SON DAKİKA
Hava Durumu

Süper Kırılgan Olivia

Yazının Giriş Tarihi: 07.05.2022 19:39
Yazının Güncellenme Tarihi: 07.05.2022 10:21

2016 yılında İngiltere’de çıkan bir haberde, o tarihte yedi yaşında olan Olivia Farnsworth için “biyonik kız” ya da “süper insan” tanımlaması yapılmış.
Bu tanıma neden olan durum ise Olivia’nın acı, açlık ya da uykusuzluk gibi kendisi için tehlike yaratabilecek hislere sahip olmaması.
Yapılan incelemelerde Olivia Farnsworth’ın 6’ncı kromozumunun bulunmadığı ortaya çıkmış. Bilim insanları bu kromozomun yokluğunun kişide “tehlike duygusu” eksikliğine neden olup, kişiyi acıkmayan, susamayan, acı hissetmeyen bir hale soktuğunu açıklamış.

Annesi Nikki Trepak’ın dediğine göre Olivia üç gün uyumadan, yorulmadan durabiliyor, çoğu zaman açlık hissetmiyor. Fakat en değişik olanı acı hissetmiyor. Olivia’ya araba çarpmış, caddenin aşağısına kadar sürüklemiş, annesi çığlık çığlığa bağırıyorken Olivia annesine “Ne oluyor?” der gibi bakmış ve ayağa kalkıp annesinin yanına yürümeye başlamış.

Annesi diyor ki; “Göğsünde lastik izi vardı. Bacak ve kalçasında ise yaralanmalar mevcuttu ancak o bunların hiçbirini hissetmiyordu. Bir keresinde de çok kötü düştü ve dudağı yarıldı. Ancak bize gelip hiçbir şey söylemedi ve birkaç saat o şekilde durdu. Dudağını düzeltmek için büyük bir estetik ameliyat olması gerekti.”

(Tıbbi olarak bir ilintisi olmasa da Olivia’nın bu durumu bana, ilk kez 1939'da Nazilerin Polonya’ya saldırısında kullanılan ve askerleri makineye dönüştüren, askerlerin yorgunluk, açlık, susuzluk, üşüme ve ağrı hissini ortadan kaldırıp kişiye aşırı bir cesaret yükleyen Pervitin ilacını hatırlattı. Ki ilacın yarattığı etkinin Alman bilim insanları tarafından incelenmesi sonucu ilaç daha sonra Yıldırım Savaşı diye tabir edilen Fransız cephesinde kullanılmış.)

Evrim Ağacı bugünkü videosuna Olivia’yı konu etmiş ve “süper insan” olmanın hiçbir “süper” yanı olmadığını, bilakis Olivia’yı diğer insanlardan çok daha “kırılgan” kıldığını anlatmış.

Tıpkı benim ağrısının kıymetini bilenler, ağrıyan yerlerini öperler dediğim gibi:

Ağrısının Kıymetini Bilenler, Ağrıyan Yerlerini Öperler / 7 Haziran 2014
“İnsan ağrısını sever mi hiç?
Sever elbet.
Ağrılarım sızılarım olmasaydı ne yapardım ben?
Canım acımayı unutsa kendimi nasıl korurdum?
Sıcaktan yanmasam, soğuktan donmasam, yüksekten korkmasam, korku nedir bilmesem, anlamasam…
Frensiz ve sinyalsiz bir araba gibi Allah emanet yol alsam.
Ayakta dikilmekten belime saplanan ağrıları duymasam da yıkılana kadar ayakta kalsam.
Safra kesemde ya da böbreğimdeki taşların sancısı olmasa, taşlar misket kadar olup kanalları tıkasa. Oluşan irin ölümüme sebep olsa.
Gözlerim ağrımasa, dişlerim sızlamasa. Bu sayede ne yüzde göz, ne ağızda diş kalmasa…
Kolumu bacağımı çarpsam oraya buraya. Hiç acımasa…
Yara bere içinde ama acısız bir halde yaşardım yaşayabildiğim kadar.
Sonra da acısız ölüp giderdim etrafıma mikrop saça saça.
Değil mi?

İyi ki ağrı mekanizması var.
İyi ki sinyalizasyon çalışıyor. Yoksa çarpışma an meselesi.

Doğanın, kendi devamlılığını sağlayan canlılara verdiği bu savunma sisteminin mükemmelliğine hayran olmamak mümkün değil. Dış etkilere hassas sinir uçları acıyı yaşatarak koruyor bizi kendimizi telef etmekten.
Her ağrı sinyal veriyor.
“Yapma!” diyor.
“Kendine bak, doktora git, önlemini al, bana iyi davran!” diyor.
Pazarlık net;
Sen bana iyi davran, ben de sana….

Hayat içinde de öyle değil mi?
Toplumda oluşan rahatsızlıklar önce ufak sinyaller vermeye başlıyor.
Eğer bu verileri ilgili yerler doğru okuyabiliyorsa, gereğini yapıp, toplumu rahatlatıyor.

Akil adam eline geçirdiği hançeri ağrıyan yerin tam ortasına daldırmıyor. İçinde çevire çevire daha beter kanatmıyor.
O adam minik uyarıları dikkate alıyor, uyarının kaynağını bulup onun ortadan kalkması üzerine kafa yorup çalışıyor…

Ya da işin kolayına kaçıp ağrı kesicilere dayanıp problemin üzerini kapatıyor.
Geçici bir süre yok olan ağrı, içten içe yanan ateşi söndürmeye yetmiyor, sorunu çözmüyor.
Gün gelip ateş büyüyor, yanardağ misali depremler yarata yarata gelip sonunda patlıyor.
Çevresinde ne var ne yoksa yakıp, yıkıyor.
En çekirdeğinden en kalabalığına ailelerde de bu böyle, kentlerde de, ülkelerde de…
Dinlemeyi bilmeyen, rahatsızlığı sezmeyen, çare üretmeyip SUS diyen her zaman kaybediyor.
***
Susturmakla çözülmez ki sorunlar. Sustu diye asayiş berkemal zannedilmez ki.
Susan insan daha çok düşünür.
Düşündükçe sorunlar daha hızlı büyür.
Büyür, büyür, büyür….
Susturan aklınca güçlü, susansa susturan tarafça eziktir.
Susan taraf barajda toplanan su misali sessiz sessiz birikiyordur, susturan anlamaz.
Suskunluğunun ve konuşamazlığının birikmişliği ne zaman patlayacaktır bilinmez.
Oysa bir dinlense, bir anlansa, ufak ufak verdiği ipuçları bir kayda alınsa hiç böyle dolmayacaktır.
Olur olmaz bir yerde de BOMMM diye patlamayacaktır.
***
Demem o ki siz siz olun ağrınızın kıymetini bilin.
Bütün ağrıyan yerlerinizi de öpün-sevin, görmezden-bilmezden gelmeyin…”
***

Olivia şimdilerde 13 yaşlarında olmalı. Uyumak için ilaç almak, açlıktan ölmemek için acıkmadan yemek ve bedeninde yaralanma olup olmadığı için sürekli kontrol edilmek zorunda olan “süper kırılgan” Olivia Farnsworth acaba şimdi ne durumda, sağlıklı mı, büyümesi normal mi, geçen süre zarfında başına bir şey geldi mi diye baktım, ancak yeni tarihli bir kayda ulaşamadım.
Siz ulaşırsanız ve beni de bilgilendirirseniz çok sevinirim.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.