SON DAKİKA
Hava Durumu

Zamansız Kadın Anadolu

Yazının Giriş Tarihi: 21.05.2022 21:11
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.05.2022 10:39

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) Bursa Şubesi tarafından 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'nda, Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi'nde, Araştırmacı-Yazar İlknur Güntürkün Kalıpçı'nın hazırlayıp sunduğu "Düşten Düşünceye - Bursa'nın Zamansız Kadınları" isimli "Defile Konferans"ı izledim.

Bir anıcı, aracı ve anlatıcı olarak İlknur Güntürkün Kalıpçı, güçsüzlükleri güce dönüştürebilen kadınları zaman tünelinden günümüze taşımak için otuz yılı aşkın süredir geçmişe ait belgeler arasında çalışıyor ve bu kadınların sadece yaptıkları işleri ve ilklerini anlatıyor.

Atatürk'ü En İyi Anlatan Kadın olarak anılan İlknur Kalıpçı tarafından hazırlanan ve sunulan gösteride, Cumhuriyet tarihinin önemli Bursalı kadınları, yine Bursalı kadınlar tarafından canlandırıldı. Kadınlar, canlandırdıkları kişilerin birebir dikilen elbiseleri ile adeta zaman tünelinden geçerek sahneye geldiler.

Kadınların sahneye gelişlerine, unutulmaya yüz tutmuş kadın bestecilerin şarkıları eşlik etti.

Ve en güzeli; geceden elde edilen gelir ile üniversiteli kızlara burs desteği sağlandı.

Bursa'nın Zamansız Kadınları

* Kurtuluş Savaşı Kadınlarını temsilen sahneye gelen dört kadını Saitabat Köyü Kadınları Dayanışma Derneği Üyelerinden Sevim Uluçınar, Emriye Arı, Emine İrten ve Ayşe Ülker canlandırdı.

* Atatürk tarafından 43 kadın ve 700 erkekten oluşan bir müfrezenin başına getirilen ilk kadın müfreze reisesi Fatma Seher Erden'e, nam-ı diğer Kara Fatma'ya (1888-1955) TÜKD Bursa Şubesi Başkanı Aylin Sabancı can verdi. 

* Çanakkale Cephesi'nde 70. Alay Komutanı olan Halit Bey'in çocuk yaşta annesiz kalan, dört yıl boyunca cephede büyüyen, 12 yaşında onbaşı rütbesi alan kızı Nezahat Onbaşı'yı (1908-1994) İrem Burkay, 
* Üniversite mezunu ilk Türk kadını, şair, romancı, öğretmen ve Türkiye'nin ilk gezi yazarı Şükufe Nihal'i (1826-1973) Mihrimah Kocabıyık, 
* Türkiye'nin ilk eğitim almış fotoğrafçısı, "Görüntünün izini derinleştiren kadın" Yıldız Moran'ı (1932-1995) Şirin Yenginer, 
* 1919 yılında "Türk Hanımlar Fotoğrafhanesi-Naciye"yi kadınların hizmetine sunan ve tabelayı asar asmaz fotoğraf çektirmeye gelen on kadının fotoğrafını çeken Türkiye'nin ilk fotoğrafçısı, Naciye Suman'ı (1881-1973) Burcu Çalhan,

* 1928 yılında avukatlık ruhsatını alarak Türkiye'nin ilk avukatı olan, ayrıca kadınların lokantada yemek yiyebilmesinin önünü açan Süreyya Ağaoğlu'nu (1909-1989) Nalan Tüzel, 
* 1932 yılında katıldığı güzellik yarışmasında, 28 jüri üyesinin 25'inin verdiği oy ile Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis Ece'yi (1913-2012) İncifer Egel Polat, 
* 40 yaşında ve 7 çocuklu iken katıldığı bir parti toplantısında "İkinci evlilik hakkı isteriz!" diye bağıran bir erkeğe, "Şeran hakkınız dört iken, bu fedakârlığınızı neye borçluyuz beyefendi?" diye soran, il bazında ilk kadın belediye başkanı olan Mersin Belediye Başkanı Müfide İlhan'ı (1911-1996) Aysın Komitgan, 
* 18 yaşında iken, dünyada ilk ve tek olmak üzere, takım kaptanı olarak beş erkekle voleybol sahasına çıkan ve takımını şampiyon yapan, Türkiye'nin ilk inşaat mühendisi ve Anıtkabir inşaatı başmühendisi Sabiha Gürayman'ı (1919-2003) Ülkü Mercan Küçükkayalar,
* 1936 yılında, henüz 22 yaşındayken Erciyes Dağı'nın zirvesine tırmanarak zirveye ulaşan ilk Türk kadını İlmiye Bergman'ı (1914-2015) Nalan Erdem, 
* Dünya bilim tarihine adını "Güneşi zapt eden kadın" olarak yazdıran, güneşle ilgili kabul gören bir yanlışı düzelten ve NASA'da çalışan ilk Türk bilim kadını Dilhan Eryurt'u (1926-2012) Sevgi Saygın,
* Türkiye'nin ilk botanikçisi, ilk kadın Zooloji Profesörü ve Türkiye'nin profesör unvanlarına sahip ilk kadını Fazıla Şevket Giz'i (1903-1981) Zerrin Fırat, 

* 1932 yılında katıldığı tüm yarışlarda birinci gelerek tüm Türkiye rekorlarını eline geçiren yüzücü Leyla Asım'ı (1910-1988) Hanife Erol, 
* Türkiye'de mimarlık diploması alan ilk iki kadından birisi (diğeri Münevver Belen) ve İstanbul Mimarlar Odası’na kaydolan “Bursa Evleri” konulu tezi ile doçent unvanını alan, ilk kadın mimar Leman Cevat Tomsu'yu (1913-1988) Ayla Efe, 
* 1932 yılında, İstinye Köprüsü ile Zincirlikuyu arasındaki 9,5 kilometrelik parkuru birinci bitirerek tüm erkek yarışmacıları geride bırakan, daha sonra Avrupa'nın ilk kadın rallicisi olan Semiye Morkaya'yı (1897-1972) Şenay Akaltun,
* Bursa'da ilk araba kullanan, Türkiye'nin ilk kadın sanayicilerinden, iş hayatında 36 yıl başarıdan başarıya koştuktan sonra 80 yaşında Açık Öğretim Fakültesi'ne devam eden Muzaffer Tolon'u (1927- ....) Dilek Cesur,
* 24 yaşındayken Veliefendi'deki yarışlara Scpain isimli atıyla katılarak dünyanın ilk kadın jokeyi olan ve bu başarısından dolayı Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından kendisine özel bir ödül takdim edilen Esin Zembilci'yi Fatma Küçüker,
* Solo Türk Akrobasi Takımı'nın ve Türk Yıldızları'nın mimarı ve annesi, New York'ta toplanan 180 havacı arasında tek kadın pilot olan, Türkiye'nin ilk akrobasi pilotu ve paraşütçü Edibe Subaşı'yı (1920-2011) Ferah Aslanoba,

* Türkiye'nin ilk kadın spor kulübü başkanı, İnegöl İdman Yurdu Kulüp Başkanı öğretmen Vahide Birkey'i Müfide Karaduman,

* 16 yaşında Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümü'ne kaydını yaptırabilen, Çankaya'daki Atatürk heykeli ile Mudanya Mütareke Meydanı'ndaki İsmet İnönü heykelini yapan Türkiye'nin ilk kadın heykeltıraşı Sabiha Bengütaş'ı (1904–1992) Şenay Şahin,

* İnas Kız Sanayii ve Nefise Mektebi'nin kurucusu ve ilk müdürü, 1922 yılında Atatürk'ü mareşal üniforması ile ayakta canlandıran üç metrelik  bir yağlıboya tablosunu yaparak Çankaya Köşkü'ne bizzat götüren, çağdaş resim sanatının öncülerinden Mihri Müşfik'i (1886-1954) Aysel Gürel,

Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ı (1857-1923) Sermin Cakalıoğlu canlandırdı.

                                                           Zübeyde Hanım-Sermin Cakalıoğlu

Yansız, Yalansız, Zamansız

İlknur Kalıpçı'nın dediği gibi;

"Onlar, göze girmek ile göze almak arasındaki farkı iyi bilen, yoklukta var olup, yokluktan var eden, yansız, yalansız, zamansız kadınlardı. Doğaları, doğruları ve doğallıklarını yitirmeyen, Kurgu İnsan olmayı kabul etmeyen değerlerimizdi. Yarışan değil kaynaşan, nazik olmanın acizlik olmadığını kanıtlayan, kendini beğenmiş değil kendini beğenilir kılan, zaaflarından çok metanetlerine şahit olduğumuz, kopmak yerine kucaklaşan, durmak yerine koşan, sonuçta değil süreçte çabalayan, bölmeden bölüşen, pay etmeden payidar eden, her şey ile hiçbir şey arasındaki fark olan, kendi benliklerine yakın oldukları için kendi bencilliklerine yabancı olan kadınlardı."

                                                                      İlknur Güntürkün Kalıpçı ile

Gecenin sonunda yukarıda gördüğünüz fotoğraf için kameraya poz vermeden önce, İlknur Hanım'ın, bu programda canlandırılan 26 kadın dahil, yaklaşık 100 kadını anlattığı Zamansız Kadınlar kitabını benim için imzalamasını rica ettim. O heyecanlı kalabalık içinde imzamı da aldım, fotoğrafımı da.

Zamansız Kadın Anadolu

Konferansı dinlerken aklımda kalanlar ile aklımdan geçenleri yazacak olursam;

Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kadınlarını kast ederek yaptığı bir konuşmada Gazi Mustafa Kemâl Atatürk, "Efsane isimlerle buralara geldik. Bu insanların anıları Türk milletinin endişeli ve karanlık günlerinde birer umut ve hayat ışığı olarak parlayacaktır." demişti. 

O, tarih yorgunu Anadolu insanının içindeki cevheri savaş meydanlarında görmüştü.

Yıkılmaya yüz tutmuş imparatorluk, Saray'ı korumak adına Anadolu'yu gözden çıkartmıştı. Anadolu insanı eğitimsizdi, hastalıklıydı, açtı, yorgundu, bitkindi, dahası umutsuzdu.

Halk, Mustafa Kemâl'in ışığı ve yaydığı enerji ile canlandı, umutları yeşerdi dağına taşına, deresine denizine sahip çıktı. 

Türk halkı Kurtuluş Savaşı'nda vatanını kurtarmak için topyekun savaştı. Türk Komutanlarının stratejileri sayesinde Türk askerlerinin (Tekâlif-i Milliye Emirleri ile belirlenen yaptırımlar çerçevesinde) cephe gerisinde de savaşması bu topyekun taktiğe bağlı gelişti ve Türk askeri çok daha az kayıp vererek savaşı sürdürdü, nihayetinde de kazandı

Savaş yorgunu Anadolu'nun erkek nüfusu zaten azdı. Kurtuluş Savaşı'nda cepheye "yaşa bakmaksızın, eli silah tutan herkes" çağrılmıştı. 

Köylerinde olsun, evlerinde olsun erkeksiz kalan kadınların eli hamur yoğurduğu kadar toprağı da sürdü, silah kuşanıp namluya mermi de sürdü. Kimisi silahı omuzlayıp, atına atlayıp cepheden cepheye koştu, kimisi askere tayın, kimisi su, kimisi teçhizat taşıdı.

İsimsiz Anadolu kadınlarıydı onlar. 

Anadolu anaçtı, Anadolu doğurgandı, Anadolu kadındı...

Savaş bir ya da birkaç hatta değil yurt sathındaydı.

Ve o yurt sathında yaşayan her ama herkes o yurdun askeriydi.

Mustafa Kemâl parmağı ile Akdeniz'i işaret etti, bu işaret ile asker sivil her birey tek bir yumruk oldu, dev bir dalgaya dönüştü, şaha kalktı, düşmanın üzerine sağanak gibi yağdı. 

İçine yerleşen umut ışığı ile güçlenen bu büyük ordu karşısında hiçbir güç duramadı. 

Çünkü, işgalci olmak ile vatan sahibi olmak arasında çok farkı vardı.

Kadın erkek çoluk çocuk Anadolu halkı artık oradan oraya sürülmek, sürüklenmek, vatan bildiği topraklardan atılmak istemiyordu. Kararlıydı, yaşayacaksa Anadolu'da yaşayacak, ölecekse Anadolu'da ölecekti. 

Mehmet Akif Ersoy'un İstiklâl Marşı şiirindeki gibiydi her şey. 

Kim bu cennet vatanın uğruna olmazdı ki feda, şüheda fışkıracaktı toprağı sıksan şüheda.

Onlarınki atalarına, yüzyıllarca dökülen kanlara, tertemiz alnından vurulmuş, uzanmış yatan büyüyememiş delikanlılara ahde vefaydı.

***

Kurtuluş Savaşı'nda ve sonrasında verilen mücadelelerden bugüne gelecek olursak;

Ülkemizdeki kadın sorunu, zamansız kadınların hayat öykülerinden feyz ve ibret alınarak çözülür. 

İnsan kendi yaşadığı çağı en ileri çağ zannedip geride kalanların "geri" olduklarını düşünür.

Oysa bir bakarsınız, 50 yıl geriye gitmekle 100 yıl ileriye gitmişsiniz ve siz bile bu hâle şaşmışsınız.

Şaşırmayınız,

Onlar topyekun bir çağdaşlaşma savaşı veren genç Cumhuriyet'in öncü kadınlarıydı.

Biz ise gün geçtikçe gerileyen bir ülkenin gerilemesinin önünde baraj kuran kadınlarız. 

Bizler, Atatürk'ün bize verdiği haklara sıkı sıkı sarılmış, birbirimize sıkı sıkı tutunmuş, barajı daha güçlendirme peşindeyiz.

Atatürk, "Gelecek kuşaklar geçmişi unutacak kadar hafızasız, geleceği tasarlayamayacak kadar hayalsiz olmayacaklardır." demiş.

Bizler, hafızamızı ve hayallerimizi canlı tutma derdindeyiz...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.