrosu boş kalıyor , yerleşenler için eğitici nitelikli uzman/öğretim üyesi yok dolayısıyla gerekli eğitim verilemiyor , ayrılanlar ve gelmeyenler nedeni ile mevcut çalışanların yükü artmaya devam ediyor. Göreceksiniz ki asistanlık eğitimi alanların da bir çoğu bu yüke dayanamayarak istifa edecek , istifa etmeyenler ise yeterli tecrübeye sahip olamadan mezun olacak , risk almadan çalışacak zorunlu ameliyatlar yapılmayacak , komplike vakalar yatırılarak tedavi edilemeyecek.Hem sayı olarak azalacak hem de niteliği düşecek. Üstelik bu şartlarda liseden mezun olan başarılı çocukların tıp fakültesi tercih etmesini beklemek de abesle iştigal değil mi?  Bu olacakları görmek için de alim olmaya gerek var mı?

Bu değersizleştirmenin en önemli sonuçlarından birisi de hekime şiddet artacak. Giderlerse gitsinler cümlesinden cesaret bulanlar ellerinde bıçakla silahla hastanelerde kol gezecek , yan bakana gereğini yapacaklar.

Bu sorunlar dünden bugüne ortaya çıkan sorunlar değil. Yıllardır; gittikçe kötüleşen şartlar nedeni ile hekimler isyanda. Sorunların çözüleceğine dair sözler verilip, tutulmuyor ne yazık ki. Hekimler de alıştı bu duruma. Denilseydi ki “arkadaşlar sizler bu ülke için çok değerlisiniz ne gerekiyorsa yapacağız”. Yapılmasaydı da bu derece reaksiyon gösterilmezdi. Yağmasa da gürleseydi, önce zarar vermeseydi (primum non nocere) keşke ama olmadı. Meslektaşlarımın hemen tamamında ciddi bir kırgınlık var. Evden kovulmuş çocuk gibi yalnız ve tek başlarına hissettiler haklı olarak. Sorun bugünün sorunu değil ama çözüm için hemen adım atılmalı.

Popülist yaklaşımlardan uzaklaşıp sağlık sisteminin baştan aşağı revize edilmesi sağlanmalı. Bu senaryonun başrol oyuncularına da hak ettikleri değer verilmeli. İyi yetişmiş hekimin olmadığı hiçbir sağlık politikası sürdürülebilir olmadığını da akıllardan çıkarmamalı. 

Son olarak; Tüm hekim arkadaşlarımın 14 Mart Tıp Bayramını kutlar gelecek günlerin mesleğimiz adına daha ümit verici olmasını temenni ederim. 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.