SON DAKİKA
Hava Durumu

Dip!

Yazının Giriş Tarihi: 14.08.2021 10:55
Yazının Güncellenme Tarihi: 14.08.2021 10:55

Dört Element
Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi günlerdir süren yangınlar (ateş) ile boğuşurken, Karadeniz Bölgesi sel (su) ile boğuşuyor.
Canlılar ya dumandan ya da sudan dolayı nefes (hava) alamadıkları için ardı ardına boğuluyor.
Yer (toprak) isyan ediyor. İsyanını dile getirmek için kabarıyor, çöküyor, titriyor, sarsılıyor.

Yer gök alev olmuş, ateşten bir ejderha önüne çıkan ne varsa kızgın dilini uzatıp yakalayıp yutuyor.
Doğa kızgın.
Doğa hesap soruyor.
Doğa derdini insanlara böyle anlatıyor.
Ya alev alev yakıyor ya da sel olup boğuyor.
Yapma diyor yapma,
Benimle oynama.
Hubert Reeves'in "Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz." sözü gerçek oluyor.

Kör -- Sağır -- Dilsiz
Biz ise bu seslenişe kulaklarımızı kapatıp, hep "kaybetmeye" oynuyoruz. Yanlış yanlış üzerine yaparken üç adım sonrasını gözetmiyoruz.
"Dere yatağına yerleşim kurma, suyun güzergâhı ile oynama, zemin etüdü ve kat hesabı yapılmadan konduruluvermiş binalarla para karşılığı barışMA, ağacın varsa yanabileceğini, suyun varsa taşabileceğini hesap et, tüm çalışmalarda bilimin sesine kulak ver, jeoloji, meteoroloji, deprem ve çevre mühendislerine danışmadan adım atma, önce, vaka olmaması için önlem al, sonra da önleme rağmen oluşabilecek olan felaketin büyümemesi için hazırlıklı ol." diyenlere, "Aman bu çevreciler de durup durup ayaklanıyor!" diyorsun ya, deme.
Çevreciler ayaklanırken sen niye yerine oturuyorsun, sen bana onu söyle.
Sanki dünya sadece çevrecilerin, sanki bu felaketlerden sadece onlar etkileniyor, sanki zarar sadece çevrecilere yazıyor. Bu ağaç, bu çiçek, bu meyve, bu hava, bu toprak, bu su, bu gökyüzü sadece bizim mi?
Evin ateşe teslim olurken, sermayen olan hayvanların alevlerin arasında kalıp cayır cayır yanarken, üç para beş para üst üste koyarak edindiğin araban sel sularına kapılıp sürüklenirken, gözünün bebeği evladın selin çamurunda boğulurken, yerle gök birbirine geçerken bir kere de sen ayaklan. Bir kere de sen sor "Neden bunlar hep bizim başımıza geliyor?" diye.
Bir deprem esnasında üç ev yıkılıyor diğerleri ayakta kalıyorsa, bir sel esnasında diğer evler direnirken iki ev sele dayanamıyorsa ve üstüne üstlük birkaç yıl sonra yıkılanın yerine aynısı yapılıyorsa, yöneticiler de buna göz yumup "Aman bana ne!" (dördüncü maymun) diyorsa, kime ne diyeceğiz, kime üzüleceğiz?

Mülteci Cenneti/Cehennemi
Özellikle de Suriye savaşından bu yana ülkemiz mülteci kampına dönmüşken, üstüne bir de Afganlar eklenmişken ve gruplar arasında sonu ölümle biten çatışmalar çıkarken insanın aklına şu söz geliyor: "Misafir misafir istemez, ev sahibi hiçbirini istemez!"
Malum, "Kardeş de bir yere kadar"...
Hadi yanan ormanlar zaman içinde kendini yenileyecek diyorum.
Ya bizim içine düştüğümüz bu mülteci yangını ne zaman sönecek?
Işığa yüzebilmemiz için daha ne kadar dibe batmamız gerekecek?
Ve ben eminim ki bir DİP'ten bir dalga gelecek ve her türlü pisliği temizleyecek.
"Ey yükselen yeni nesil, istikbal sizindir." / Mustafa Kemâl Atatürk

Makam ne işe yarar?
Yöneticiler makamda keyif çatmak için geliyorlar makama. Halka hizmet için değil de kendine ve avanesine hizmet için oy istiyorlar vatandaştan.
Aslî görevlerini "En lüks arabalara binmek, açılışlarda kurdele kesmek, cenaze-nikâh-nişan etkinliklerinde görülmek, iş takip edip para talep etmek" olarak tanımlıyorlar.
Yaşadığımız felaketlerin sebepleri ve felaketlerin bir türlü kotarılamaması, liyakatsiz yöneticilerin mabatlarını yumuşak minderlerinden kaldıramamasının, ihtimalleri hesaplayamamasının sonucu.
İhmallerin bedeli yine vatandaşa yazıyor tabi.
Devletin işi, bir felaket anında keseyi halka uzatıp, içine para atılmasını istemek değil, kesenin ağzını açıp halkı sarıp sarmalamaktır.
Siyaset, kaynakları neye kullanacağınızı belirler.
Kaynakların neye kullanıldığı ve neye kullanılmadığı gün gibi ortada...

Liyakat'i Like edelim
Liyakatli yöneticilerin eserleri ile (Bknz: Tokyo Olimpiyat Oyunlarında büyük başarılara imza atan Türk sporcular), liyakatsiz yöneticilerin eserlerini (kaç gündür süren orman yangınlarını söndürememe) gördük değil mi?

Yaz tahtaya
Ne acı ki ülkemizde uzun yıllardır hesap verebilirlik sistemi işlemiyor. Hesap sorabilirlik deseniz, hesap sorabilecek akılda insanlar azaldı. Kalanlar da korkutularak susturulmaya çalışılıyor.
Bu felaketler de "hesabı soracak olanın halk, hesap verecek olanın yönetim" olduğunu anlatamadıysa ve Sarı Çizmeli Mehmet Ağa yine hesabı ödemeden kaçacaksa biz de bu 'DİP'e müstahakız demek ki...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.