İki yakası üç köprü ve iki tüp geçit ile bir araya gelen ya da gelemeyen İstanbul şehrinin, Rumeli'ye göre "karşı yakası" olan Anadolu yakasının, en eski yerleşim birimlerinden Kadıköy'ün, en görülesi semtlerinden Yeldeğirmeni semtinin sokaklarındaydım geçtiğimiz cumartesi.
Tarih eylül ayının yarısına yaklaşmış, mevsim sonbahara adım atmış iken, ben ve benimle birlikte (ikisi özel davetli öğrenci olmak üzere) on beş konuk, Gezi Uzmanı · Profesyonel Rehber-Turizm-Danışmanı-Yazar-Konuşmacı-Belgesel Yapımcı Özge Ersu rehberliğinde, Yeldeğirmeni sokaklarının başka insanlara ait zamanlarında yaşanan günlerin izlerini sürüp, o zamanlardan bu zamanlara kalabilen yapılarını gördük, Yeldeğirmeni'nin ağızdan ağıza, nesilden nesile geçen hikâyelerini Özge Ersu anlatımıyla dinledik.
Yeldeğirmeni sokaklarını, yaklaşık kırk beş senedir Kadıköy'de yaşayan Özge Ersu ev sahipliğinde adımlarken; İstanbul'un ilk kare planlı kent örneği apartman semti olan Yeldeğirmeni'nde yerleşim olmadan önce burasının yeldeğirmenleri ve çayırlarla kaplı olduğunu, 15. ve 16. Yüzyıllarda bahçeli evlerin var olduğu yazılan bu yerleşim alanında 1774-1789 yılları arasında, Padişah I. Abdülhamit tarafından ordunun, sarayın ve halkın un ihtiyacını karşılamak için (bugüne ulaşamasa da) dört adet yel değirmeni yaptırıldığını, Yeldeğirmeni'nin şimdiki Haydarpaşa Garı'nın olduğu yerden başlayıp, İbrahimağa'yı da içine alarak Acıbadem'e kadar uzanan Haydarpaşa çayırı içinde kalan bir alan olduğunu, Haydarpaşa Çayırı'nda Osmanlı'nın süvari birliklerinin talim yaptığını, bu alanın süvariler tarafından kullanılmasından sonra Talimhane'de de piyadelerin talim yapmaya başladığını (Sultan Abdülmecid'in kız kardeşi Adile Sultan'ın düğünü esnasında çayır semalarında uçuşa geçen İtalyan Komasgi'nin balonunun sert bir rüzgara kapılarak Marmara Denizi istikametinde kaybolup gitmesi ve kendisinden bir daha haber alınamaması da Haydarpaşa Çayırı'nın ünlü hikayelerindendir.), Kadıköy'ün eskilerinin Talimhane adıyla bildikleri yerin şimdiki Halit Ağa caddesi ve Gazi Mustafa Kemal Paşa İlkokulu'nun bulunduğu düzlük olduğunu, Yeldeğirmeni semtinin bu iki kalabalık arasında oluştuğunu, Yeldeğirmeni'ndeki eski yapılardan sinagog, kilise ve okulların hepsinin adının Haydarpaşa ile başladığını, Mekke'ye gitmek üzere yola çıkan Hacı kafileleri ve Surre Alayları'nın son olarak uğurlandığı yerdeki çeşmenin adının Ayrılık Çeşmesi olduğunu, Yeldeğirmeni'nde sokakların 1789-1807 yılları arasında, Padişah 3. Selim zamanında oluşmaya başladığını, 1845 yılında düzgün sokakların oluştuğu bu semtte, Abdülmecit'in emriyle kurulan Kadıköy'ün ilk postanesinin hizmet verdiğini, Yeldeğirmeni'nde 1800'lü yılların ikinci yarısında yerleşimin hızlandığını, özellikle 1872 yılında Kuzguncuk Dağhamamı yangınından sonra buradaki Yahudilerin Yeldeğirmeni'ne gelmesi ile birlikte apartmanlaşmanın başladığını, devrin Osmanlı padişahı II. Abdülhamid döneminde (30 Mayıs 1906 tarihinde) yapımına başlanan ve 19 Ağustos 1908 tarihinde hizmete giren Haydarpaşa Garı'nın yapımında çalışan Alman mimar ve mühendislerin Yeldeğirmeni'nde kendilerine okul, kilise ve apartmanlardan oluşan bir yaşam alanı yarattığını, Yeldeğirmeni'nin en güzel günlerini 1923-1970 yılları arasında yaşadığını, 1970 sonrası kat karşılığı inşaatçılığın hızlanması ile eski alçak katlı evlerin yok olduğunu, Yeldeğirmeni'nin insan profilinin değiştiğini, şimdilerde sanatçıların atölyelerinde sessiz sakin çalıştıkları, özellikle de Erasmus öğrencilerinin tercih ettiği bir yerleşim yeri olduğunu öğrendik.
Mamicini -- Ayrılık Çeşme Sokağı
Bir sokaktan diğerine geçerken Art Nouveau mimari, I. Ulusal Mimari Akımı, Ankara Kübiği, Fransız Balkonu, eli belinde binalar, cumbalar, kendi haline bırakılıp yıkılması beklenen kimsesiz evler, mimari dokuya uygun restore edilenler, restore edilmeseymiş daha iyiymiş denilenler, eşsiz güzellikte ama bazıları bakımsızlıktan köhnemiş bazıları dimdik ayakta, bazılarında asansör yeri hazır olarak yapılan asansörsüz apartmanlar ve yalı olmayan yalılar üzerine bilgilendik. Duvarlar protest yazılarla doluydu. Malum, Kadıköy muhalif duruşu olan bir ilçe.
Yürüyüş esnasında karşımıza neler çıkmadı ki. Sanat atölyeleri, sanatçılar, antikacılar, kahve içilip sohbet edilen mekânlar, mahalleye ismini veren küçücük Rasimpaşa Camisi, Rıhtım Caddesi üzerindeki denize nazır Deniz Oteli'nin yapım hikâyesi, Ahmet Haşim'in Evi, Yazansoylar'ın Evi, oteller, hosteller, sokaklarda sere serpe uzanmış herkese kendini sevdiren kediler, gelene geçene merakla ve heyecanla bakan köpekler, graffitilerle süslenen sağır duvarlar, duvar resimleri, muraller, günün her saati ötebilen horoz ve sahibi tarafından horozun ötüşünün bir anlamı olduğunu, horoza kızılmaması gerektiğini anlatan yazı metninin asılı olduğu çit, hiç beklemediğiniz bir yerde karşınıza çıkıveren minicik bir kafe, iki katlı evinin sokakla göz hizası olan ilk katının penceresinden yoldan geçene sesleniveren bir kadın, her tarafı oyuncak ayılarla bezeli bir ev, çizgi roman ve cep foto roman satan Kuzgun Çizgi Roman Evi, un öğüten yel değirmenlerinin yerinde yeller esse de hâlâ yaşayan fırınlar, Bayan Yanı, sinagog, kilise, çan kulesi, okul ve sosyal hizmet binaları, geçit, Nahçıvan Pasajı.
Pandelli'nin Bakkalı'nın yerine açılan simitçi fırını
6-7 Eylül 1955 olayları esnasında dükkanı yakılan Pandelli'nin Bakkalı'nın içimizi acıtan, bizi utandıran hikâyesi, yakın zamanda Gezi olayları sırasında darp edilerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz için yapılan park, attığı kartopunun kırdığı camın sahibi esnaf tarafından bıçaklanarak öldürülen, son sözleri "N'olur bu bir rüya olsun" olan Nuh Köklü'nün anısına yapılan ama yanında yamacında hiçbir açıklama bulunmayan anıt heykel, şimdilerde Kameroğlu Tekel & Büfe olan Nedim'in Kahvesi'nin müdavimi olan ünlüler, minibüs yolu, köşeyi alamayıp devrilen tramvay hikâyeleri (Karakolhane Caddesi Yeldeğirmeni sahili doldurulmadan önce Kadıköy- Üsküdar- Bağlarbaşı semtlerini birleştiren, Yeldeğirmeni'nin ana aksının olduğu caddedir. Bu caddeden tramvay geçer ve aşağıya inip köşeyi dönerken bazen hızını alamayıp devrilir.), Kayışdağı Suyu Çeşmeleri (Kayış Dağı'nın çam ormanlarının, çınar ağaçlarının altından süzülen yağmur sularının, doğal kaynağa karışarak yeryüzüne fışkırması ile hayat bulan ve oldukça üstün niteliklere sahip olan Kayışdağı Suyu, kilometrelerce çelik borularla kaynağından Anadolu Yakası'nın farklı semtlerindeki çeşmelere aktarılır), Kadıköy Meydanı'ndaki meşhur Boğa heykeli ve heykelin Kadıköy Meydanı'na geliş hikâyesi ve şimdi hatırlayamadığım pek çok detay ile dolu dolu geçen dört buçuk saatlik süre bizlere, İstanbul'un başlı başına bir tarihi hazine olduğunu bir kez daha hatırlattı.
Henüz daha gezimizin ilk dakikalarında, Özge Ersu'nun şimdilerde Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı'nın ikamet ettiği Esther Apartmanı anlatımını yolda durarak, hayranlıkla dinleyen kişinin, vakfın Başkanı emekli kurmay albay Cevat Karakelleoğlu olduğunu öğrendik. Cevat Bey'in nazik daveti ile dışından gördüğümüz Esther Apartmanı'nın içine girip, asansör ile üst kata çıkıp, terasındaki lokalde çaylarımızı yudumladık.
Çoğunlukla Yahudilerin gösterişli apartmanlarının görüldüğü bu semtte Müslüman Türklerin ve diğer gayrimüslimlerin apartmanları daha azdı. Bunlardan bilinen iki tanesi Celal Muhtar (Türk) Apartmanı ve Demirciyan (Ermeni) Apartmandıydı.
Yahudilerin birçok apartmanından en ünlü iki tanesi ise İtalyan apartmanı adıyla bilinen Valpreda ve Kehribarcı apartmanlarıydı.
Valpreda Apartmanı
Apartmanlar yığma taş ve tuğla olup, çoğunlukla art-nauveau süslemelerle donatılmıştı.
Bu apartmanlar karşıdan çok güzel görünüyor ama içinde yaşamaya kalksam yaşar mıydım acaba diye sordum kendi kendime.
Evet yaşardım ama şimdiki zamanda değil, yapıldıkları dönemde ve o zamanda yaşardım diye cevapladım kendimi.
Kitaplarda Kadıköy'ün ilk yerleşim yeri olan Khalkedon şehrinin korunması için yapılan surların Yeldeğirmeni, Altıyol ve Yoğurtçu'dan geçtiği yazar. Yeldeğirmeni, Pendik ve Yarımburgaz'da deniz kabuğu kalıntıları bulunmuştur, bu durum bir zamanlar buraların da su altında olduğunu göstermektedir der. "Yalı olmayan yalı" demiştim yazının başlarında. Hacı Niyazi Musa Başçılar Yalısı'ydı dediğim. Yalı sahilden "biraz" yukarıdaydı ama hem kendisini yalı olarak nitelendirecek kadar yukarıda değildi hem de Yeldeğirmeni'nin sular altında olduğu zamanlar kadar eski değildi. Belli ki Musa Bey'in keyfinin kâhyası evine "yalı" demek istemişti.
***
Özge Ersu'nun takdim ettiği gezi paketindeki kulaklık sistemi sayesinde onun anlattığı her şeyi kaçırmadan dinledim. Gezinin sonunda Kadıköy ve Yeldeğirmeni benim için bir anlam kazanmıştı. Okuduğum yazılar, gördüğüm fotoğraflar yerini bulmuştu.
Lafı gelmişken;
Çok okuyan mı, çok yaşayan mı, çok gezen mi bilir diye sorarsanız,
Yaşayıp, okuyup, gezen derim.
***
Bu yazıyı yazarken Özge Ersu anlatımlarından dinlediğim ve aldığım notlar ile Arif Atılgan'ın Kadıköy ve Yeldeğirmeni üzerine yazdığı yazılardan çok faydalandım.
Haliyle, İstanbul ne anlatmakla ne yaşamakla ne de gezmekle biter. Özge Ersu'nun yaptığı gibi nokta atışı yapıp dağınık olmayan bir rota belirlemek ve gezilen görülen yerleri içimize iyice sindirmek en güzeli.
Anlatılanlar satırı satırı hatırımızda kalmayacaktır ama ruhumuzda bir esinti, zihnimizde bir fikir, bir anlayış, bir bakış oluşacaktır.
Kadıköy Kent Konseyi'nin seçilmiş ilk başkanı olan Arif Atılgan "Kadıköy'de Zaman" kitabında, "İnsan ilişkileri sınırsız olan gerçek bir semt idi Yeldeğirmeni. Yeldeğirmeni'nde düzgün bir fiziki çevre sağlanamadığından insanlar semtlerini terk etmekteler." der ve ekler, "Yeldeğirmeni Projesi Yeldeğirmenliler olmadan olmaz."
Belli ki Yeldeğirmeni Mahalle Yenileme Projesi ve Yeldeğirmeni'nde soylulaştırma sürecinde sıkıntılar var.
Dileriz ki yüzük taşı kadar kıymetli bu nadide semt vahşi anlayışın kurbanı olmaz ve masumiyetini yitirmez.
Bize de o masumiyeti ve huzuru bozmadan gezmek düşer.