Okul zili çalmak üzere; şimdiden yeni eğitim-öğretim yılının hem miniklerimize hem de velilerimize hayırlı olmasını dilerim. İlk defa okula başlayacak miniklerde ailesinden uzak kalma tedirginliği, ilk ve ortaokul öğrencilerimizde arkadaşlarıyla yeniden buluşma heyecanı, anne ve babalarda ise okul masraflarının korkusu hakim durumda. Çocuklar için beklenen ve özlenen, aileler içinse sinir harbinin başladığı günlerdeyiz.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun hem aile bütçelerini derinden etkilediğini hem de pandemi döneminden bu yana ivme kazanan ahlaki deformasyonu körüklediğini gözlemliyorum. Daha fazla kazanma hırsıyla yanıp tutuşan ahlaksız bir kitle zaten vardı, şimdi bu kitle gittikçe artan bir hızla büyüyor, çoğalıyor. Bu kişiler veya şirketler için kazanmanın sınırı yok. Yeterli kar marjı diye bir kavram yok. Her ne pahasına olursa olsun hep daha fazla olmalı.
Elbette ticaret yapan herkes para kazansın, onlar da evine ailesine ekmek götürsün, refah içinde yaşasın, ama ticari ahlak denen kavramın var olduğunu ya da olması gerektiğini de herkes aklında tutsun lütfen. Elbet; ticari ahlakın nerede başladığı nerede bittiğini keskin sınırlarla çizmek mümkün değil. Ne kadar kar edersen ahlaklı, ne kadar kazık atarsan ahlaksız olunur diye bir tanım yok, bu yalnızca vicdanlarda resmedilebilecek bir tanım. Ben çevremden örnekler vereyim, herkes kendi vicdanında değerlendirsin.
İlk örnek; ulusal zinciri olan bir eğitim kurumu, eğitim ve yemek ücretleri oldukça yüksek, öyle ki; asgari ücretli bir çalışanın yıllık maaşını hiç dokunmadan tamamını kuruma verse yine de karşılayamayacağı bir ücret örneğin. Okullar açılacak, servis ücretleri açıklanıyor ve yaklaşık 4 kilometrelik bir mesafede gidiş geliş yıllık ücret olarak istenen rakam 55.000 TL. Aynı bölgede 300 metre mesafede faaliyet gösteren yine bir başka özel okulun açıkladığı rakam ise 35.000 TL. Mesafe aynı, araç aynı, araçtaki görevli sayısı aynı, öğrenci aynı, mazot ücreti aynı, kasko aynı, sigorta aynı ama kar marjı? İkinci okulda servis çeken emekçi de üstelik para kazanıyor yaptığı işten düşünün. Ailelerden gelen tepkiler vs. derken ücretler 40.000 TL'ye düşürülüyor. Kıymeti var mı derseniz, kesinlikle yok.
Zaten eğitim ve yemek ücretlerinden yeterince kazanıyorum, okul kitaplarını da 2 katına sattım bu kerizlere, servisten de ben kazanmayayım vatandaşın işi görülsün demiyorsun. Sonraki yılın okul parasını daha şubat ayında peşin peşin alıp faturasını kesmiyor, üstüne de KDV arttı diye fark istiyorsun, vergi rekortmenleri listesinde adın geçince dürüst tacir mi oluyorsun?
Şimdi sen bu çocuklara dürüst olmayı, ahlaklı olmayı nasıl öğreteceksin? Ya da hangimizin anladığı ahlakı anlatacaksın, merak ediyorum.
İkinci örnek; yerel zincir kitabevi, kaynak kitap lazım babacım alalım, güvenilir kurumdur diye gidip fiyat sormadan alıyorsun 3 tane kitap, kasada çıkan rakam 605 TL. Sonra içine bir kurt düşüyor, acaba diyorsun, çok fark yoktur ne kadar fark edebilir diyorsun ama en bilinen e-ticaret sitelerinden birkaçına giriyor bakıyorsun ki toplam fiyat 375 - 445 TL. Kitap aynı kitap, kağıt aynı kağıt, bilgi aynı bilgi, yayınevi aynı yayınevi. Bunun kirası var, elektriği doğalgazı var, e-ticaret firmasının stok maliyeti yok dersen hayır senin de e-ticaret siten var ve orada da 605 TL'ye satıyorsun. Ortalama 400 TL'ye satanlar da en az yüzde 50 kazanıyor zaten emin ol. Peki, senin neden yüzde 220 kazanman gerekiyor? Zaten temel işin kitapçılık değil özel okulların da var. Oradaki velilerin hepsinden pazarlık usulü şişirilmiş ücretler alıyorsun. Aynı sırada oturan iki çocuktan anne-babası pazarlık yapabilen çok daha ucuza okurken pazarlık yapamayanlara diğer çocuğu finanse ettiriyorsun. Bu çocukların kitaplarını kırtasiyelerini zorla kendi kitapçından aldırıyorsun. Yetmiyor mu buralardan gelen karlar Allah aşkına sıradan konu-soru kitaplarında da attığın kazığı kâr sayıyorsun.
Bu örnekleri say say bitmez. Eminim hepiniz gündelik hayatınızda çok daha fazlasıyla karşılaşıyorsunuz. Çünkü bu vicdansızlıklar bitmiyor, artıyor günden güne. Fırsat peşinde herkes, voleyi vurup kaçmak derdinde, başkalarının zafiyetinden faydalanmak peşinde. Deprem sonrası bölgede artan kira ücretleri, Rusya-Ukrayna savaşı başladıktan sonra Antalya'da artan kira ve konut fiyatları, pandemide artan maske fiyatları, arsa ve ev fiyatları, bir söylenti ile şişen ayçiçek yağı fiyatları, çip krizi bahanesiyle artan araç fiyatları, araçların stoklanıp el altından daha yüksek fiyatlara satılması vs. Biri ikisi değil, toplum olarak ahlaki çöküntü içerisindeyiz. Serbest piyasa ekonomisi denilen şey bu değil, sizi temin ederim.
Milli birlik ve beraberlik duygularımız dip noktaya kadar yozlaşmış durumda. Deprem sonrası 10 günlük sürede bir miktar para üç-beş ayakkabı çorap göndermekle gösterilmez milli duygular, ne yazık ki. Bu vahim ve kederli süreçte bile iğrençlik seviyesinde yardım malzemesi adı altında kullanılmış iç çamaşırı, ruj vs. gönderen de, giden yardım malzemesini çalan insanlar da oldu, hatırlayın.
Ey vatandaşım, ülküdaşım, yoldaşım, kardeşim…
Silkinin ve kendinize gelin.
Bu gemi batarsa, suyun üstünde kalma şansınız olmaz, anlayın bunu artık.
Hem adil olacağız hem de adil olmayanlara sessiz kalmayacağız, hem vicdanlı olacağız hem de vicdansızlara boyun eğmeyeceğiz, hem eğitimli olacağız hem de cahilin sözüne kulak asmayacağız, çocuklarımızı da bu çerçevede yetiştireceğiz, kul hakkına riayet eden, adil, dürüst, ahlaklı, çalışkan, fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştireceğiz. Ya da bu gidişatla ne vatan kalır elimizde, ne milli servet, ne geçmiş kalır elimizde, ne gelecek, ne yaşam hakkı verirler Türk'sün diye, ne bir yudum su verirler Müslüman'sın diye.
Benden söylemesi…