SON DAKİKA
Hava Durumu

'Tecrübe konuşuyor tecrübe!'

Yazının Giriş Tarihi: 07.05.2023 00:37
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.05.2023 17:41

Bir kadın hikâyesi miydi oyunda anlatılan, yoksa bütün kadınların hikâyesi miydi bilmem…
+15 oyunu izleyen kadın-erkek kim varsa oyundaki kadını sorgularken bir yandan da kadının kocası olan erkeği sorguladı. Belki de aslında sorgulanan, dayatılan, içi boşalmış kavramlardı. Lakin bazı kavramları çöpe atarken, bazılarını da iyi korunmak lazımdı.

Bir Kadın Hikâyesi
Ayşe Alagöz’ün yazıp, Berrin Kulya Balkanlar’ın yönettiği Kremşanti oyunu, Bursa Soroptimist Kulübü yararına, Bursa Nilüfer Uğur Mumcu Kültür Merkezi’nde sahnelendi. Oyunu izlemeye gelenler bilet alarak, oyunu sahneleyenler ise ücret almayarak Hatay Kırıkhan depreminde etkilenen bir aileye destek verdiler. Depremin üzerinden üç ay geçmişti ve açılan büyük yara kapanmış değildi. Kolay kolay da kapanacak değildi. Yaranın kapanması uzun sürecekti, kapansa da sızısı dinmeyecekti. Oyunu izlemeye gelenler bu acıyı en derinden hissediyor, bir damla dahi olsa fayda sağlamak adına, emek verenlerin emeklerine katkıda bulunuyorlardı.

Gelelim oyuna:
Az evvel dediğim gibi oyun +15 idi. Haliyle de biraz cesur, biraz seksiydi. Oyunun ana karakteri olan diktatör annesinin baskıları sebebiyle hayatın ortasında sıkışıp kalmış Leyla’yı Ayşe Hande Özemre Gençosman, hayatın getirdiği sıkıştırmaları kendi yöntemlerince aşan kızkardeş Süreyya’yı Ayşe Alagöz, hayatı zorlaştırmak üzere kurgulanmış ve tedavülden kalkmış ama zaman içinde kendini güncelleyerek (!) zamana ayak uyduran (!) Anne’yi Elif Dörter canlandırdı. Emre Çelik, Alparslan Aşan, Burcu Saraçoğlu Aşan, Hüseyin Yıldırım ve Özer Özenir; vazgeçilmiş Amerikalı koca, heyecan duyulan Fransız sevgili, büyükanne Nanuş’un eşi, doktor, müşteri ve “mali işlerden sorumlu yardımcı” rollerinde sahnedeydiler. Oyundaki müziklere Furkan Avcı ve Tuncay Erdem enstrümanları ile can verdi. Müzisyenler Hande Gençosman’ın oyunda zaman zaman seslendirdiği şarkılara kanun ve gitarları ile eşlik etti. Işık tasarım Rahmi Ozan’a, ses ise Burak Duran’a emanet idi. Bu arada; sokak fotoğrafçısı rolü ile ekibe son anda katılan ama ekibin olmazsa olmazı olan Ümit Cömert’in adını da anmadan geçmeyelim.

İlk olarak New York’ta sahnelenen oyunla ilgili duygularını Ayşe Alagöz şu sözlerle ve şu fotoğrafla paylaşmış:
“New York’a ilk geldiğimde televizyonda çalışmak bir hayaldi ama TRT sayesinde gerçekleşti. Sevgili Cahit’e asistanlık yaptım. Sonrasında tiyatroları izlerken ah keşke dedim, kurduğumuz New York Hayal Kumpanyası sayesinde o da gerçek oldu. İlk önce Üç Elma ile Drom’da, sonrasında Krem Şanti ile Sevgili Elif Onural’ın La Land Multi Cultural Center etkinliği kapsamında Castle On Daleware’de oyunlarım sahne aldı. Ey hayat sana ve beni destekleyen herkese çok teşekkür ederim.”

Kremli Şanti mi, Şantili Krem mi?
Oyunda kadın-erkek, evlilik ve aldatma konuları işleniyor. Sahnede ilişkilerdeki yanlışları, aldatmanın kadın ve erkek tarafından sebeplerini, erkeğin aldatması ile kadının aldatması arasındaki farkı (!), zengin koca bulma ve kocaya “yatakta, mutfakta, salonda” layık olma çabasını, kadının hep ama hep “güzel, neşeli, bakımlı, fit ve genç” olma mecburiyetini (!), mutsuz kadın ile mutsuz erkeğin kaçışlarını/kaçamaklarını izlerken, oyunda sorgulamadığımız bir karakterin olduğunu fark ettim.
Kadının (bir fıs sana, bir fıs bana kremşantici) Fransız aşçı sevgilisi…

O zaten gençti, civelekti, şıpsevdiydi, daldan dala konandı. Söz vermezdi, söz almazdı. Bir ya da bin kadınla birlikte olması normaldi. Kimse onu sorgulamazdı.
Ya Leyla? O tutucu, tutuk, ezik, çaresiz kadın nasıl olmuştu da bir anda kendini böyle genç ve pervasız bir sevgilinin kollarında bulmuştu…
Ah o annesi, gidip gelip onu bir şeylerle suçluyor, aşağılıyor, yanlış yollara sürüklüyordu.
“Tecrübe konuşuyordu tecrübeeee….”
Ne tecrübe ama!
***
Oyunun devamını anlatmayacağım. Orası size kalsın. Ben sizinle Iğdırlı bir büyüğümün söylediği sözü paylaşacağım: “Siz evlilik diyorsunuz, biz aile kurmak diyoruz.”. Bu söze karşılık kendisine, “Biz artık evlilik bile demiyoruz, evlilik etkinlikleri diyoruz” dediğimi hatırlarım.
Evliliklerin devamlılığının ve devamsızlığının altında bu anlayış yatıyor olmalı.
Çiçek böcek bir hayat beklentisi ile yola çıkıp zorluklarla karşılaşınca pes edip kaçan olmak yerine; hayatın zorluklarını el ele, kol kola göğüsleyen ve hayatı çiçekli böcekli hale getiren olmayı unuttuk. Saygıyla perçinlenmemiş bir sevginin hiçbir işe yaramayacağını, paylaşmanın gerekliliğini, açık yürekliliği, cinsiyet bilincini kaybetmemeyi unuttuk. Evlenilen kadın ile eğlenilebileceğini gözardı edip görmezden gelerek ve onu kutsal bakireymişçesine “dokunulmaz” ilan ederek kadını bir köşede unuttuk. Erkeği “Finans Merkezi” yerine koyup, bir güler yüze, bir tatlı huzura muhtaç bıraktık.
İlk fırsatta ilk kaçak yaşandı.
Aldatan taraf kadın olunca “Neyin eksikti?” sorusunu sorduk. Kendimizce onu lanetledik, astık kestik, vurduk öldürdük. Erkek aldatırsa “Eh canım erkek o, sen de kendine biraz baksaydın!” dedik. Erkek aleni, kadın gizli hayatlar yaşadı sonra da. Kimse hiçbirini “duymadı, görmedi, bilmedi”.
Birbirlerine bakmayı unutmuş insanlardan “kutsal evlilik”lerini sessizce devam ettirmelerini isterken, onları yalana, boyun eğişe, işkenceye zorladık. Birbirlerine bakmayı unutmamış, birbirlerini bir kenara atmamış, rehavete kapılmamış olsalardı, hayatları da zorlamayla geçmeyecekti belki.

Tekrar oyuna dönüp bu çetrefilli hikâye için Ayşe Alagöz’ü, sahne performansı için oyunculuk yoluna baş koymuş (kendisi de bir soroptimist olan) Ayşe Hande Özemre Gençosman’ı, yönetmenlik için Berrin Kulya Balkanlar’ı ve tüm ekibi bir kez daha alkışlayalım.

Oyunun sonunda sahneye gelerek tüm ekibi kutlayan Bursa Soroptimist Kulübü Başkanı Tülay Türkdal Şener, gönüllülük esasıyla oyun sergileyen ekibe tek tek teşekkür belgesi takdim etti.
Sahneye gelmişken, izleyicilere kulüp çalışmaları hakkında şöyle kısa bir bilgi aktararak herkese teşekkür etti:
“Bursa Soroptimist Kulübü olarak 10 kız çocuğu okutmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda ülkemizin içinde bulunduğu tüm afet ve sıkıntılarda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Sizlerin desteğiyle Tıp okuyan öğrencilere burs sağlıyoruz, depremden etkilenen bir aileye sahip çıkıyoruz. Bu geceyi güzelleştirdiğiniz için kendi adıma ve Bursa Soroptimist Kulübü üyeleri adına hepinize çok teşekkür ediyorum.”

Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu
Tülay Hanımın kısaca aktardığı Soroptimist kulübünün doğuşuna biraz daha detaylıca bakalım. Federasyon, Türkiye’nin farklı illerinde topluma yönelik hizmetler yapan ve tüzel kişiliği olan Soroptimist kulüplerinden oluşur. Soroptimist kelimesi , “sorore/kız kardeş” ve “optima/iyi niyet” kelimelerinin bileşimlerinden oluşur ve soroptimisler “en iyiyi amaçlayan iş ve meslek kadınları” olarak tanımlanır.
Uluslararası Soroptimist (SI) teşkilatının ilk kulübü 1921 yılında Oakland, Kaliforniya’da (ABD), Türkiye’de ise ilk kez 1948 yılında yazar Müfide Ferit Tek tarafından İstanbul’da, İstanbul Soroptimist Kulübü olarak kurulur. Daha sonra 1957 yılında Bursa’da olmak üzere, farklı illerde kurulur.
1953 yılında İstanbul ve Ankara kulüpleri ile kurulan Türkiye Soroptimist Kulüpleri Federasyonu TSKF, Uluslararası Soroptimist Avrupa Federasyonu (SI/E) üyesidir ve bin’e yakın üye ile faaliyetlerini sürdürür
Kulüp, kadınların ve genç kızların hayatlarını geliştirmek için birbiriyle koordineli çalışan küresel gönüllü bir harekettir. Kamu yararını gözeten soroptimistler, kadınlar ve genç kızlar için şu beş alanda çalışır:
Eğitim, Ekonomik Güçlenme, Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması, Sağlık ve Sürdürülebilir Çevre.
Soroptimistler çalışmalarını “Üç A” diye adlandırılan, Awarness (farkındalık, bilinçlenme), Advocacy (destek verme), Action (eyleme geçme) yöntemi ile yaparlar.
Kızkardeşlik köprüsü ile kadınlara ve kız çocuklarına yine kadınlar el uzatırlar. İnsanca yaşama, eşit eğitim alma, sosyal ve ekonomik haklarını kullanma, sağlık hizmetlerinden yararlanma tüm kadınların ve kız çocuklarının hakkıdır. Savaş ve afet gibi durumlar kadını bir başka vurur.
Mesela; Depremin Kadın Yüzü vardır, Savaşın Kadın Yüzü vardır.
***
Dünyanın yükü kadının omuzlarındayken, gördüğünüz üzere kadınlara sahip çıkan yine kadınlar oluyor. Erkeklerin çoğu ise o yükü daha da ağırlaştırmaktan öte gitmiyor.
Nereden mi biliyorum?
Tecrübe konuşuyor tecrübe!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.