SON DAKİKA
Hava Durumu

Dünyadır döner, virüstür geçer!

Yazının Giriş Tarihi: 08.04.2020 15:15
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.04.2020 15:15

60'lı yılların ortalarında başlamış olmalı 'Rehavet Çağı'.

1945'te sona eren İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 6 yıl süren savaşın yaralarını sarmaya çalışan dünya, uzun bir zaman sesini soluğunu çıkartamamıştı.

İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından Amerikalılar ile Ruslar 1950 yılında Kore'de, 1965 yılında Vietnam'da karşı karşıya geldi. İki savaşın taraf(tar)ları ABD ve Rusya'nın arkasında sıralanıyorlardı.

İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdiren atom bombasını atan ABD, bu kez hem Kore'de hem de Vietnam'da ağır yara aldı.

1965'te ABD'nin Vietnam'a asker göndermesiyle ortaya, savaş karşıtı Çiçek Çocukları çıktı ve 68 kuşağı da denen bu kuşak "Savaşma seviş" sloganı ile dünyaya yayıldı.

Sisteme karşı geldiler, kendilerine doğrultulan namlulara çiçekler yerleştirdiler, müzik yaptılar, dans ettiler, özgürce seviştiler, askere gitmeyi reddettiler. Ne doğa ile, ne hayvan ile, ne de insan ile savaşmamayı; ne doğayı, ne hayvanı, ne de insanı öldürmemeyi seçtiler.

Bir nesil önce yaşanan savaşın izlerinden o kadar bıkmışlardı ki, özgürlüğün ve barışın peşine düştüler.

Cennetteymiş gibi huzur ve barış içinde yaşamak çok da zor olmamalıydı.

Savaşlar dünyayı cehenneme çeviriyordu. 
Cennet de cehennem de bu dünyadaydı ve onlar cehennemde yaşamak istemiyorlardı.
Bizim neslimize kadar uzanan bir hayaldi bu.
Güzel bir hayaldi.
Çiçek Çocukları'nın hayaliydi.
Bizim de hayalimiz hep "barış" oldu.
Hayali kendinden güzel demiştim hani birkaç gün önceki yazımda. 
Cennetin de hayali güzeldi, ancak sürdürülebilirliği için dünya sathında çaba göstermek gerekliydi.

Gösterildi mi?

İçine düştüğümüz "Pandemik- Virütik-Coronanevrotik" 3. Dünya Savaşı karşısındaki halimize bakarsanız, gösterilmedi. 1945'ten bu yana 75 yıl iyi dayanılmıştı yine de ama sonunda ipin ucu kaçmıştı. Ki dünyada savaşsız bir zaman dilimi arasanız bulamazsınız.

Sen, yiyelim içelim, gülelim eğlenelim, giyinelim gezelim, üretelim üretelim üretelim, sonra da ürettiklerimizi tüketelim tüketelim tüketelim, kendimizden başkasını düşünmeyelim, tüm zevkler bizim olsun, cennet bizim olsun, o la laaa derken, aynı dünyayı paylaştıklarının bir kısmı cehennem ateşinde yanıyorsa, gün gelir senin yaşadığın cennet de o ateşten nasibini alır işte böyle.

Kendinden başkasını düşünmeyen ve dünyayı kendisine hizmet etmesi gereken bir yer olarak görenlerin içine düştüğü rehavet çağının da bir sonu gelecekti elbet.
"Hayatı hep kendine yontan"ların koşusu bir yerde nihayetlenecekti.

Çiçek Çocukları'nın savaş istememeleri normaldi.
Anormal olan devletlerin "savaş" aletlerine yatırım yapmayı sevmeleriydi.
Yaşamak için öldürmek gerek diye diye, öldürmek için yaşar hale geldiler.
Yaşatmaktan çok öldürmeyi sevdiler.
Rehavet ve Vahşet ve Bencillik ve Kibir iç içe geçti...
Sonra,
BUM!

Bir anda tüm dünya görmediği bir düşmana teslim oldu.
Hazırlıksız yakalandı. Sessizliğe büründü. Köşesine çekildi. 
Bu bir kâbustu, karabasandı, kötü bir rüyaydı.
Uyan, uyan, uyan...
Yoksa rüya olan eski günler miydi?
Sokağa çıkabildiğin, istediğin gibi konuşabildiğin, istediğin gibi bakabildiğin, ellerini yüzüne gözüne düşünmeden sürebildiğin.
Uyu uyu uyu...

Yok yok uyuma, uyan. Uyan ve uyumlan.
Bu bir dönemeç, bir yol ayrımı, bir kavşak, bir uyarı, kulak ver, dinle, öğren.
Sevgiyle dolu değilsen, içindeki sen ile kavgalıysan, boş boş "sevgi-barış-kardeşlik" türküleri söylemeyi bırak artık. Gerçekçi ol.

Kusura bakma ama sen "şahıs" olarak dünyanın umrunda değilsin, virüsün de umrunda değilsin.

Haydar Ergülen'in Eylül şiirinden esinle:
"Dünyadır döner, virüstür geçer.
Gün gelir her virüs dünyayı başka bir virüse terk eder."

Demem o ki;
Her şeyi başkalarından bekliyorsan, bekleme. 
Ağlanma, sızlanma.
At üzerinden rehaveti. 
Uyanık ol.
İhtimallere hazır ol, hazırlıklı ol, uyumlu ol...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.