SON DAKİKA
Hava Durumu

Sarsıldık ve yıkıldık

Yazının Giriş Tarihi: 10.02.2023 00:22
Yazının Güncellenme Tarihi: 10.02.2023 11:30

Anadolu, Arabistan ve Afrika levhaları diyorum, şöyle kenarda dursalardı sessiz sedasız. Ne manası vardı şimdi hareketlenmenin gecenin bir yarısı.

Her şey yerli yerindeyken, insanlar kentlere yerleşmiş, evlerine kurulmuş, arabalarını evlerinin otoparkına, sokaklara, caddelere park etmiş, köylerde hayvanını ahırına, ağılına sokmuş, traktörünü kapısının önüne çekmiş, sobasını yakmış, çayını demlemiş, yemeğini yemiş, televizyonunu izlemiş, uykusu gelince çoluk çocuk sıcacık yorganının altına girmiş, derin uykulara dalmışken nereden çıktı bu itiş kakış? Üç levha aranızda neyi paylaşamadınız? Arada sırada kıpraşsanız da beş yüz yıldır sesiniz çıkmıyordu, şimdi bu neyin delirmesi?

İnsanlar atalete kapılsın, uyarılara kulaklarını tıkasın, bilimi yok sayıp "Bize bir şey olmaz yeaaa!" mantığına yaslansın, doğanın gücünü hafife alıp doğaya kafa tutsun diye mi beklediniz? Tam da bu kıvama geldiklerinde ve dünya hâlinin cazibesine kapılıp tedbiri bir kenara bıraktıklarında, tam da o anda ardı ardına bindiniz tepelerine değil mi?

"Biz bir şey yapmadık, bu bizim doğamız, suçu bize yıkıp durmayın. Hiç mi haritaya bakmadınız, arada sırada sallanıp sizi uyardık, hiç mi önlem almadınız, hiç mi akıl sormadınız, örneklere hiç mi göz atmadınız?" mı diyorsunuz?

Haklısınız. Ben de niçin size sardım bilmem. Çaresizlik işte...

Sarsıldık!

Wikipedia'da yüzyılın depremi "2023 Gaziantep-Kahramanmaraş depremleri" başlığı ile şöyle tanımlanmış:

"6 Şubat 2023'te, merkez üssü Gaziantep'in Şehitkamil ilçesi olan 7,8 Mw (± 0,1) büyüklüğünde ve 9 saat sonrasında, merkez üssü Kahramanmaraş'ın Ekinözü ilçesi olan 7,5 Mw  büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Depremlerin ardından 6,7 Mw  büyüklüğe kadar varan yüzlerce artçı sarsıntı gerçekleşti."

İşte bu kadar kuvvetli sarsıldık.

Sarsıldık!

Depremin olduğu gece, saat sabaha karşı 04:17'de büyük bir kıyamet koptu. Saniyeler içinde yıkılan, toprağa gömülen, yana yatan, üst üste yığılan binalar o kadar çoktu ki, şehirler adeta haritadan silindi. İlk depremden dokuz saat sonra gelen bir büyük deprem ile henüz yıkılmamış binalar da yıkıldı. 

Birbiri ardına gelen görüntüler ile defalarca sarsıldık. Mucize kabilinden kurtarılan her can ile sevinçten sarsılırken, binlerce bina altında kalan yüzbinlerin daha ne kadar dayanabileceği düşüncesi zihnimizi dokuz şiddetinde sarsıyor...

Suçlu, ayağa kalk!

Doğayı suçlayamayacağımıza göre, bu yıkılmanın suçlusu kimdi? Bir binayı tasarlayan mı, yapan mı, satan mı, alan mı? Denetleyen ve oturulabilir belgesi veren mi? Bilimle, akıl ve mantıkla konuşan, yönetimleri uyaran uzmanlarla birlikte çalışmayan yönetici mi? Gelir kapısı "İmar Barışı" mı?

Hepsi mi? Evet hepsi...

Peki ya bundan bir ders çıkacak mı?

1999'dan 2023'e gördüğümüz gibi, ders çıkıp çıkmadığını yirmi üç yıl sonra bir büyük deprem daha yaşandığında göreceğiz...

Bursa

Evet, bir sonraki durak Bursa diyor uzmanlar. Bursa ovasına yayılmış yerleşim yerlerinden birinde yaşayan biri olarak olası bir depremde zarar görme ihtimalim yüksek. Avuntum, az katlı ve dört yana doğru yayılan yatay bir binanın en üst katında yaşamam. Züğürt tesellim ise; kentsel dönüşüm furyasında inşa edilen, "depreme dayanıklı" binalardan birinde değilim. Kendimce deprem acil planım olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim. Lakin evimin yakınında bulunan ve Toplanma Alanı olarak gösterilen Üç Fidan Parkı'nda alt yapı olmadığını da söylemeden geçemeyeceğim. İhtimal ki bir afet anında, pişirilmek üzere tencereye dikine yerleştirilen yaprak sarmaları gibi ayakta dikileceğiz yan yana, sırt sırta. Ne acıkacağız, ne susayacağız, ne de tuvaletimiz gelecek. Hatta nefes bile almayacağız…

Evceğzim evceğzim

Biliyorum, ekranları başında depremi izleyen her kim varsa hepsi depremi iliklerine kadar hissediyor. Kimse bu felaketten başka bir şey düşünmüyor, başka bir şey izlemiyor, başka bir şey konuşmuyor. Yıkılan her evde kendi evini görüyor, kaybolan her canda kendi canlarını düşünüyor. 

Özene bezene aldığı koltukları, altına yaydığı halısı, mutfağındaki kabı kacağı, masası, yatağı, banyosu, tuvaleti, akan suyu, yanan sobası, kaloriferi. Ve tüm bunların kendisine sağladığı konfor. 

Karşısında ise bir anda elinden alınan bu konforlar ile en insani ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların görüntüsü. 

Can verenler için anlamını yitiren tüm bu konforlar, sağ kalanların yaşaması için elzemdi...

Orda kimse var mı?

1999 depreminde dışarıdan içeriye sesleniliyordu: "Orda kimse var mı?"

2023 depreminde içeriden dışarıya seslenildi: "Orda kimse var mı?" 

İlk anlarda organize olamamanın bedelini binlerce can ödedi. İçeride sıkışmış binlerce insan vardı, dışarıda ise kimse yoktu. Havaalanları zarar görmüş, yollar çökmüş, ulaşım çok zorlaşmıştı. İlerleyen günlerde toparlanıldı, yardıma koşuldu. Ancak dakikaların, hatta saniyelerin önemli olduğu anlarda geçen sürede kim bilir kaç can ruhunu teslim etti.

Karanlık ve soğuğa bir an önce çare bulmak lazımdı.

Yardım ediyoruz

Depremin büyüklüğünü gören Türkiye, topyekun bir seferberlik başlattı. Yardımlar çığ gibi büyüdü. Deprem bölgelerine sevk edildi. TIR'lar dolusu yardım yeterince iyi koordine olunamadığından ihtiyaç sahiplerine ulaşmadı. Yardım gönderenlerin vicdanı rahattı, depremzedeler ise aç susuz bir halde hâlâ soğuktaydı. Askerden ilk anda destek alınmadı, bu da hatalar listesine eklendi.

Güven meselesi

İnsanlar yardım için nedense devlet kurumlarını tercih etmedi. Ahbap, İhtiyaç Haritası gibi STK'lar insanlara daha güvenilir geldi. "Yeni Türkiye" olacağız diye diye eski Türkiye'nin birbirinden kıymetli kurumları adeta lağvedilmişti. Yine de Türkiye güçlü bir ülkeydi, insanları yardımseverdi, sevecendi. Bu duygular ile canla başla enkaz üstlerinde soluksuz çalıştılar. 

Lakin alan çok büyüktü, enkaz çok büyüktü, destek kuvvet gerekiyordu. Ordu sahaya çıktı, yurt dışından kurtarma ekipleri geldi, zar zor da olsa afet bölgesine ulaşıp arama kurtarma çalışmalarına katıldı. Arama kurtarma eğitimi almış insanlar ve hayvanlar dur durak bilmeden çalıştı.

Güvenlik meselesi

Can derdine düşmüş insanlar büyük bir güvenlik sorunu içindeydi. Açlıkla marketlere saldıran insanların dışında, arsızlıkla hırsızlık yapanlar da çoktu. Şimdi bir de enkaz altında kalanların, enkazdan çıkartılanların, enkaz başında bekleyenlerin can ve mal güvenliği ortaya çıkmıştı. Felaketzedeleri kim, kimi, kimden ve nasıl koruyacaktı?

Devlet hiçbir bahane olmaksızın vatandaşını koruyacaktı, korumalıydı...

Hijyen meselesi

Deprem alanındaki susuzluk, hijyen sorununu da gündeme getirdi. Depremzedelerin ve kurtarma görevlilerinin barınma ve beslenme sorunlarının daha da önemlisi tuvalet ve temizlikti. Temiz suya ulaşmak zordu. Kendini temiz tutmak ondan zordu.

Konser alanlarına kurulan seyyar tuvaletlerin, en acilinden felaket alanlarına yerleştirilmesi gerekiyordu.

İletişim meselesi

Akıllı telefonlar enkaz altında kalanların can simidi oldu. Adres bildirimleri sosyal medyadan yayıldıkça nokta atışı kurtarmalar gerçekleşti. Dezonformasyon denilen yalan yanlış bilginin yayılmasını önlemek için sosyal medya, özellikle de Twitter ve Instagram yavaşlatıldı, insanlar VPN'lere yöneldi. Enkaz altındaki insan telefonunun şarjını mı düşünsün, VPN mi düşünsün bilemedi. O arada da iletişimsizlikten can kaybı olduysa, ki olmuştur, bunun hesabı kimden sorulacaktı. Ben benden gittikten sonra hesap sorsanız ne olacak demeyin. Bu hesap, diğerlerinin gitmemesini sağlar...

***
Bugün depremin dördüncü günündeyiz. Arama kurtarma çalışmaları bir yandan, yardım hareketleri bir yandan, hepsi bölgeye akın etmiş durumda. Kayıp rakamları artıyor. Kurtarılanlar hepimizi mutluluk gözyaşlarına boğuyor.

Enkaz altında kalanlardan umut kesilip arama kurtarmaların sonuna gelindiğinde, enkaz kaldırılmaya başlanacak. O zaman yürekler bir kez daha, bir kez daha dağlanacak. 

TOKİ

Sayın Cumhurbaşkanımız yıkılan bölgelere TOKİ evleri inşa edileceğini, her vatandaşa 10 bin lira verileceğini söyledi. TOKİ'lerin sicili malum. Akçe konuşmanın ise sırası değil. Hem, hep şehirleri konuşuyoruz, peki ya köyler? Oralardan ne haber?

***

Levhaların çarpışması ile başlamıştım yazıma. Yine levhalara dönelim.

İtalya Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü (INGV) Başkanı Carlo Doglioni, Kahramanmaraş merkezli depremlerin, Anadolu yarımadasını 3 metre batı yönünde kaydırdığını söyledi.

Arap levhası Anadolu'yu ite ite kendini Avrupa'da bulacak besbelli. Niyeti Avrupalı olmak mıdır yoksa Avrupa'yı ve Anadolu'yu Araplaştırmak mıdır, bilmem.

Şimdi, bu büyük depremin ardından levhalar yine uyuyacak, hiç beklenmedikleri anlarda da uyanacak.

Bize düşen, levhaların, yani doğanın sesini ve nefesini dinlemek, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın coğrafyasını ve tarihini iyi bilmek, iyi öğrenmek ve iyi öğretmek, jeoloji mühendislerinin, inşaat mühendislerinin, mimarların, bilim insanlarının bilgisine kulak vermek, sorumluluğu, vicdanı ve ahlâkı bilim ve teknoloji ile birleştirmek, en çok da liyakati içselleştirmek.

Yoksa daha çok sarsılır, daha çok yıkılırız...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.