SON DAKİKA
Hava Durumu

Benim aklım ermiyor

Yazının Giriş Tarihi: 25.02.2022 23:24
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.02.2022 01:35

Savaşacaksınız madem, eskisi gibi olsun savaşlar.

İki ordu çıksın meydane, her kim ki diğerinden merdane, kazanan o olsun. Akıllı, disiplinli, stratejiyi iyi kuran ve yöneten bir kumandan ile girsin ordu savaşa. Bileğinin gücü kavi askerlerden kursun orduyu. Ortada anlaşmazlık varsa ya masaya otursun çözsün ya da kanının son damlasına kadar savaşsın. Son asker kalmayana ya da geri çekilene kadar göğüs göğüse sürsün savaş. 

Bükemediği bileği öpsün yenilen taraf. Versin kazanan tarafa ne istiyorsa. 

İstendiği kadar malını, yetmiyorsa canını...

Lakin tüfek icat olunca mertlik bozuldu ve o savaşlar tarihe karıştı. Güçlü kuvvetli, dağ gibi bir asker, yarısı kadar kuvvette bir askerin doğrulttuğu silahtan çıkan ve bedeninin içinde patlayan bir mermi ile can verdi. 

Meydan Savaşı-Cephe Savaşı-Siper Savaşı

Tarih meydan muharebeleriyle meşhurdur. Türk tarihinde Mohaç, Ankara, Varna, Dandanakan, Kosova, Ridaniye, Malazgirt, Otlukbeli, Sakarya; dünyada ise Somme, Culloden, Waterloo hemen ilk akla gelenler. 

Birinci Dünya Savaşı ise kendinden önceki savaşlardan farklı özellikler gösterdi. Bütün savaşları bitirecek son savaş diye başlayan, askerlerin Noel'e evde oluruz diyerek güle oynaya gittiği, ancak dört yıl süren, Batı Cephesi'nde siperlerde kitlenip kalan, Avrupa'yı kasıp kavuran ve imparatorlukların, krallıkların sonunu getiren büyük bir savaştı bu savaş.

Siper savaşlarının yanında bir de, bu kez savaş ‘Topyekün Savaş’tı. 20. Yüzyıl'dan önceki savaşlar belirli cephelerde yapılır, gıda ve ihtiyaç maddeleri sıkıntısı haricinde, halklar savaşın etkilerine pek maruz kalmazlardı. Savaşın sonucuna göre halk bir boyunduruktan diğerine girerdi. 

Fakat Birinci Dünya Savaşı bu durumu değiştirdi. Cephe gerisi saldırıları ve sabotajlar insanların sosyal hayatlarını sürdürmelerini imkânsız hâle getirdi.

İngiltere hariç, krallıkla yönetilen diğer büyük devletlerin ortadan kalktığı gibi, Osmanlı Devleti'nin de hezimetiyle ve yok olmasıyla sonuçlanan bu savaşın ardından ülkeyi yabancı kuvvetlerden arındırmak için topyekun bir savaş başlatan Atamızın, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Ve o satıh bütün vatandır!” sözleri, halkı da savaşa dahil ediyordu. Mustafa Kemal ve kendisi gibi tam bağımsızlık aşkıyla tutuşan silah arkadaşları, yıllardır naçar kalmış, savaşlardan yorulmuş, çulsuz çaputsuz, fakir fukara vatandaşların gayretiyle, onların vatan sevdasıyla, iradesiyle, kanıyla, canıyla, inancıyla bu cennet vatanı düşmandan arındırdı.

Nush ile uslanmayan

Birinci Dünya Savaşı'nın bitişi otuz yılı doldurmadan koptu ikincisi. 

Birinci Dünya Savaşı'nın yenilgisini hazmedemeyen, yapılan antlaşmalarda ağır yaptırımlara maruz kalan Alman halkı, 30'lu yıllarda ortaya çıkan Hitler'in peşine takıldı ve bir çılgınlık haline tutuldu.

1939'a gelindiğinde Nazi Almanyası ordularını ve Nazi destekçisi faşist halkı zapt etmek artık imkansızdı.

30'ların başından 39'a kadar her anlamda güçlenmiş ve bilenmişlerdi.

Nazi askerleri uykusuzluğa ve yorgunluğa bana mısın demiyor, (ki bunun Pervitin isimli, ana maddesi metanfetamin olan ve Naziler tarafından, askerlere güç ve enerji vermesi için kullanılan bir ilaç ile sağlandığı bilinir), ordular akın akın komşu devletlere giriyorlardı. Ne asker ne sivil ayırdıkları vardı. Dünya Nazi zulmü pençesinde kıvranıyordu. 

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği - SSCB

Bu kez savaşa, Ekim devrimiyle Birinci Dünya Savaşı'ndan çekilen Rusya da dahildi.

Altı yıl süren savaş sonrasında Hitler ve yandaşları yenilmiş; Rusya, Nazilerden arındırdığı Avrupa'nın doğusundaki ülkeleri, çektiği demir perde ile Avrupa'dan soyutlamıştı. Doğu Blok'u ülkeleri ile birlikte NATO'ya karşı Varşova Paktı kuruldu ve Soğuk Savaş başladı.

1990-1991 yılları arasında görev yapan Sovyetler Birliği'nin son lideri Mihail Gorbaçov'un Perestroika (yeniden yapılanma) ve Glasnost (açıklık) reformları Soğuk Savaş'ı bitirdi ancak bu reformlar Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin ülkede politik üstünlüğünü kaybetmesine ve Sovyetler Birliği'nin 25 Aralık 1991'de resmen dağılmasına neden oldu. 

1991 Haziranında, Boris Yeltsin, Rus tarihinde doğrudan seçilen ilk lider olarak Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Devlet Başkanlığı'na seçildi. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti 1991'in Aralık ayında bağımsız Rusya Federasyonu hâline geldi. Yeltsin 31 Aralık 1999 tarihinde istifa etti ve yerine Vlademir Putin'i atadı. Putin 2000 yılındaki başkanlık seçimlerini kazandı ve 22 yıl içinde Rusya'nın en tepesindeki, en güçlü adam oldu.

Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri

Çocukluğumuzda tarih dersinde olsun, coğrafya dersinde olsun SSCB olarak öğrendiğimiz devlet hangi ülkelerden oluşuyordu bir hatırlayalım. 

* Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti

* Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Beyaz Rusya Sosyalist Cumhuriyeti

* Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Estonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Kazak Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Kırgız Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Letonya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Litvanya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Tacik Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

* Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti

Görünen o ki, Putin SSCB günlerine dönmeye Ukrayna'dan başladı. Çünkü Ukrayna'nın kendinden ayrı olduğunu değil, kendine ait olduğunu savunuyor. Burnunun dibinde NATO'ya ait olma ihtimali olan bir ülke değil, Varşova Paktı ruhunu taşıyan "uyumlu" bir ülke istiyor.

Bu sebeplerle ve farklı bahanelerle 24 Şubat 2022 günü, Moskova saatiyle 06.00 civarında Ruslar Ukrayna'ya dört bir koldan girdi. O günden bugüne, yani sadece 1 günde, sanki yıllardır süren bir savaşı an be an izliyoruz. Yazıyı yazdığım dakikalarda Ukrayna'da yaşayan Gazeteci Gulsum Khalilova, Twitter hesabından Ruslar'ın Kiev'i bombalama görüntülerini paylaştı. 

Belki Gülsüm bir canlı yayın esnasında bu savaşta canlı canlı can verecek. 

Ve dünya o görüntüleri de canlı ama elleri kanlı izleyecek...

Canlı yayın savaş 

Canlı olarak ilk kez Körfez Savaşı'nı izlemiştik televizyonlardan. Ukrayna'yı ise sosyal medyadan izliyoruz ânı ânına...

Artık savaşa götürülüp de "kahramanlık" yazıları yazdırılan yazarların yerini, gerçekliği tüm çıplaklığı ile gösteren sosyal medya kullanıcıları aldı. Savaşta yaşananlar bir askerin evine yazdığı mektuplardan ya da bir yazarın kaleminden çıkan romanlardan öğrenilmiyor.

Sezar'ın zaferle sonuçlanan savaş sonunda yaptığı ihtişamlı geçit töreninde, ellerinde fethedilen ülkenin alışkanlıkları ve kültürü hakkında Romalılara fikir verecek ganimetler ve semboller taşıyan geçit alayının yerini, Rus bir tankın yolda giden sivil bir vatandaşın arabasının üzerine doğru direksiyon çevirdiği, onu altına alıp, ezip, bir de dakikalarca üzerinde beklediği video aldı. (Tankın aracın üzerinden çekilmesinin ardından bumburuşuk bir kâğıda dönmüş araçtaki vatandaş yaralı olarak çıkartıldı.)

Savaş sonrası Alman halkına Nazi kampları gezdirilmiş ve Almanlar bu korkunç zulümden bihaber olduklarını söylemişlerdi.

1932-1933 arasında, Ukrayna ve Rusya'nın Kuban bölgesinde suni olarak yaratılan kıtlık sebebiyle yaklaşık 8 milyon insanın açlıktan öldüğü Holodomor'u pek kimse bilmez.

Naziler’in Yahudiler’e uyguladığı soykırımı anlatan filmleri izlerken aklımdan geçen tek bir soru olurdu; “Bu vahşet yaşanırken nasıl oldu da diğer insanlar ve diğer ülkeler sanki her şey yolundaymış gibi yaşayabildiler?”

Sonra kendi çağımda yaşanan savaşlara baktım ve ben o zamanlarda ne yapıyordum, neredeydim diye kendimi sorguladım. Mesela Afganistan'da, Irak'ta, Filistin'de, Bosna'da, Hocalı'da, Ruanda'da... 

Peki ya siz neredeydiniz?

Aklım ermiyor

Teknoloji çağında kimsenin ben görmedim, ben duymadım, bilmiyordum diyeceği, kafasını kuma gömüp, kaçıp saklanacağı bir bahanesi yok. Herkes her şeyi an be an görüyor, anında duyuyor.

Lakin insanın aklı, yine bu çağda, masa başında, anlaşmalarla ya da yaptırımlarla çözülemeyecek ne sorunlar olduğunu, neden insanların üzerine illa ki bombaların ve ölümün yağması gerektiğini almıyor. Daha çok insan öldürmek için neden mükemmel silahlar icat edildiğini, barış için ise neden kıl kıpırdamadığını hiç anlamıyor. 

Çağlar değişiyor, teknoloji gelişiyor, tüm bu gelişmelere imza atan insan evladı ise yerinde sayıyor.

Uluslararası ilişkilere senin aklın ermez diyeceksiniz. Haklısınız. Ermiyor.

Geçmiş savaşların izlerine, bugün paramparça olmuş bedenlere, paramparça olmuş hayallere, korku içinde bekleşen insanlara bakıyorum ve 'uluslararası ilişkiler'e bir kez daha aklım ermiyor.

"Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir." der Bertrand Russell.

Ve ne yazık ki, ben ne dersem diyeyim dünyanın böyle döndüğünü, tarihin savaşlarla şekillendiğini, haklının değil güçlünün galip geldiğini biliyorum... Bir yandan da haklı olan güçlüdür diyorum...

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.