SON DAKİKA
Hava Durumu

Uykusuz hekim sağlığa zararlı

Yazının Giriş Tarihi: 26.10.2021 23:35
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.10.2021 23:35

Bir insana yapılabilecek en büyük işkencelerden birisi de "uykudan yoksun bırakma" işkencesi olmalı.

Bazen bu işkenceci gözü dönmüş bir cani, bazen de dünyaya gözlerini yeni açmış dünya tatlısı bir bebektir.

Lohusa anne gözlerinden uyku akarken bebeğini emzirmeye, altını temizlemeye, fıldır fıldır gözlerle benimle oyna diyen bebeği ile oynamaya çalışır. Hormonlarının ve bedeninin alt üst olmasına ek olarak gelen uyku düzeninin bozulması taze anneyi çıldırmanın eşiğine getirebilir. O yüzden de yeni doğum yapmış kadın "belli bir süre" yalnız bırakılmaz denir, başında beklenir.

Arife gününden bayram sabahına kadar çalışıp çok yorulan büyüklerimizin bayram yemeğinden sonra, başlarının öne düşüp uyuklamalarına kıkır kıkır gülerdik hep. Çocuk aklımızla anlamazdık biz mışıl mışıl uyurken bize bayramlık yetiştirmek için geçirdikleri uykusuz geceleri, yorgun bedenleri.

Uykumu almadığım günlerde zombi misali etrafta gezerken, yaptığım hiçbir işten (önce kendime olmak üzere) kimseye hayır gelmediğini gördüm. Nöbette uykusuz kalanların, vardiyalı çalışanların, günde üç saat uyuyarak yaşayanların bu düzensizliğe nasıl tahammül edebildiklerini hiç anlayamadım.

O uyku zamanında uyunacak, vücut toparlanacaktır ki sistem kendisini yeniden başlatabilsin.

(Bu arada; uykusuzluk kadar aşırı uyuma da bir sağlıksızlık belirtisi. Önemli olan kaliteli uyku.)

Ömrümün üçte birini uykuda geçiriyorken, "Ah ah, cânım zamanlar boşa gidiyor!" diye hayıflanıyorum bazen. Uyumasam ve uykuda geçen saatlerimi canlı canlı yaşasam ne güzel olur diyorum, ama bunun için de her gün bir o yana bir bu yana ışınlanıp, dünyanın uyumayan yüzünü kovalamam gerekeceğini düşünüyorum. 

İşin içinden çıkamayıp, uykum geldiğinde yatıp uyuyorum. Genellikle de uyuyarak iyileşiyorum. 

Uykusuzluğa dirençli olmayan biri olarak, bakalım uyku konusunda Google'da neler yazıyor diyorum sonra da. 

Uyumazsam ne olur, uyuyunca ne olur konusunu araştırırken yabancı bir kaynaktan çevrilmiş bu yazıyla karşılaşıyorum. 

Uykusuzluk

Uyuma dürtüsünün neden bu kadar güçlü olduğu bilinmiyor diyor yazıda. Uykunun tam olarak nasıl bir fonksiyonu olduğunun hâlâ açıklanamadığını, uykunun genel olarak vücudumuzdaki sistemleri yeniden ayarladığını, ayrıca düzenli ve gerektiği kadar uyumanın iyileşmeyi sağladığını, bağışıklığı güçlendirdiğini ve metabolizmayı düzenlediğini gösterdiğini yazıyor.

Yeterince uyumama halinde ise diyabet, kalp hastalıkları, obezite, depresyon ve diğer rahatsızlıklara dair risklerin arttığı, ihtimal ki, bu yüzden uyumamız gerektiğinde yorgunluk, enerji azlığı, gözlere bastırılıyormuş hissi, uykuya karşı direndikçe ise konsantrasyonumuz ve kısa dönemli hafıza oluşturma yeteneğimizin dibe vurduğunu söylüyor.

Tüm bu yan etkileri görmezden gelirsek akli dengesizliğin baş göstereceğini; ruhsal bir gelgit, paranoya ve halüsinasyon başlayacağını, kanda adrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarının artacağını, tansiyonun yükseleceğini; kalp ritminin düzensizleşeceğini, bağışıklık sisteminin sarsılmaya başlayacağını, uykusuz kalan insanların bu nedenle daha kolay hastalanacağını yazıyor.

Günlerce uyumamak aşırı terlemeye, gözbebeklerinin iğne ucu kadar küçülmesine neden olup, birkaç hafta sonra ise uykuya dalma hali, uyurgezerlik ve istemsiz kas hareketleri başlayıp, kilo kaybı ve demansa (bunama) neden olup, ardından da ölüm baş gösteriyormuş.

Burada ölüme uykusuzluğun değil, hastalığın beyinde yarattığı hasarın neden olduğu düşünülüyormuş. Yazıda ek olarak, (İşkence yöntemi olarak uygulanan uykusuz bırakmadan dolayı tutukluların büyük acılar çektiği biliniyor; fakat bugüne kadar kimsenin öldüğü görülmemiştir.) diyor.

Kaynak:
https://www.bbc.com/turkce/ozeldosyalar/2015/02/150223_vert_fut_uykusuzluk
https://www.bbc.com/future/article/20150220-how-long-can-we-stay-awake

***

Lafı daha fazla dolandırıp uykunuzu getirmeden sadede gelelim.

23 Ekim'de, 36 saatlik nöbetinin ardından aracıyla evine gitmek için yola çıkan 25 yaşındaki Ankara Şehir Hastanesi Kadın Doğum Kliniği Asistanı Dr. Rumeysa Berin Şen, yol kenarında duran kamyona arkadan çarparak hayatını kaybetti.

Bu da yıllardır "Çalışma şartlarımız bizi öldürüyor!" diyen hekimlerin seslerini bir kez daha duyurmak için haykırmalarına vesile oldu. Bursa'da bir araya gelen asistan hekimler, kaybettikleri meslektaşları Dr. Rumeysa Berin Şen'i anmak için Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi önünde toplandılar. Hekimler kamuoyuna, "Yorgun hekim, uykusuz hekim, tükenmiş hekim sağlığa zararlıdır" diye seslendiler. Uzun saatler süren nöbetlerin, ücret kesintilerinin ve baskıların asistan hekimleri ölüme sürüklediğini belirttiler. Rumeysa Berin Şen'in gün aşırı tuttuğu yorucu nöbetlerin ardından geçirdiği kazaya bakınca, bunun bir kaza değil, göz göre göre çalışma şartlarının sebep olduğu bir cinayet olduğunu söylediler.

Hekimlerin haykırışlarının Bursa Tabip Odası tarafından basın maili olarak yollanan halini elifine dokunmadan paylaşmak isterim sizlerle:

"Asistan hekimlerin çalışma şartlarının düzeltilmesi için kaç meslektaşımızın daha ölmesi gerekiyor?

Bir devlet memuru ayda ortalama 168 saat mesai yaparken bir asistan hekimin mesai süresi 360 saati bulmaktadır. Asistan hekimler çoğu branşlarda 36 saate varan sürelerde çalışıyor. Hekimler uykusuz, yorgun geçen gecenin ardından polikliniklerde 100'e yakın hasta muayene ediyor, gözleri uykudan kapanmak üzereyken ameliyata giriyor.

Hastalarımıza soruyoruz...

30 saattir çalışan asistan hekimin 80. hastası ya da ameliyat ettiği kişi olmak ister misiniz?

Biz asistan hekimler nöbet ertesi dinlenmeden mesaiye devam ettiğimiz gibi bir de gün aşırı nöbetler tutuyor, neredeyse ayın yarısında evimize gidemiyoruz. Maksimum ne kadar çalışacağımız hiç konuşulmazken maksimum ne kadar ücret ödeneceği ise her yerde karşımıza çıkıyor. Bu çok net ki, ucuz iş gücü olarak görülüyoruz. Performans sistemi nedeniyle ücret kesintisi yapılacağı zaman akla ilk gelenler hastanenin iş yükünü sırtlayan asistan hekimler oluyor.

İnsanca nöbet sayısı ve nöbet ertesi izin hakkını dillendirdiğimizde hocalarımız ve kıdemli asistan hekimler tarafından "Biz çalıştık, siz de çalışacaksınız." Yanıtını alıyoruz.

HAYIR! Biz bu düzeni kabul etmiyoruz. Kışkırtılmış sağlık talebinin, basamaklandırılmayan sağlık sisteminin, belirsiz yönetmeliklerin, adaletsiz görev dağılımının yükünü SIRTLANMAYACAĞIZ!

Bizi bu şartlarda çalışmaya zorlayanlara soruyoruz...

Yanlışa yanlış demeden, yanlışın düzeltilmesi için çaba göstermeden iyi hekimlik yapılabilir mi? Ne zaman bu düzene dur demek için sorumluluk almaya başlayacaksınız?

Biz asistan hekimler artık yeter diyoruz.

Hekimlik yaparken dayatılan insanlık dışı çalışma şartları nedeniyle bir arkadaşımızı daha kaybetmeye tahammülümüz yok!

Uzmanlık eğitimi almak için geldiğimiz kliniklerde asıl görevimizin öğrenmek olduğunu hatırlatıyor, nitelikli eğitim İSTİYORUZ.

İnsanca çalışma koşullarının sağlanmasını adaletsiz görev dağılımına son verilmesini

TALEP EDİYORUZ!

Yataklı kurumlar yönetmeliğinde değişikliğe gidilerek nöbet ertesi izin hakkının ücret kesintisi olmaksızın ön koşulsuz tanımlanmasını İSTİYORUZ.

HATIRLATIYORUZ: Köle değil uzmanlık öğrencisiyiz, Yorgun hekim, uykusuz hekim, tükenmiş hekim sağlığa zararlıdır!"

Uykusuz kişi canlı bomba

Yazıya başlarken uyku ve uykusuzluk üzerine pek çok söz söyledik.

Rumeysa Berin Şen ve daha nice vakalarda gördüğümüz üzere, uykusuzluğun yarattığı hasar sadece demans olmakla kalmıyor, uykusuzluk ile gelen dikkat eksikliği kişinin hem kendisini hem de çevresindekileri felaketlere sürüklüyor.

Çift şoför çalıştırmayan otobüs firmalarını, uyumadan saatlerce, belki günlerce yol yapan otobüs şoförlerini, direksiyonda uyuklayan TIR-kamyon şoförlerini ve bunların sebep olduğu kazaları hepimiz biliyoruz.

Uykusu gözünden akan şoförün kullandığı araca binmek ne kadar intiharsa, uykusuzluktan zihni paramparça olmuş bir hekimin karşısına çıkmak da öyle.

"İktidarın başı" hekimleri "halkın kölesi" haline getirip insafsızca çalıştırınca, hekimin kapısındaki "efendi" de aynı insafsızlığı gösterip hekime saldırmayı marifet zanneder oldu. 

Sağlıkçıların pek çoğu yurt dışına çıkıp, insanca çalışma ve insanca yaşama derdindeler. "Yakında hekimsiz, hemşiresiz kalacağız" diyor İlber Ortaylı.

Zor şartlarda çalıştırılan, şiddet gören, öldürülen ya da meslek hastalığı bile sayılmayan Covid-19 yüzünden ölen sağlıkçılar elimizden uçup gidince bakalım biz ne yapacağız...

Otomasyon 

Sistem tamamen dijitalleşip otomasyona geçtiği zaman uyku ve uykusuzluk gibi bir problemimiz olmayacak.

Yapay zekanın kullandığı araçlar içerisinde yol alırken uykusuzluk sadece biz yolcunun sorunu olacak. O da belki yol boyu uyuyarak aşılacak.

Yine yapay zeka ve dijitalleşme ile birlikte hasta muayene, bakım ve operasyonlar robotlara devrolacak.

Robotların uyku problemi olamayacak ancak bizim her halûkarda uykuya ihtiyacımız olacak.

Friedrich Nietzsche der ki, "Öyle kolay bir sanat değildir uyumak onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir."

Immanuel Kant der ki, "''İnsanlardan ümit ve uykuyu alın, onu dünyanın en bahtsız ve en perişan insanı haline getirmiş olursunuz.''

Robert Louis Stevenson der ki; "Bir insanın yükü ne kadar ağır olursa olsun, onu ancak yatma zamanına kadar taşıyabilir."

Emil M. Cioran der ki; "Uykusuzluk hastalığı, yatakla bağdaşmayan tek kahramanlık biçimidir."

Melatoniniz dozunda, uykunuz derin olsun... 

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.