SON DAKİKA
Hava Durumu

Öykülerden Şarkılar

Yazının Giriş Tarihi: 03.02.2023 23:20
Yazının Güncellenme Tarihi: 06.02.2023 08:30

Bursa Barosu Türk Müziği Korosu'nun 1 Şubat 2023 akşamı Uğur Mumcu Sahnesi'nde verdiği konserin teması "Şarkılar ve Hikâyeleri" idi. Filiz Başıbüyük şefliğinde sahne alan koro üyelerinin hepsi soloya çıktı ve öyküsü anlatılan şarkıyı seslendirdi. Şarkılar epey zorlu şarkılardı. İlk kez sahne alanlar dahil tüm solistler ön sırada kendilerini dikkatle izleyen Kutlu Payaslı karşısında bir parça heyecanlıydı. 

Seçilen şarkıların öykülerini gecenin sunuculuğunu üstlenen Perihan Öztürk'ten dinledik. 

Gördük ki, ümitsiz aşk, saplantılı aşk, platonik aşk, savaş, kaza, kavga, namus, onur, hasret, özlem, kader, keder, yaşanan her ne varsa hepsi şiirlerin doğumuna sebep olmuş, o şiirlerin geniş kitlelerce tanınmasına da bestekârlar vesile olmuş. Ki aşağıda göreceğiniz üzere, pek çoğu bir ya da iki dörtlükten oluşan ve yılları aşıp bugüne ulaşan, buram buram "hayat" kokan klasikleşmiş eserler.

Çok bilinmeyenli bir denklem olan aşk konusunun çözülememiş olması arkasında unutulmaz eserler bırakırken, bir yandan da dönemin ince ruhunu taşıyor. Aşığın zarafeti aşkını ilan ederken nasılsa, ayrılıkta da, acılar içinde ettiği sitemde de aynı. 

Üzerine en çok yazılan konunun "aşk" olduğuna bakacak olursak; Aşık Veysel'in “Aşk nedir?” sorusuna, “Seversin kavuşamazsın, aşk olur.” dediği gibi miydi aşk? Ya da her zaman bir taraf daha mı fazla seviyordu? Ya da bir taraf daha mı önce vazgeçiyordu? Attilâ İlhan'ın dediği gibi, ayrılık da sevdaya dahil değil miydi? Nedendi bu feryat, bu figan? Nedendi bu iç çekişler, bu unutamayışlar, bu melankoli? Unutmak kendine ihanet miydi? Unutmamak erdem miydi? Birçoğu ayrılıkla sonuçlansa da, bazı aşklar neden ölene kadar sürüyor, hatta neden ölümden sonra dahi yaşıyordu?

Şiirlerde, şarkılarda görüyorduk ki onların aşkı, şimdinin çiçek isimleriyle başlayıp, çok kısa bir süre içinde "farklı" isimlerle sonlanan zamane "aşk"larına benzemiyordu. Onlar hazzın başını beklemeyi bilen, içinde kabaran coşkuyu da, içine basan acıyı da vakurla karşılayan aşıklardı. 

Böyle bir aşkı yaşamayı kim istemez?

Lakin, Müfide İnselel'in "Kaldı ki, bu ben de değilim ne yazık ki!" dediği gibi kendisiyle de yüzleşmeli insan. Ya da Joe Louis'in "Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez" sözlerindeki gibi ne istediğini bilmeli.

Ah nerede o eski aşklar diye hayıflanmayın. Aşklar bir yere gitmedi. Siz almakla öyle meşgulsünüz ki, kucaklamayı unutmuşsunuz. Sevmeyi değil sevilmeyi ister olmuşsunuz. Vermeyi değil almayı bekler olmuşsunuz...

Neyse, sözü daha fazla uzatmadan şarkılara ve öykülerine dönelim. 

Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin

Atıfet Hanım, Panorama Gazinosu'nda Selahattin Pınar Münir Nureddin Selçuk'a eşlik ediyor. Selahattin Pınar Atıfet hanımla göz göze gelir. Konser sonrası buluşurlar ve Selahattin Pınar Atıfet hanıma evlenme teklif eder. Selahattin Pınar 37, Atıfet hanım 19 yaşındadır. Atıfet hanımın ailesi bu evliliği onaylamaz. Burhan Bey'in "Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin" şiirini besteleyerek Atıfet Hanım'a yollar. Atıfet hanım Selahattin Pınar'a kaçar. Ömürlerinin sonuna kadar birlikte yaşarlar.

Aylar geçiyor sen bana hâlâ geleceksin 

Yetmez mi bu hasret daha yıllarca mı sürsün 

Hülyalarımın menbaı bir taze çiçeksin 

Bekletme yazık sen de solar sen de çürürsün

Bu eseri Bursa Barosu Türk Müziği Korosu Şefi Filiz Başıbüyük'ten dinledik.

Kimseye Etmem Şikâyet

Bu şarkı 13 yaşındaki bir kız çocuğunun sessiz haykırışını anlatır. İhsan Raif Hanım Beyrut'ta dünyaya gelir. Hayatını 12 yaşına kadar Adana'da sürdürür. Dönemin valisi olan babasının görevi dolayısıyla İstanbul'a taşınır. Bir gün oturdukları konağı hiç tanımadıkları adamlar basar ve İhsan Raif hanımı kaçırmak isterler. Küçük kızı kaçıramazlar ancak kız hakkında pek çok olumsuz dedikodu üretirler. Babası Köse Mehmet Raif Paşa bu duruma daha fazla dayanamaz. Kızını kaçırmaya çalışan Mehmet Ali'yi bulur ve kızını bu adam ile evlendirir. İhsan Raif Hanım kendisinden onlarca yaş büyük olan Mehmet Ali ile zorla evlendirilir. İzmir'e gitmeden önce duygularını bir kâğıda döker ve o yıllardaki en yakın dostu olan kemani Serkis Efendi'ye teslim eder. Serkis efendi şiiri besteler ve ortaya Türk Sanat Musikisi'nin klasik eserlerinden biri olan 'Kimseye Etmem Şikayet' çıkar...

Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime 

Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime . 

Perde-i zulmet (karanlık perdesi) çekilmiş korkarım ikbalime 

Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime

Bu eseri Melike Yurter seslendirdi.

Baharda bu yıl bir melâl var hüzün gibi

Solist Erdoğan Özekin arşivlerde hikâyesine ulaşılmayan "Baharda bu yıl bir melâl var hüzün gibi" eserini seçmiş. Bestesi Cevdet Çağla'ya ait bu şarkının güftesi Selim Aru'ya ait. Şair hüznünü bir dörtlüğe sığdırmış ve bu hüznün nedenini kimseye yüklememiş. Sadece sormuş. "Neden?"

Baharda bu yıl bir melâl var hüzün gibi 

Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden 

Gönülde sarı bir hicran var yüzün gibi, 

Bülbülde ses gülde renk açmaz olmuş, neden

Unutturamaz Seni Hiçbir Şey - Unutmadım Seni Ben

Müzehher Özerinç ve Ekrem Güyer'in öyküsüdür bu. Öykü 1943 yılında Ankara Radyosu'nda başlar. İki stajyer öğrencinin öyküsü 1944 yılında evlilikle taçlanır. İki yıl sonra çocukları Metin dünyaya gelir. Ekrem bir gün sevdiği kadın için bir beste hazırlar.

Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben

Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem

Bir sisli hazan kesilir ruhum, eğer görmezsem

Her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem

Bu eseri Nabi Ergin seslendirdi.

19 Şubat 1954 günü Ekrem Güyer vefat eder. Ani ölüm ile yıkılan Müzehher Hanım duygularını bir şiir ile ifade eder.

Unutmadım seni ben unutmadım, her zaman kalbimdesin

Aylar, yıllar geçti, söyle söyle sen nerdesin

Anlaşıldı, sen geri dönülmeyen yerdesin

Unutmadım, unutamadım seni ben, her zaman bendesin

Müzehher Hanım unutulmayacak aşkının güftesini bestekâr Şekip Ayhan Özışık'a verir. Özışık bu sözleri Karciğar makamında besteler.

Bu eseri İhsan Bölük seslendirdi.

Nedir bu hâletin ey meh cemâlim

Beş yaşındaki çocuğunun yaramazlığına bir tokat ile cevap veren babası çocuğun ölümüne sebep olur. Komşularında yaşanan olaya çok üzülen Niğdeli Hikmet Bey bu acıyı şiirine taşır. Bestelemesi için Şevki Bey'e verir. 

Nedir bu hâletin ey meh cemâlim

Nasıl kıydı sana o kanlı zâlim

Tükendi akl-û endişem hayâlim

Aman söyle perîşân oldu hâlim

Bu eseri Tülin Sarıbey seslendirdi.

Sakın Geç Kalma Erken Gel

Ahmet Rasim mesai saatlerinde içki kullanmaz, saatlerce yazar, ancak akşamları başka bir hayata dalardı. Üç beş ay evinin semtine uğramadığı günlerin birinde evine döner. Gelir gelmez de arkadaşı Selim Paşa'nın kendisini gazinoya çağırdığını söyler. Hanımı uzun zamandır yüzünü görmediği eşini "Sakın geç kalmayınız, bu akşam erken geliniz" sözleriyle uğurlar. Ahmet Rasim bu sözü kendi kendine tekrarlar, bunu bir kıta haline getirir. Masada bulunan Tatyos efendi güfteyi hemen besteler.

Bu akşam gün batarken gel, sakın geç kalma erken gel

Tahammül kalmadı asla, sakın geç kalma erken gel

Cefâ etme bana mâh'ım, tutar sonra seni âh'ım,

Beni üzme şîvekârım, sakın geç kalma erken gel.

Bu eseri Nurcan Zeytinciler seslendirdi.

Gurbet O Kadar Acı Ki

Kemalettin Kamu'nun "Gurbet" şiirini çok beğenen Yıldırım Gürses, iki yıl boyunca cebinde gezdirdiği şiiri bir türlü notaya dökemez. Anadolu turnesine çıktığı bir dönemde Hakkâri'ye gider. Konser sonrası kendisine bir telgraf gelir. Telgraf babasındandır.  Telgrafta, "Oğlum, şu an belki Türkiye'nin en uzak köşesindesin ama sen benim kalbimin içindesin" yazıyordur. Bu duygularla Gurbet şiirini besteler.

Gurbet o kadar acı ki, ne varsa içimde

Hepsi bana yabancı, hepsi başka biçimde

Ne bir arzum, ne emelim, yaralanmış bir elim

Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde

***

Eriyorum gitgide, elveda her ümide

Gurbet benliğimi de bitirdi bir içimde

Ne bir arzum, ne emelim, yaralanmış bir elim

Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde

Bu eseri Sabahat Erdoğan seslendirdi.

Ormancı Türküsü

1922'de Belen'de dünyaya gelen Mustafa'nın en yakın arkadaşı köy muhtarı Tevfik Bey!dir. İkisi de dama oynamayı severler. Bir oyun sırasında köy kahvesine Sarı Mehmet lakaplı orman memuru Mehmet İn sarhoş bir halde gelir. Muhtar ile aralarında, bir takım evrak üzerine tartışma çıkar. Mehmet dama tahtasına bir yumruk atar ve tahtayı devirir. Mustafa da ormancıya bir yumruk atar. Ormancı Mustafa'yı kolundan bıçaklar. Mustafa silahına davranır, ancak kurşun ormancıya değil, can arkadaşı Tevfik'e isabet eder. Muhtar Tevfik kan kaybından can verir. Mustafa yıllarca hapis yatar. Ormancı bölgeyi terk eder. Mustafa'nın akrabası olan Değirmenci Pisili Tahir Usta tarafından söylenen ve zamanla ünü Türkiye geneline yayılan türkü, Nazmi Yükselen tarafından derlenir ve TRT repertuvarına katılır.

Aman ormancı, canım ormancı

Köyümüze bıraktın yoktan bir acı.

Bu eseri Serhat Yıldırım seslendirdi.

Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın

Şair Melek Hiç, bir sevgiliye değil de Hz. Muhammed'e yazdığı bu şiiri bestelemesi için Hafız Amir Ateş'e verir. Amir Ateş o dönemde yakın bir dostlarının evinde kalıyordur. Elektriklerin olmadığı bir gece, korkudan ağlayan ve kimsenin susturamadığı evin küçük çocuğunu susturabilmek için piyanosunun başına geçen Amir Ateş, piyanonun tuşlarına dokunur. Ortaya çıkan melodi ile Melek Hiç'in şiirinin örtüştüğünü fark eder. 

Bu eseri İsmail Eren ve Gülşah Taşdemir birlikte seslendirdi.

Birinci bölümün son şarkılarından, Bodrum'un Bodrum olmadığı dönemlerde yaşanan hazin bir hikâyeden ortaya çıkan Çökertme'yi Fikri Tunç Keskin'in; Onur Şenli tarafından 19 yaşında kaleme alınan ve hayali bir meyhaneyi tasvir eden, adı "Gece, Şarap ve Aşk" iken basılması için gönderildiği dergi editörü tarafından "Agora Meyhanesi" olarak değiştirilen ve İsmet Nedim Saatçi tarafından bestelenen eseri Melike Gökçe Ak'ın sesinden dinledik. 

Selahattin Pınar ve babası arasında yaşanan ve sonsuza kadar kopuşa neden olan olayın üzerinden yıllar geçer. Bir gün babasının ölüm haberi gelir. Selahattin Pınar o gece güftesi Mustafa Nazif Irmak'a ait "Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım" şiirini besteler. Bu eseri Cemal Akkoyunlu seslendirdi.

Hacı Arif Bey ile Zülfünigar'ın aşkı dillere destandır. Evlenirler, kızları olur. Ancak Zülfinigar verem hastalığına yakalanarak ölür. Hacı Arif Bey'in bu acıyla, kendisini çok etkileyen ve güftesi Namık Kemal'e ait olan “Olmaz İlaç Sine-i Sad Parame” şiirini besteler. 
Bu eseri Ali Arabacı seslendirdi.

Ben Gamlı Hazan'ın gerçek olmayan hazin öyküsü 

Teyit sitesi Malumatfuruş, Ben Gamlı Hazan eserinin yazılışını anlatan öykünün gerçek olmadığını yazar. Malumatfuruş sayfasında yer alan araştırmaya göre Melahat Pars’ın genç yaşlarında Sıtkı Angınbaş’tan ders alırken, kendisinden oldukça yaşlı hocasına aşık olduğu, hocası Sıtkı Angınbaş’ın bu ilgiyi sezdiği, bu ilgiyi geri çevirmek adına Ben Gamlı Hazan şarkısının sözlerini yazdığı, Melahat Pars’ın da bu şiiri bestelediği yönündeki hikâye gerçek dışıdır. Melâhat Pars’ın musiki dersi aldığı isimler arasında Sıtkı Angınbaş’ın adı geçmemektedir. Melâhat Pars, 1966 yılında yani 48 yaşında Ben Gamlı Hazan’ı bestelemiştir. Melâhat Pars - Sıtkı Angınbaş yakınlaşmasına ya da Gamlı Hazan’ın beste ve güfte hikâyesine dair güvenilir kaynaklarda bir iz görünmemektedir. Melâhat Hanım’ın babası “Muallim” lakabıyla tanınan İsmâil Hakkı Bey değil; Ordulu tütün eksperi İsmail Hakkı Bey’dir. 

Bu eseri Günay Dursun seslendirdi.

On iki şiiri Erdinç Çelikkol tarafından bestelenen Lami Güray, Mudanya Kızı (Ey Şanlı Beldenin Kahraman Kızı) şarkısını hangi Mudanyalı kız için yazdığını sorduklarında, tüm Mudanyalı kızlara olarak açıklar. Sadettin Kaynak tarafından bestelenen bu eseri Metin Sezgin seslendirdi. 

Aslında bir ağıt olduğu söylenen ama oyun havası olarak algılanan Hey Onbeşli türküsünün kahramanları Halil ve Hediye'dir. Tokat'tan Çanakkale Savaşı'na gönüllü giden 15'li Halil'in sözlüsü Hediye kaçırılır. Savaş sona erince Hediye serbest bırakılır. Hediye köye döner. Hediye'yi bekleyen Halil olanları öğrenince kavuşmak ahirete kalır.

Vikipedia'da ise Hey Onbeşli türküsü üzerine şunlar yazar: Türkünün ilk kaydı olan Feryadi Hafız Hakkı Bey’in okuduğu plak kaydında, türkünün sözleri Hediye adlı sevgilisi ile gizlice buluşmaya giden, ancak yakalanmak üzereyken canını zor kurtaran haylaz bir delikanlının öyküsünü anlatır. Bağlarda veya diğer âlemlerde oturak havası, düğünlerde oyun havası olarak icra edilen türkünün sözlerindeki on beşli vurgusundan yola çıkarak ağıt olarak algılanmaya başladığı düşünülür. 

Tokat'ta yerel olarak yayımlanan "İlk Çaba" dergisinin 1968 tarihli 14. sayısına göre türkünün öyküsü şöyledir: "Osmanlı İmparatorluğunun 5-6 cephede savaşması ve çok şehit verilmesi sebebiyle 1315 doğumluların askere alınmaktadır ve Tokat’ta yaşayan Hediye adlı bir kızın 1315 doğumlu olan nişanlısı da askere alınır. Türkü, bu heyecanla yakılmış ve halk ağzında bestelenerek bugüne kadar söylenegelmiştir."

Bu eseri Gülten Ceylan seslendirdi.

Kapın Her Çalındıkça

Ferit ile Canan'ın aşkı, Yusuf Nalkesen ile üç yıl süren komşulukları, Canan'ın gidişi, Ferit'in yıkılışı, içine kapanışı, Canan'ı bekleyişi, gelir de duymazsam diye aylarca kapısı açık yatışı, çalar da duymazsam diye kapıya dört zil birden taktırışı, Canan'ın dönmeyişi, Ferit'in kahırdan hastalanışı, İzmir Akıl ve Ruh Hastalıkları Hastanesi'ne yatırılışı, iki yıl sonra Canan'ın dönüşü ile çalan ziller, Yusuf Nalkesen'in, Ferit'in Canan'a bıraktığı zarfı Canan'a uzatışı ve kapıyı kapatışı, Canan'ın hıçkırıklara boğuluşu. 

Bu öyküden bestesi ve güftesi Yusuf Nalkesen'e ait şarkı doğar.

Kapın her çalındıkça o mudur diyeceksin

Beni kaybettin artık sen çok bekleyeceksin

Hele bir yalnız kal da nasılmış göreceksin

Beni kaybettin artık sen çok bekleyeceksin

Bu eseri İsmail İşyapan seslendirdi.

Orhan Seyfi Orhon'un kanserden kaybettiği kızına verdiği "ağlamayacağım" sözünü tutamaması üzerine yazdığı Veda Busesi şiirini Yusuf Nalkesen besteler. Şarkıyı her dinleyen eseri kendi halet-i ruhiyesine göre yorumlar. 

Hani o bırakıp giderken seni

Bu öksüz tavrını takmayacaktın?

Alnına koyarken veda buseni

Yüzüne bu türlü bakmayacaktın?

Gelse de en acı sözler dilime

Uçacak sanırdım birkaç kelime...

Bir alev halinde düştün elime

Hani ey gözyaşım akmayacaktın?

Bu eseri İsmail Eren seslendirdi.

Okyanus şiiri, Nadide Gülpınar'ın Cemal Safi'ye olan tek taraflı platonik aşkının ürünüdür. Cemal Safi Akçay 2000 Şiir Festivali'nde tanıştığı Nadide Hanım'a , "Kış geçsin, ilkbahara geleceğim, bekle!" demiştir de, gelmemiştir. Nadide Hanım Mersin'dedir. Cemal Safi Ankara'da. Okyanus mudur iki şehrin arası, kaç saatlik yoldur şunun şurası... Şiiri Talat Er besteler. 

Bu eseri Cihan Kaynak seslendirdi.

Sevdiği kız için Turgut Yarkent'ten bir şiir yazmasını isteyen arkadaşına Yarkent sorar, "Kızı bana biraz anlatır mısın? Gözleri ne renk mesela?". Arkadaşı "Unuttum!" der. Arkadaşı birkaç gün sonra Turgut Yarkent'e şiiri sorar. Yarkent yine benzer sorular sorar, arkadaşı yine cevaplayamaz. Bunun üzerine Turgut Yarkent arkadaşının "sevdiğini söylediği" kızın ağzından bir şiir yazar. Duydum ki Unutmuşsun Gözlerimin Rengini... Şiiri Selahattin Altınbaş besteler.

Bu eseri Özlem Önen Kayalı ve Yusuf Aydın birlikte seslendirdi.

Necdet Tokatlıoğlu'nun bir uçak yolculuğu esnasında yaptığı besteyi, bu sırada koltuk komşusu ile yaşadığı sıkıntıyı, daha sonra, yan koltukta oturan Yargıtay üyesi beyefendinin, "Bir bestenin doğuşuna tanıklık ettim" sözleriyle gerginliğin tatlıya bağlanışı, güftesi Türkan Ateş'e ait olan Artık Yeşerecek Bir Dalım Yok şiirinin şarkı haline geliş öyküsüydü. Peki ya şiirin ortaya çıkış öyküsü neydi? Üç günlük ömrü bir günde bitirmenin öyküsü neydi? Mutluluğa paydos demek niyeydi?

Bu eseri Mehmet Ersin Edel seslendirdi.

Ah Bir Ataş Ver

Konserin son eserinin öyküsü diğer öykülerden daha az hazin değildi. Öykü ülkeyi yasa boğan 22 gencin öyküsüydü.

Tarih 4 Nisan 1953, Saat 02:15; yer Çanakkale Boğazı Nağra Burnu açıkları.

Gittiği uzun ve yorucu bir seferden dönen Dumlupınar Denizaltısı, Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı Nabuland şilebi ile çarpışmıştır. Dumlupınar Denizaltısı çarpışmanın etkisiyle saniyeler içinde sulara gömülmüştür. Gemide 81 kişilik mürettebattan 59 mürettebat hayatını kaybetmiş ve geriye yalnızca 22 kişi sağ kalmıştır ancak bu 22 kişi geminin torpido bölümünde mahsur kalmıştır. Telefon şamandırasını su yüzeyine fırlatırlar. Bu sayede gemi ile irtibat da sağlarlar. Gemidekiler sağ kalan 22 kişiyi kurtarmak için seferber olurlar. Bir yandan da uyarılarda bulunurlar. "Oksijeni idareli kullanmak istiyorsanız şarkı-türkü söylemeyin ve sigara kullanmayın!"

O anda bir anons duyulur: "Türkü söyleyebilirsiniz ve sigara içebilirsiniz."

O 22 kişi hep bir ağızdan şu türküyü söyler:

Ah bir ataş ver cigaramı yakayım

Sen sallan gel ben boyuna bakayım

7 Nisan'da 3 gün süren çalışmalar sonucunda Milli Savunma Bakanlığı artık kurtarma çalışmalarını durdurduğunu ve umutların kesildiğini bildirir. 22 asker ölüme terkedilmiştir. 4 Nisan 1953, Türkiye'nin en kara günlerinden birisi  olarak tarihe geçer.

Bu eseri Özlem Önen Kayalı seslendirdi.

Rüya ile gelen şarkı

Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun’u da aralarına alan koro, konserin son şarkısı olan Erişti nev-bahâr eyyâmı, açıldı gül-i gülşen şarkısını hep birlikte söyledi.

Bu şarkının da bir öyküsü var elbet. Dinleyin:

Günlerden bir gün Ârif Sâmi Toker, çalışmalarının tam orta yerinde kucağında notalar, elinde udu ile tatlı bir uykuya dalar. Rüyasında kendini III. Ahmed’in huzurunda bulur. III. Ahmed devrin Şairi Nedim’e, “Nedim oku bakalım şu bahar gazelini” der ve daha sonra “Ârif, şimdi şu bestelediğin Gazel’i oku da dinleyelim bakalım” der. Ârif şarkısını Nedim şiirini icra eder. Ârif Sâmi Toker daldığı uykudan silkinerek uyanır. Nedim’in şiirinin bestesi ile bire bir uyumlu olduğunu görür. Ve rüya ile gelen şarkı böyle doğar.

***

Şarkılarla ve hikâyeleriyle dolu dolu yaşanan bu güzel gece Bursa Barosu Başkanı Metin Öztosun'un Şef Filiz Başıbüyük ve gecenin sunucusu Perihan Öztürk'e çiçek takdimi ile nihayetlendi.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.